Paylaş
Erdoğan'a göre, bir zamanlar kendisini dünya liderleri arasındaki en iyi arkadaşlarından birisi olarak tanımlayan ABD Başkanı Obama ile görüşmemesinin nedeni Suriye'de Türkiye'nin beklentilerinin karşılanmaması.
Bu, Türkiye tarafının duruşu. Ancak ABD'nin olaya biraz daha farklı baktığı da bir sır değil.
ABD tarafının rahatsızlığı iki liderin Şubat ayında yaptığı en son görüşmelerine dayanıyor. Erdoğan, görüşmeden birkaç hafta sonra Obama'ya Fethullah Gülen konusundaki rahatsızlıkları ilettiklerini ve ABD Başkanı'nın da "mesaj alınmıştır" dediğini açıklamıştı.
Bu sözler, Beyaz Saray tarafından yalanlandı. Ve o, o oldu. İki lider bir daha görüşmediler. Hatta Musul'daki konsolosluk baskınının ardından bile Obama, Erdoğan'ın telefonuna çıkmadı, yardımcısı Biden'a yönlendirdi.
TÜRKİYE İLE AYNI KAREYE GİRMİYORLAR
ABD'nin bir süredir, Türkiye ile aynı resme girmek istemediği çok açık. Resim derken, hem mecazi hem de kelime anlamıyla söylüyorum.
Aylardır, ABD'li bir yetkili ile Türkiye'den üst düzey bir isim aynı fotoğraf karesinde görülmedi.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, son aylarda neredeyse ikinci evi haline gelen Ortadoğu'ya yaptığı ziyaretlerde Türkiye'yi pas geçti. Oysa hemen her turunda Mısır'da eski darbeci, yeni Devlet Başkanı Sisi ile bile diz dize fotoğraf çektirdi.
Türkiye ile yapılan temaslar ise “telefon görüşmesi” düzeyinde kaldı, kalıyor.
Elbette, Türk dışişleri de bu durumun farkında. El altından "aslında biz Ortadoğu'daki meselelerin çözümü için perde arkasında aktif olarak devredeyiz" mesajı veriyor, her fırsatta. Hatta Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlu'nun kısa bir süre önce ABD'ye yaptığı ziyaret de bu kapsamda değerlendirilebilir.
Perde arkası süreçleri tam olarak bilmem mümkün değil. Kuşkusuz Türkiye bölgesinde yaşananlara kayıtsız kalamaz, bölgedeki aktörler de Türkiye'ye.
ORTADOĞU’DA SON DURUM
Ancak şu da bir gerçek ki, perde önünde pek Türkiye'ye yer yokmuş gibi duruyor. Özellikle İsrail'in Gazze'ye yönelik yoğun ve acımasız saldırıları sırasında bunu çok net bir şekilde görmek mümkün.
Son saldırılar Gazze'yi, Ortadoğu'da bir süredir şekillenen ittifak ve yeni güç odaklarının da bir mücadele alanının resminin net bir şekilde çekildiği bir arena haline getirdi.
Bir yanda Türkiye ve Katar'ın başını çektiği İslamcı, İsrail karşıtı ve Batı'ya mesafeli "Müslüman Kardeşler" hareketi var. Gazze'yi kontrol altında tutan Hamas da bu hareketin Filistin kolu.
Bir de tabi, Hamas'ın geleneksel destekçisi İran da bu kampta. Ancak nükleer müzakerelere halel getirmek istememesinden olsa gerek, İran geçmişe kıyasla çok daha yumuşak ve alt perdeden tepki gösteriyor, İsrail'in operasyonuna.
Diğer yanda da muhafazakar ve Batı ile birlikte çalışmaya niyetli Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan... Bu ülkelerin bir diğer ortak özelliği de Müslüman Kardeşler ve uzantılı hareketleri kendi rejim varlıklarının en büyük tehdidi olarak görmeleri.
Zaten son dönemde Gazze odaklı görüşme trafiğine bakıldığında da hep bu ülkelerin isimlerine rastlanıyor.
Bu tabloda, Mısır yine geleneksel arabulucu rolünü üstlenmiş durumda. İsrail'i ateşkes anlaşmasına ikna etme görevi de ABD'ye düşmüş gibi.
HAMAS’I İKNA ETMEK TÜRKİYE VE KATAR’DA
Doğal olarak, çatışmanın diğer tarafı Hamas üzerinde ikna görevi Türkiye ve Katar'a kalıyor.
Zira, geçen hafta Mısır ateşkes planını masaya koyduğunda Katar'ın henüz bir yıllık Emiri Şeyh El Sani de Türkiye'ye gelip Erdoğan ile 2.5 saatlik bir görüşme yaptı.
Daha sonra söz konusu plan reddedildi. Hamas, kabul etmeme nedenini tutsakların serbest bırakılması ve ekonomik ablukanın hafifletilmesiyle ilgili şartlardan tatmin olmaması olarak açıkladı.
Ancak özellikle son dönemde İsrail'in saldırı dozajını artırmasıyla diplomatik cephede de ciddi bir hareketlilik var.
Ve ne yazık ki, Türkiye bu hareketlilikten payına düşeni alamıyor.
Bir önceki yazımda Mısır'ın Ortadoğu'da yıldızının yeniden parladığından bahsetmiştim.
KATAR ATAĞA KALKTI
Şimdi de Türkiye’nin Ortadoğu’da İsrail, Suriye ve Mısır ile diplomatik ilişkisinin kalmadığı, ABD ile dışişleri bakanları düzeyinde yalnızca telefonda görüştüğü bir dönemde, Katar'ın kopan ilişkilerini yeniden tahsis etme ve Müslüman Kardeşler'e verdiği yoğun destek nedeniyle kaybettiği etkinliğini yeniden kazanma çabaları göze çarpıyor.
Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmışken, son iki gün içinde Katar, çok sayıda görüşmeye ve ziyarete ev sahipliği yaptı.
BM Genel Sekreteri Ban, Gazze'de ateşkes çabalarına yardımcı olmak üzere geldiği Ortadoğu'da Katar'a da uğradı.
Zaten Hamas lideri Meşal bir süredir Katar'da ikamet ediyor. Filistin Devlet Başkanı Abbas, Türkiye'den sonra Katar'a da geçerek Meşal ile görüştü. Kerry'nin de Mısır'daki temaslarının ardından Katar'a geçmesi gündemde.
Tüm bu trafiğin arasında, Katar Emiri El Sani Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle arasının bozulduğu komşusu Suudi Arabistan'a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. El Sani, Suudi Kralı Abdullah ile bir araya geliyor.
HEDEF ŞEKER BAYRAMI
Görünen o ki, Arap Baharı sürecinde Müslüman Kardeşler hareketine destek veren ancak bu hareketin kaybetmesiyle birlikte etkinliğini de yitiren Katar, yeniden önemli bir aktör olarak sahneye çıkmak için kolları sıvadı.
ABD ve Ortadoğu basınının da çıkan haberlere göre, hem Batılı hem de Arap diplomatlar, Hamas'ın İsrail'e füze saldırılarını durdurmayı kabul etmemesinden dolayı Türkiye ve Katar'ı suçluyor. Hamas'ın bu iki ülkeden "emir ve maddi destek alarak" tavizsiz tutumunu sürdüğü görüşlerini dile getiriyorlar.
Gazze'de ölü sayısının 600'ü geçmesiyle birlikte ateşkes için de çabalar hızlandı. Şimdi Şeker Bayramı'nda en azından geçici de olsa bir ateşkes sağlanması için yoğun çalışmalar var.
Ve ne yazık ki, Türkiye, bir yanda cumhurbaşkanlığı seçimleri, diğer yanda da katı ve ideolojik dış politikası nedeniyle iktidarın en önem verdiği konuların başında gelen Gazze'de olası bir ateşkes sürecinde etkin bir aktör olmanın çok uzağında kalıyor.
Paylaş