İsmet Solak: Kaygılar ve saygılar...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, FP'nin kapatılması için davayı açtı. Bu iddianame, laik cumhuriyeti sahipsiz sananlara ders olacak bir belge.

Savaş ile Çankaya Köşkü'nde, Trafik Haftası törenini birlikte izledik. Tören sonrası sohbet ederken kameralar üstümüze geldi. Savaş geri çekildi:

‘‘Davayı açtım, benden başka mütalaa beklemeyin, konuşmam...’’

Kameralar gitti. Törene katılan üst düzey yöneticiler ve konuklar sıraya girip Savaş'ı kutladılar. Bu manzara, kaygılardan kurtulmanın saygısı idi... Bu onur, Savaş'ın çocuklarına da yetip artardı.

CHP'YE YEKTA BEY

Cumhurbaşkanı Demirel, trafik dışında konuşmadı. Bizim arkadaşlar biraz kaşıdılar, ama olmadı. ‘Siyasi trafik’ dendiği an gülümsedi:

‘‘O işin hastanesi var mı? Ben söyleyeceğimi zamanında söyledim...’’

Bir süre sohbet etti. Sonra, TBMM geçici başkanı Ali Rıza Septioğlu'nu elinden tutup salondan ayrıldı. Yakında yine görüşeceğiz.

Yekta Güngör Özden'in böbrek rahatsızlığı nedeniyle hastaneye yattığını öğrendim. Arayıp hatırını sordum. İki ay içinde üçüncü kez yatıyor. Belli ki, Meclis'in açılışında laik rejime yönelik ‘meydan okuma’ eylemi, Yekta Bey'e daha çok ıstırap veriyor:

‘‘DYP ve ANAP'ta bakanlık, generallik, idarecilik, genel müdürlük yapmış ve profesör olmuş kimselerin ayağa kalkmaması beni çok üzdü İsmet. FP'nin faziletsizliği belli. Bunlara yazık! Ne olurdu ayağa kalkıp bağırsalardı?’’

Belki liderlerinden korktular!

‘‘Liderin, ‘otur yerine' dese ve oturmasan, ne olur? Kahraman olurlardı, kahraman... Hatta, bu iki partiden birinin lideri ayağa kalksaydı, şimdi sağın lideri olurdu. Tarihi fırsatı kaçırdılar.’’

Merve’nin ve FP'nin amaçları belliydi. Ve bu başörtüsü sorunu değildi:

‘‘Türkiye'de kimin başörtüden şikáyeti var? Kimin başı zorla açılıyor? Madem milletvekili olacaksın, oraya baş açık gidersin. Şimdi, yargıç olan bir hanım, ‘efendim, cübbe papaz işi, ben giyemem' diyebilir mi?’’

Yekta Bey, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak tehditlere rağmen, Atatürk ilke ve devrimlerinden ödün vermemişti. Şimdi mücadelesini hasta yatağından sürdürüyordu. Ve kaygılıydı...

Deniz Baykal’ın istifasından sonra, CHP'nin eski görkemli yapısına bir an önce dönmesini isteyenler, Yekta Bey'in adını telaffuz ediyorlardı. Dün, ne düşündüğünü sordum. Yanıtı, böbrek sancısından acıydı:

‘‘Senin gibi beni seven ve sayan insanların dışında, açık söylüyorum ki, bir-iki eski milletvekili dışında kimsenin beni arayıp sorduğu bile yok. Vallahi yok, billahi yok. İstemezler ki!’’

Şaşırmıştım... Neden istemesinler? Amaç, üzüm yemek değil mi?

‘‘Bak, herkes çalışıyor falan... Hiçbiri, tek kişi bile kapımı çalmadı. ‘Gel seninle bir şey yapalım' diyen yok. ‘Gel, seni götürelim' diye elimden tutan yok. Ben üye de, delege de değilim. Hikáye bunlar, kandırıyorlar.’’

CHP yeniden yapılanırken, halka heyecan ve güven verecek biri başa geçse fena mı olur? Yekta Bey, bu noktada da saygılı ama kaygılıydı:

‘‘Neyi konuşuyoruz İsmet! Hiziplerle bir yere varılamaz ki... Vatandaşla kucaklaşmayan, tabana inmeyen, ilkeleri savunmayanlarla bir yere varılamaz. Biliyorsun, seçimden önce en son gün aradılar. Gerisi hikáye.’’

TÜRKİYE İŞTE BU

CHP bir günde çıtanın altına düşmedi... Bu hatalar üstüste yığıldığı için geriledi ve seçmenini yitirdi. Yekta Bey olsa, belki de başa güreşir.

‘‘Ne duydum biliyor musun? Beni son gün adaylık bahanesiyle ararlarken, ‘DSP'ye kaptırmayın, oyalayın' demişler. Yeni duydum, Türkiye işte bu.’’

Yekta Bey'in kaygıları ve saygıları, işte böyle!



Yazarın Tüm Yazıları