Paylaş
Kim ne derse desin, iyi oldu. Yerimiz belli oldu. Adaylığımız kesinleştiği an, biz Avrupa'nın göbeğinde idik!
AB almasaydı da kendimizi Avrupalı görüyor, Avrupalı sayıyorduk.
85 yaşındaki babam önce endişelenmişti. Almanya'ya telefon açıp sordu:
‘‘Oğlum, Europalı olmak iyi bir şey mi?’’
Bu soru, dalyaya el sallayan Türkiye sevdalısı bir yüreğin kaygılarını da saklıyordu. Onlar, büyük zorluklardan geçmiş cumhuriyet kurucularıydı:
‘‘Elbette iyi. Olması gerekiyordu, oldu. Dünyadaki yerimizi belirledik baba! Yönümüz, yolumuz belli oldu.’’
İçinde hálá bir kuşku kalmıştı:
‘‘Kıbrıs gitti, diyorlar da...’’
İtiraz edip yatıştırdım:
‘‘Buna imkán yok! Ecevit varken Kıbrıs gider mi baba? Bu sorunu üç kişi çözebilir: Ecevit, Denktaş ve Demirel. Üçü de işbaşında, hiç endişe etme!’’
Sanırım rahatlamıştı:
‘‘Pekálá, pek güzel. Europa, hayırlı olsun.’’
En azından, ‘‘çağdaş uygarlık’’ düzeyine dönük hedeften kopamayacağımızı bir kez daha perçinlemiştik. Bu noktaya, büyük engelleri aşıp gelmiştik.
Bizi bölüp parçalamak ve yutmak isteyenler başarılı olamadılar.
Ve işte sonuç!
* * *
Bence, Türkiye'den çok Avrupa kazandı.
Erol Tuncer ile Düsseldorf'tan dönerken havaalanında tanıştığımız Doktor Kandemir Özdemir de bu görüşteydi:
‘‘Avrupa'nın Türkler tarafından işgal edileceğinden endişe ediliyor. Tam tersi, onlar ülkemize doluşacaklar. Göreceksiniz... Bizdeki güneş, deniz ve doğa; turistik tesisler ve oteller Avrupalı'nın gözdesi olacaktır.’’
Doktor Özdemir, bu konuda çok iddialıydı:
‘‘Burada işleri iyi gitmeyen başta doktorlar olmak üzere, çok sayıda ünlü mağaza ve başka iş sahipleri Türkiye'yi mesken tutacaklardır.’’
AB'ye girerken belli kriterlerden geçeceğiz. Ben Kıbrıs, Ege, Güneydoğu sorunlarını kastetmiyorum. Ecevit'in dediği gibi ‘‘idam kararı’’ kalkacak.
Bu kaçınılmaz zorunluluk. Yasanın bir an önce çıkması yararlıdır. Asıl vurgulamak istediğim noktalar başka; AB'ye girince kentlere kamyon falan giremeyecek. Dolmuşlar tarihe kalkacak.
Uğur Ergan'ın haberinde olduğu gibi, ‘‘Kokoreç önemli değil, asıl sorun kurban kesimi’’ olacak. Avrupa normlarında hayvanlara eziyet yok; taşıması ve bakımı için özen gösterilecek.
İşkembe çorbası, paça, kokoreç gibi yiyecekleri, hijyen olmayan koşullarda, sokaklarda-seyyar satıcılardan yeme alışkanlıklardan vazgeçilecek.
* * *
Asıl matrak olan ne biliyor musunuz? Bu tür yiyecekler Avrupa'da da var.
Örneğin, Duisburg'da, Ali Baba'nın dükkánı işkembe çorbası, börek-çörek ve lahmacun düşkünü Alman müşterilerle dolup taşıyor:
‘‘Bunların damak tadını değiştirdik. Taze ramazan pidesini alan, kapıdan çıkmadan yarısını mideye indiriyor.’’
Gözümüzle gördük. Yaşlı Alman kadın, işkembe çorbasını kaşıklarken çok keyifliydi. Baklava yiyen iri kıyım Alman da ikinci porsiyonu istiyordu.
Velhasıl, Özal'ın dediği, 'Uzun ince yol' oldukça kısaldı. Ben şahsen, Kıbrıs konusunda, Ecevit Hükümeti'nin ödün vereceğini aklımdan geçirmem.
Europalı olmak, ulusal değerlerimizi yitirmek değil ki!
Paylaş