Paylaş
Meclis tatile girdi... Milletvekilleri bu dönem gerçekten çok çalıştı. Geçen dönem, bütçeyi çıkaramayan bir yapı vardı. Bu kez, Anayasa bile değiştirebilen bir tempo yakalandı.
İyi güzel de, Sosyal Güvenlik ve Af gibi yasalarla işin tadı kaçtı.
Aslında, parlamenterler çıkardıkları yasaları içtenlikle benimsemiyordu. Vicdanların değil, liderlerin sesi ve isteği oylara hákim oluyordu
Bakın, Af Yasası ile kimler affedildi? Katiller, çeteler, işkenceciler...
Bize gelen tepkilerin bini bir paraydı. Bu öfke Meclis'e ulaşmadı mı?
En çok DSP'liler kaygılıydı. Yanımda kaç kez dertleştiler:
‘‘15-20 arkadaş bir araya gelip Başbakan'a gidelim... Depremde káğıt gibi yere yapışan binaların müteahhitlerini, çeteleri affetmeyelim...’’
Başbakan'a ulaşmak mümkün mü? Hemen dibinde, bir beton duvar var...
Matrak işler yapıldı. DSP'li Namık Kemal Atahan, komisyonda uyarmıştı:
‘‘Bir tasarı ile işkence suçlarına verilen cezaları artırıyoruz. Bir başka tasarıyla işkence yapanları affediyoruz...’’
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Ama oldu...
* * *
Deprem Vergisi tasarısına ne demeli? Halkın tepkisi boşuna mıydı? TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu bile dayanamadı:
‘‘Promosyondan cep telefonu alan birine şimdi vergi koyuyorsunuz. Bu adam, para verip telefon almamış ki artı vergi ödesin!’’
MHP'li bakan da Sökmenoğlu gibi düşünüyordu... Ama, ortaklık belası!
Sökmenoğlu, hem nalına hem mıhına lafını çaktı:
‘‘Sayın Bakan, geçen dönem bu Meclis çalışmadığı için halkın gözünden düşmüştü. Bu dönem sürekli çalışarak sağlanan süksemizi yitiriyoruz.’’
Vergiden geri adım atıldı. Ama kaşla göz arasında Sosyal Güvenlik Yasası çıkarıldı. Yangından değil, depremden mal kaçırır gibi... Acelesi neydi?
Bir avukat arkadaşım aradı:
‘‘Annemi geçen yıl hacca yolladık. Şimdi bana, ‘Evladım, bizler Cidde'de Diyanet İşleri'nin çadırkentinde çok rahat ettik. Neden, onları deprem olan illere kurmuyorlar?' diye soruyor. Ben cevap veremedim. Şunu sen sorsan!’’
Kime sorayım? Diyanet İşleri’nin bağlı olduğu bakana mı? Geçiniz...
* * *
Turizm Bakanlığı eski Müsteşarı, Şehir Plancısı Turgut Ünal aradı:
‘‘1980 öncesinde, Bayındırlık ile İmar ve İskan Bakanlıkları ayrıydı. Ve belediyeler imar planı değişikliklerini İmar-İskan Bakanlığı'na gönderir, oradan onay alırlar veya düzeltmeler yapılırdı.’’
Ve yaşadığı çarpıcı bir olayı anlattı:
‘‘Aydın'ın Kuyucak ilçesinde bir fay hattı vardır. Bu alana iskan izni verilmez. Bir gün, Kuyucak Belediye Meclisi'nden şöyle bir karar geldi:
- Belediye Meclisimiz, şehrin güneyindeki fay hattının buradan alınarak kuzeye taşınmasına, güneydeki arazinin imar planına dahil edilerek iskana açılmasına oybirliği ile karar vermiştir.
Önce çok güldük. Ancak, acınacak durumdu. Sonra, ‘Fay hattı jeolojik bir olgudur. Meclis kararıyla yer değiştiremez, başka bir yere taşınamaz ve iskana açılamaz' diye uzun gerekçelerle reddettik.’’
Ünal, parantez açıp alınacak dersi de ekledi:
‘‘Yıllar sonra, Turgut Özal döneminde, bu yetkiler belediyelere verildi. Dere yatakları, azmaklar, bataklıklar ile fay hatları dahil her yere 8-10 katlı binalar için izin çıktı. Dereler taştı, fabrikaları sel bastı, fay hatları kırıldı; 100 binlerce ev çöktü, on binler öldü... Hálá ölüyor.’’
Biz şimdi, milletçe birbirimizi suçlayarak, sorumlu arıyoruz!
Yani... Gemi batmış, sandalı kurtarmaya uğraşıyoruz.
Paylaş