İsmet Solak: Atatürk'ü Paris'te anlamak

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Paris insanı çarpıyor. Hem güzelliğiyle hem de çarpıklığıyla... Sosyalist Enternasyonal'i izlerken Atatürk'ü ölüm yıldönümünde bir kere daha ve daha büyük bir saygıyla anıyorum.

Zenginler, iktisaden kalkınmış ülkeler, Sosyalist Enternasyonal Kongresi'nde bile eşitlikten ve dayanışmadan çok uzak görünüyorlar.

CHP Lideri Altan Öymen'in deyimiyle Paris şu:

‘‘200 yıldan beri dünyayı etkileyen üç hedefin kaynağı. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik bu kentin duvarlarına çarparak hálá yankılanıyor.’’

Sosyal demokrasinin temeli de bu ilkelere dayanıyor. Peki nerede var?

Dünya nüfusunun ne kadarı özgür, eşit ve kardeş?

İtalyan Komünist Partisi adını değiştirmişti; Solun Demokratları Partisi oldu. Yani, Ecevit'in deyimiyle Demokratik Sol Parti.

Şimdiki başkanı ve Başbakan D'Alema, kürsüde konuşuyor:

‘‘Faşizm kadar komünizmin diktatörlüğü de sona ermiştir.’’

Bu arada Tony Blair'i dinliyoruz:

‘‘Reform yapılmalı. Artık üçüncü yol izlenmeli. Eğer yenileşmezsek iktidarları sağ partiler kapar.’’

Blair'in ağzından ‘‘eşitlik, kardeşlik, özgürlük’’ falan çıkmıyor.

Almanya Başbakanı Schröder, Avrupa Birliği için Doğu Avrupa ülkelerini sayıyor da, Türkiye'yi es geçiyor. Fransa Başbakanı Lionel Jospin, sosyalist ilkelere daha yatkın konuşuyor:

‘‘Sosyalist olmak enternasyonal olmaktır. Tam istihdam gerekmektedir. Piyasa ekonomisine evet, ama piyasa toplumuna hayır demeliyiz.’’

Paris insanı çarpıyor dedim ya, kongrenin yapıldığı yere girerken önümüz kesiliyor. Neden sonra kapıdaki iki görevliden birinin Türk olduğu anlaşılıyor. Bize yolu açarken bozkurt işareti yapıyor.

‘‘İyi misiniz?’’ diye de soruyor.

Sonradan bu gençle konuştum. Paris'te doğup büyümüş. Zamanla PKK'ya tepki ve Fransızlar'ın baskısı yüzünden kendini bu işarette bulduğunu söylüyor. İşaretin nereden geldiğini bile bilmiyor.

Bundan 4-5 yıl önce ortaokul ve lise öğrencileri şehit cenazelerinde ve terör eylemlerine tepkilerinde bu işareti kullanırken, özenti kabul etmiştik. Sonra o çocuklar 1999 seçiminde sandığa oy attılar. Bizim aklı evveller, ‘‘MHP bu oyu nasıl aldı?’’ diye hálá soruyorlar.

Dönelim enternasyonale...

Üç yıl önceki New York toplantısında Gonzales komisyonu oluşturulmuştu. Küresel genişlemenin kötü etkilerine karşı sosyal demokrat iyileştirici hangi önlemleri alacaktı? Komisyon bunu bir rapor halinde sundu:

‘‘2000 yılına dünya nüfusu 6 milyarı aşmış olarak girecek ve bu nüfusun yüzde 20'si çalışıp üretebilecek ve zenginleşecek. Yüzde 80'i ise işsiz kalacağı için üretemeyecek. Yüzde 20, yüzde 80'i besleyebilecek mi?’’

Gonzales bu soruya cevap arıyor:

- Sosyal adalet ilkelerinde eşit yarış sağlanmalı, istihdam öne çıkarılmalı ve en önemlisi yoksul ülkelerin borçları silinmeli.

Zenginler buna yanaşır mı? Altan Öymen gülümsüyor:

‘‘Daha az insanla daha çok üretebilme süreci hızlanıyor. Nüfusun geniş kesimi istihdamdan dışlanıyor. Zengin ve bu dışlanan insanlar arasındaki uçurum açılıyor.’’

Peki bundan sonrası? Etnik ayrımcılık, temsili demokrasinin rolünün azalması, sosyal eşitsizlik...

Oysa bu kongrenin sloganı şuydu:

‘‘Daha insancıl bir toplum, daha dürüst ve daha adil bir dünya için...’’



Yazarın Tüm Yazıları