Paylaş
Güneş tutulmasını izlemeye Amasya'ya giderken, telefonum çalıyor. Özel Kalem'den, ‘‘Sayın Cumhurbaşkanımız arıyor efendim’’ deniyor. İrtibatlıyor:
‘‘Gözlerinden öperim. Uğurlar olsun.’’
- Sağolun Sayın Cumhurbaşkanı, saygılar sunuyorum.
‘‘Güneşi görmek için özel gözlük aldın mı? Seni ikaz için aradım!’’
Merzifon'a yaklaşıyoruz. ‘Baba Nasihatı’ başlıklı haberimi kutluyor:
‘‘Güneş tutulması mühim. Ama, bizim için bu daha mühim bir hadise.’’
HADEP'e uyarı elbette önemli... Söz konusu olan ülke bütünlüğü:
‘‘Sen, meseleyi iyi yakaladın. Gazeten de fevkalade iyi takdim etti.’’
Baba, zaman zaman, ilk baskıda okuduğu bir haberi önemserse, gece yarısı da olsa arayıp kutlar. Gazeteci için, mesleğin en keyifli yanı budur:
‘‘Bu ülkede ırkçılık ve mezhep anlayışı üstüne siyaset yapılamaz. Hak ve fırsat eşitliği herkese var. Seni, 26 Ağustos'ta Malazgirt'e götüreyim.’’
1071'den 2000'e uzanan yollara düşeceğiz:
‘‘Bu işin başlangıcı Malazgirt. Oradan Balkanlar'a kadar uzanıyor. Siz, Balkanlar'a düşüyorsunuz, biz Isparta'ya.’’
Kahkahayı patlatıyor:
‘‘Sizi orda barındırmıyorlar. 93 Harbi'nde Kırklareli'ne göçüyorsunuz.’’
Doğru... Balkanlar'daki en büyük Türkmen kıyımı o zaman oluyor:
‘‘Ama, bu izler duruyor. Macaristan'da Gülbaba. Romanya'da Babadağ Camii ve Sarı Saltık Türbesi... Biliyorsun, oralarda tarihimizi onarıyoruz.’’
İşte bu uzun çizgide, tarihi ve kültürel bağların bileşkesi yatıyor. Hoca Ahmet Yesevi'den Adriyatik kıyılarına uzanan tarih ve o derin kültür:
‘‘12 Eylül'de de Söğüt'e gideriz. Osmanlı'nın 700. kuruluş yılı. Bağlar oradan sonra pekişiyor... Takvimine bu tarihlere not düş, boş bırak.’’
Osmanlı'nın haşmetine saygı duyarım. Ama kendimi hiç Osmanlı saymadım.
Osmanlı'nın son döneminde, Batı uygarlığına yüzünü dönerek Türk unsurunu öne çıkaran aydınların yenilikçi yapısını benimsiyorum. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yoğurduğu cumhuriyetçi kuşaktanım. Baba, devam ediyor:
‘‘16 Haziran'da da Hacıbektaş ve Kırşehir'deyim. İstanbul'a gelirsen, beraber gideriz.’’
Beraber gidemeyeceğiz, ama Baba ile birlikte döneceğiz. Ben yarın sabah gidiyorum. Belediye Başkanı Mustafa Özcivan Ankara'da özel olarak çağırdı:
‘‘Hacı Bektaş Dergahı'nın çevresini açtık. Pazar günü parkını açıyoruz. CHP Genel Başkanı Altan Öymen ve arkadaşları da geliyor. Beraber oluruz.’’
Demirel'i Nevşehir Havaalanı'nda karşılayacağız. Önce Hacıbektaş'a, oradan Kırşehir'e geçeceğiz:
‘‘Kırşehir'de, geçen yıl temelini attığım fabrikayı açacağım. Yiyecek maddeleri için fırın ve makine yapıp dışarıya ihraç ediyorlar.’’
Demirel, Hacıbektaş'a giden ilk cumhurbaşkanı.
1994'ten beri hiç aksatmadı. Bu ilgi, ilçenin çehresini değiştirdi:
‘‘Hükümet konağı bitti. Harika, abide gibi bina yaptılar. Tefrişi için 200 milyar lira istiyordu. İstanbul'a gelmeden paranın, biz oraya gitmeden bulunması ve gönderilmesi için talimat verdim.’’
Törenler için de yeterli para önceden çıkarılıyor:
‘‘Bir 100 milyar daha verildi.. Üniversite sitesi ile bazı inşaatlar da yapılıyor. Külliye'nin etrafı açılıyor, oraya 500 milyar lira lazım, Yani, Hacıbektaş aşağı yukarı imar edilmiştir. Çadırkent de hazır.’’
Biz güzel şeyler konuşurken, yüce Meclisimiz'de, tahkim uğruna Erbakan kurtarılıyordu. İnanılacak şey değildi, ama oldu.
O çirkin pazarlığa ne diyelim? Susmak en iyi tepkidir.
- Hayırlı başarılar...
Paylaş