Paylaş
Din simsarları ile dönek enteller ve bölücülerin, depremi nasıl istismar ettiklerini, laik cumhuriyet düşmanlığında nasıl buluştuklarını görüyoruz.
Yobazların ar damarı çatlamış. Ülkenin gözbebeği Silahlı Kuvvetlerimizi, milletimizin gözünden düşürmek için her pisliği yapabiliyorlar.
Orduyu, din düşmanı gibi gösteriyorlar. Kaç kez yazdım; Kuleli Askeri Lisesi mezunu ve bir eski Harbiyeli olarak gerçeği kendim yaşadım.
İslam dinine askerler kadar inançlı, ibadetini yerine getirenlere ve saf dindarlara askerler kadar saygılı bir başka topluluk görmedim.
Ama, din istismarcılığı ve inanç sömürücülüğüne asla prim vermiyorlar. Allah ile kul arasına girmiyorlar. Girenleri, aralarında barındırmıyorlar. Halkımızın orduya güveni de zaten buradan kaynaklanıyor.
İnanılmaz olaylar anlatılıyor. Askerleri ile canına dişine takıp enkaz kaldıran bir yüzbaşıya, acılı insanların arasına karışan bir sinsi yılan, ‘‘Siz sebep oldunuz, din düşmanlığı yaptınız’’ diye kin kusuyor.
Zındık yobaza bakın! Aklınca, ‘‘Allah, bu yüzden cezalandırdı’’ demeye getiriyor. Sakalı gibi vicdanı da kararmış bu cahil adamlar, 'Peygamber Ocağı' olarak bilinen ordumuzu milletin gözünden düşürmek istiyorlar.
Yüzbaşı, duymazdan geliyor. Gözlerinde yaşlar, enkaz kaldırıyor.
* * *
İşin aslını bir bilenden dinlemek insanı rahatlatıyor. En azından, 'laf vurgunu' olmuyorsunuz. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın (WHO) Avrupa Direktörü Doktor Serdar Savaş'ın, Kızılay'ın yeniden örgütlenmesi için derhal neşter vurulmasını önerdiğini yazmıştım. Başka çözüm yolları da anlattı:
‘‘Eğitilmiş personel yok. Felaket öncesinden sağlık personelinin görevi belli olmalıdır. Personel, ilk anda hasta ayrımını yapabilmelidir.’’
Basit, ama sorunun can alıcı kısmıydı:
‘‘İlk ayrımı sağlayacak sistem önemli. Çünkü, hasta ve yaralılar bina altından çıkarıldığı anda hastaneye gönderilirse ciddi kayıplar veriliyor. Ancak, yetişmiş hekimler o an hasta ayrımı yaparsa işler değişiyor.’’
Savaş'a göre ilk 1-3 dakika çok önemli. Yaralılar getirildiği an, bir dakikada karar veren, üç dakikada müdahale edebilen merkezler kurulmalı. Bu plan olmayınca, anından müdahale edilecek hastalar merkeze taşınıyor. Ağır kanamalılar nakil için sıra bekliyor. Yığılmalar oluyor:
‘‘Her önüne geleni hastane veya uzak merkezlere gönderirseniz, kimi kan kaybından yolda ölüyor, kimi uzağa hiç gitmemesi gerekirken İstanbul veya Ankara'ya gönderiliyor. Asıl nakli gerekenler de sıra beklerken ölüyor.’’
Peki, başka ülkelerde nasıl yapılıyor?
‘‘Oralarda, ilk ayrımı yapmayı becermek üzere, stres altında çalışmayı bilen, psikolojik testlerden geçmiş, bu kararları 1-3 dakikada verebilen tecrübeli hekimler yetiştiriliyor. Bizde böyle bir hazırlık yoktu.’’
Her şey olumsuz muydu? Hayır... Sezar'ın hakkı Sezar'a:
‘‘Deprem anı korkunçtu. Ama, 'yiğidi öldür hakkını yeme' derler. Çünkü, Sağlık Teşkilatı büyük bir enerji ve özveriyle çalıştı. Bizzat şahit oldum. Herkes görev başındaydı ve gönüllü hekimler ve eczacılar da hemen geldiler. Malzeme yağdı. Ama, tüm iyi niyetli çabaları engelleyen bir eksiklik vardı. O da, profesyonel düzeyde bir yönetim eksikliğiydi.’’
Savaş, üstüne basa basa bir gerçeğin altını çiziyor:
‘‘Altyapı ve kanalizasyon sisteminin böylesine zayıf olduğu bir ülkede bu çaptaki felaketten sonra, suyla veya dışkı yoluyla bulaşan hastalıkların ve herhangi bir bulaşıcı hastalığın çıkmamış olması Dünya Sağlık Teşkilatı açısından da tebrik edilecek bir hadisedir.’’
Kırıp dökmek kolay... Biraz da yapıcı olmayı öğrenebilsek!
Paylaş