6 Mayıs 2004
Küçük bir çocuğa en sık sorulan soru nedir? Tabii ki büyüyünce ne olacaksın? Bana bu soru hep çok anlamsız gelirdi.
Çünkü asıl soru, büyüyünce ne olacaksın değil, ‘Büyüyünce seçeceğin meslek için şu anda ne yapıyorsun?’ olmalıdır. Hadi, herkes cevabını düşünsün bakalım. İlk akla gelen, ‘Derslerimi çalışıyorum, okula gidiyorum sonra üniversiteye gidicem ve istediğim mesleği seçicem vs vs....’YETMEZ!
Aynı sınıfta, aynı dersleri öğrenerek, sadece üniversitede alacağınız farklı dallardaki eğitimle, tesadüfen bir meslek sahibi olmayın. Şimdiden planlarınızı yapın. Kendinizi seçeceğiniz mesleği yapıyormuş gibi hissedin. O meslek gruplarının sorunlarıyla ilgilenin, iyi ve kötü yönlerini araştırın. O işi yapan insanlarla konuşun. Ne şartlarda, ne kadar para kazandıklarını inceleyin. Bakalım size yeterli gelecek mi? Aynı konuyla ilgili hobileriniz olsun. Müze gezin, hastanelerde gözlem yapın, trafiğe bakın, sokaklara bakın, sinemaya, tiyatroya gidin, güneşle, ayla, yıldızlarla konuşun. Ne bileyim işte birşeyler yapın. Neden durup dururken bunları yazdım biliyor musunuz?Etrafımda o kadar çok insan yaptığı işten bıkkın ve yorgun ki. Eğer işimizi sevmezsek, onu mecburen, sadece iş diye yaparsak, hiçbir şey üretemeyiz. Bir adım bile ilerleyemeyiz. İşimiz bizim hayatımızın büyük bir parçası. Onun için lütfen şimdiden seçeceğiniz meslek için ne yaptığınızı gözden geçirin. Çünkü daha çoook vaktiniz var. Hadi kendiniz için en keyifli, en doğru işi bulana kadar uğraşın bakalım!
TEGV için elele verelim
Geçen hafta Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı yararına yapılan bağış kampanyasının 10’uncusu düzenlendi. Cumartesi sabahı çoğunuz izlemişsinizdir. Televizyondan ve basından çok iyi tanıdığınız ve sevdiğiniz yüzler TEGV için biraradaydık. Eğitimin önemine, ülkemizdeki eğitim sorunlarına değinildi. Bence büyük bir eksik vardı. Her zamanki gibi yine bizim yerimize büyükler konuştu. Orda bulunan TEGV çocuklarına pek söz hakkı tanınmadı. Neyse, diliyorum herkes tek bir mesajla bile olsa TEGV için bağış yapsın. Sizlere hep birey olmanın öneminden bahsediyorum. Bizim toplumumuzun en büyük problemi bu diyorum. Bir tek eğitim konusunda bireyselliğin hiçbir şey ifade etmediğini düşünüyorum. Çünkü Zeynep’in, Mehmet’in ya da Ali’nin tek başlarına iyi eğitim alıyor olması, bir toplumun gelişmesi için hiçbir şey ifade etmez. Düşünsenize etrafınızda bir sürü yeterli eğitim alamamış, mutsuz arkadaşınız varken, siz mutlu ve başarılı olabilir misiniz? Ekibinizi düşlediği gibi eğitim alamamış, imkansızlıklar içinde sıkışıp kalmış elemanlardan oluşturabilir misiniz? Ne olur EĞİTİM konusunda, büyüklerimizi bilinçlendirelim ve hepimiz TEGV için elele verelim.
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2004
Ben çok mutlu bir çocuktum. Dünyadaki bütün renkleri görebildiğim için, kendimi çok farklı hissederdim.
Ben çok şanslı bir çocuktum, gözlerimi yumduğum zaman olmasını istediğim her şeyin yavaş yavaş gerçekleştiğini görürdüm... Ben hep çok meşgul bir çocuktum. Beni en çok hayallerim meşgul ederdi.
Annem dolabımı yerleştirmem gerektiğini söylediğinde, hemen bir tiyatronun kostümcüsü olur, bütün oyuncuların kıyafetlerini yerleştirdiğimi düşleyerek dolabımı toplayıverirdim. Üstelik çok da zevkli olurdu. Sofrayı hazırlamam gerektiğinde, dünyanın en önemli restoranının şef garsonu olur, büyük bir zekle masayı hazırlardım. Ders çalışmam gerektiğinde, ki en sık olan buydu, kendimi her şeyi bilmesi gereken bir profesörün yerine koyar, öğrencilerimin bütün sorularına cevap verebilmek için hiç sıkılmadan sabahlara kadar okur dururdum. Ve en önemlisi yaptığım işe sonuna kadar inanırdım. O iş gerçekleşene kadar da hiç peşini bırakmazdım. Sanki eskiden öyleydim de şimdi değiştim mi: HAYIR. Hala, bütün hayatı bir oyun gibi görüyorum. Ve hep hayallerimin peşindeyim. Bütün tırtılları da bu oyuna davet ediyorum. Gelin yaptığımız her işten çok keyif alalım. Hep çok güçlü olalım. Çünkü bir çocuğun, bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır:
1) Nedensiz yere mutlu olmak.
2) Her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak.
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2004
Ben okuma yazmayı öğrendiğimden beri günlük tutarım. O gün yaptığım işleri ve günün olaylarını kısacık yazar, daha çok hayallerime ve beklentilerime yer veririm.
Kendimi kimi zaman kraliçe, kimi zaman başbakan, kimi zaman hiçbir şeyi olmayan biri gibi hisseder, ona göre bir şeyler uydururum...
Dün akşam, tam dokuz yaşındayken, 1981 yılının 22 Nisan gecesi günlüğüme yazdığım yazıyı okudum. Güya ben bütün çocukların temsilcisi olarak, ertesi gün, yani 23 Nisan günü TV’de bir konuşma yapacakmışım. Bakın neler düşünüyormuşum:
***Arkadaşlar, yarın bizim bayramımız. Dünyada, çocuklara armağan edilmiş tek bir bayram var. Dünyada çocuklara bir bayram hediye eden tek bir lider var. Biz Atatürk’ün çocuklarıyız. O bize güvendi ve koskoca bir ülkeyi emanet etti. Bu ülkede asıl söz sahibinin bizler olacağını sadece tek bir gün mü hatırlamalıyız? Tek bir gün mü başbakanın, cumhurbaşkanının ve milletvekillerinin yerine geçmeliyiz? Tek bir gün mü mikrofonlar bize uzatılıp fikirlerimiz sorulmalı? Tek bir gün mü bizlere yönelik yayınlar yapılmalı?
Biz daha çok okuyalım. Daha çok konuşalım. Daha çok gezelim. Daha çok gülelim, daha çok eğlenelim. Daha çok para kazanalım. Tiyatroya, operaya, sinemaya gidelim. Daha iyi okullar, daha çok bilgi isteyelim. Bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Bizim (Çocuk) Bayramımızı böylece kutlayalım.
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2004
Bu dünya üzerinde görmediğim, gezmediğim yer kalmasın istiyorum. Size tam bir seyahat delisi olduğumu söylemiştim. Değişik insanlar, değişik kültürler tanımak ne kadar keyifli anlatamam. Onların yaşam biçimleri, giysileri, yemekleri, okulları, alışveriş merkezleri, tiyatroları, müzeleri, her şeyleri farklı. Mutlaka bir sürü ülke görün, çok çok seyehat edin. Benim en uzun seyahatim İngiltere’ye oldu. Aslında orada bir süre yaşadım. Bir ailenin yanında kaldım. Okula gittim. Çalıştım. İngilizce öğrendim. Lütfen, benim gibi bir tanecik değil, birkaç tane yabancı dil öğrenin olur mu? Londra’da yaşadığım dönemde vaktimin çoğunu parklarda ve bahçeler de geçirirdim. Ders çalışmaya hep sarayın yakınlarındaki, ortasında kocaman gölü olan Kensington bahçelerine giderdim. Oradaki rengarenk çiçekler, kocaman ağaçlar, kuşlar, sincaplar harikaydı. O bahçelerde küçüklüğümden beri en sevdiğim masal kahramanı olan PETER PAN’ı arardım. Onu ve çiçek kılığına girmiş çocuk perileri... Peter Pan’ın onlara çaldığı flütün sesini duymaya çalışırdım. Peter Pan’ı bu kadar çok sevmemin nedeni, benim gibi hiç büyümek istemeyen, kanatları olmadan uçabilen bir çocuk olmasıdır. Saatlerce onu hayal eder, ödevlerimi unuturdum. Şimdi bunu size niye anlattım biliyor musunuz? Dün her zamanki gibi bir kitapçıdaydım. Rafları incelerken bir de ne göreyim: İki tane Peter Pan kitabı çıkmış. Hem de biri ‘Peter Pan Kensington Bahçelerinde’, diğeri de ‘Peter Pan ile Wendy’. Nasıl sevindim anlatamam. Hemen eve geldim ve bir solukta ikisini de okudum. Bütün anılarım canlandı. Tam biz tırtıllara göre. Macera dolu...
Hemen okuyun onları ve benim hayallerimi paylaşın. Kitaplar Can Çocuk Yayınları’ndan çıkmış. Bakalım, benim kadar beğenecek misiniz? Sizin de çok beğendiğiniz kitaplar varsa bana yazın, hepimiz okuyalım. Bir de bu konuda çok güzel bir mektup aldım, onu sizinle paylaşmak istiyorum:
Çocuk Kulübü resim yarışması sonuçlandı
Binlerce güzel resmin arasından birinciyi seçerken epeyce zorlandık. Jüride ben de vardım. Hayallerinizdeki uzaylıyı resmedip bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Ozi nihayet arkadaşına kavuştu. Kanal D Çocuk Kulübü’nün 23 Nisan için hazırladığı özel gösteride birinci açıklanacak hazır olun.
Sevgili İnci ablacığım,
Ben İzmir Türk Koleji 3. sınıf öğrenciyim ve sizi çok seviyorum. Okulumuzda fakir köy okullarına göndermek için kitap toplama kampanyası yaptık. Bizim okulumuz çok güzel ama okuyamayan kardeşlerimizi gördükçe çok üzülüyorum. Herkesin böyle yapmasını bekliyorum. O zaman ülkemiz daha da gelişecektir. İzmir’e gelirseniz okulumuzu ziyaret edebilir misiniz?
3-A sınıfı adına Bensu BARAN
Ben de 21 yaşında küçük bir kelebeğim
Merhabalar ben Damla Demirkılıç. 21 yaşındayım ve Ankara’da oturuyorum. Bir reklam ajansında yönetici sekreteriyim. Yazınızı okur okumaz, hatta başlığınızı görür görmez dedim ki mutlaka ben de bir şeyler yazmalıyım. Çünkü ben de küçük bir kelebek sayılırım. Bizlere olan sevginiz, samimi tavırlarınız beni size doğru itti. Aslında o kadar doluyum ki anlatmakla bitiremem. Yalnız sizin gibi deli dolu hayatın hızına kendini kaptıran biri olduğum yadsınamaz bir gerçek. Ben hep size yazılarımla katılmak istiyorum, ne olur beni unutmayın, burada ben de varım. KÜÇÜK KELEBEKLER’den biri de benim. Yazılarınızı büyük bir zevkle okuyacağım.
Tamamlaması sizden
O gün Sihirli Annem’in çekiminin bitmesini ve bir an önce eve gitmeyi her şeyden çok istiyordum. Evin merdivenlerini sabırsızlıkla çıktım. İnci’nin bir şeylerden şüphelenmemesi için çok normal davranıyordum. Evde beni takip etmediğinden emin olana kadar çok normal davrandım. Sonra yavaşça odama süzüldüm. Kapıyı kitledim. Dudu’nun şatosundan ödünç aldığım (sakın kimseye söylemeyin) sihir kitabını dikkatlice açtım. Kitaptaki sihirler alfabetik olarak dizilmişti. Hepimizin bildiği ABCÇDEF... Sayın sayın, devam edin. Acaba hangi sihri denemeliydim? Biraz düşündüm ve D harfine takıldım. Çünkü orada DİLEDİĞİNİZ HER ŞEYİN OLMASI sihri vardı. Bir de not: ‘Ters etkiye karşı dikkatli ol.’
Bu da ne demekti? Sihri yapmak için gerekli tek şey sözcükleri ezberlemekti. Oh ne kolay. LOS BOMBOS DİLEKOS TUBOS. İşte bu kadar... Sihir tamamlandı. Peki bundan sonra neler mi oldu? İşte o kısmını sizden bekliyorum. Haydi hayallerinizi zorlayın ve bana yazın. Öykümü en güzel şekilde tamamlayana büyük bir sürprizim varrrrrrrrrrrrrr.
Haber köşemize davetiye geldi
Teşvikiye’de Süreyya Ağaoğlu Sokak’ta Galeri Vinci’de Selahattin Yıldırım’ın resim sergisi varmış. Hepimiz davetliyiz. Belki henüz hiç resim sergisi gezmeyen tırtıllar vardır. Bir an önce tutun annelerinizin elinden gidin. Öyle keyifli ki. Ben hep sergilerde hayaller kurarım. Her resme ayrı bir hikaye yazarım. Sonra onları canlandırır, yaşatırım. Mutlaka deneyin. Yossi Kalaora’ya daveti için çok teşekkür ederiz.
Bana yazın olur mu
İnci Türkay / Kelebek Hürriyet Medya Towers. Güneşli 34212 - İstanbul
Faks: 0212 677 04 35
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2004
Yaşasın ‘tırtıl’ı ne çok okuyan olmuş. Öyle sevindim ki anlatamam. Şimdi yapacağımız her şey için daha da güçlü hissediyorum kendimi. Sizin hergün gazete okuduğunuzu öğrenmek beni çok mutlu etti. Yaşadığımız ülkenin sorunlarını bilmek, günlük olayları takip etmek öyle önemli ki... Olan bitene iyice hakim olursak çözümlerimizi çok kolay üretiriz. Bu kadar çok okuduğumuza göre, demek ki büyük bir hızla planımızı uygulayacağız.
Geçen hafta yazıyı okuyamamış olanlar hiç üzülmesin, yapacağımız şey çok basit. Hepimiz yazı yazacağız. Korkmadan, yanlış bir şey söylemekten çekinmeden yazacağız. Ve sesimizi herkese duyuracağız. İstekleriniz, eleştirileriniz, beğenileriniz, hepsi ama hepsi bu köşede olacak. Zaten bir sürü mektup ve ‘tırtıl’ı destekleyen mesajlar aldım. Çok teşekkür ederim. ‘tırtıl’a gelen ilk mektupla başlayalım isterseniz...
Televizyon yasaklandı notlarım yükseldi
Merhaba, ben Atakan. 8 yaşında, 2’nci sınıftayım. Sizin programınız ‘Duma dum’a katılmıştım. Ben size soru sormak ve ‘TV Kutusu’na yazmak istiyorum. Soracaklarım şunlar;
Hepimizin de bildiği gibi yakında 23 Nisan var. Sizce 23 Nisan ne anlam ifade ediyor? Yapılan etkinliklere yenileri eklenmeli mi?
TV hakkındaki görüşlerim ise şunlar; Bence TV hayatımızın bir parçası. Onsuz yapamıyoruz. Ama şu anda TV izlemem yasak. Yaklaşık bir buçuk haftadır tek bir program dışında hiç bir şey izleyemiyorum. Başlarda zor oldu ama derslerimi çok iyi yönde etkiledi. Daha iyi notlar alıyorum. Bence en iyi yarışma programı ‘Hugo’, en iyi dizi ise ‘Sihirli annem’. Ben Türkstar’ın finallerini izliyorum, seviyorum. Favorim Abidin’di ve kazandı. Onun çok başarılı olmasını istiyorum. Bence yarışmada haksızlık yok. Torpil olduğunu düşünmüyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, görüşürüz.
***
Atakan... 23 Nisan’ın bana ve herkese ne ifade ettiğini burda tartışalım. Düşünsenize bize ait bir bayram var. Buna dört elle sarılıp sahip çıkmalıyız. Bu yıl bayramımızı farklı kutlayalım. Neler yapabiliriz şimdiden yazın ki karar verip uygulamaya geçelim. Biz zaten Kanal D Çocuk Kulübü olarak özel bir program hazırlığındayız. Köşemizde de o gün için bambaşka bir şeyler hazırlayalım. Hadi düşünün ve yazın bana...
TV kutusu için mektupları bekliyorum
Bu hafta tv de olup bitenlerle ilgili pek mektup almadım. İlk mektuplar biraz çekingen yazılmış. Ama zamanla sizlerle başa çıkamayacağımı hissediyorum. TV eleştirileriniz için bir program seçmiyorum. Siz seçin bakalım, neler yazacaksınız. Çünkü esiri olduğumuz o kutuyu biraz sallayalım istiyorum.
Ben seyahat etmeyi çok seviyorum. Yeni yerler gezmek , yeni insanlar tanımak çok güzel. Aklıma geldi de gezi yazıları yazsak... Hepimizin çok ilginç anıları vardır mutlaka. Ben de size gittiğim değişik ülkeleri anlatırım, fotoğraflarımı gösteririm. Bu da bizim yeni bölümümüz olsun. Ne dersiniz?
Aslında tam yazıyı bitirirken aklıma yeni şeyler geliyor neyse artık haftaya kalsın, hoşçakalınnnnnnnnnnn...
Sihirli Annem’in setinde komik şeyler oluyor mu
İşte röportaj köşemizin muhabiri:
EGE PINAR
Bize İzmir’den mail atmış. Kendisi İzmir Özel Türk Koleji ilkokul beşinci sınıf öğrencisi. Biliyorsunuz ilk konuk benim. Sonra kiminle isterseniz röportaj yapabileceksiniz. Yeter ki bana önceden haber verin. Şimdi Ege’nin sorularına cevap veriyorum. Ayy birazcık heyecanlandım...
-Sevgilin var mı, evli misin?
Hayır evli değilim. Amaaa, bir sevgilim var. İnsan birini sevince, onunla bir şeyler paylaşınca, hayat daha zevkli, daha anlamlı oluyor.
- Küçükken de tiyatro sanatçısı olmak istiyor muydun?
Evet her zaman sahneye çıkmak ve tiyatro oyuncusu olmak istedim. Annem hep evde onlara oynadığım uydurmaca tiyatro oyunlarını anlatır bana. Salonda herkesi koltuklara oturtur, sonra da değişik kıyafetler giyip hikayeler anlatırmışım. Bir sürü kitap okur sonra da o kitapların kahramanları olurmuşum.
- Nasıl tiyatrocu oldun?
Bir mesleğe sahip olabilmek için mutlaka o konuda eğitim almak gerekir. Ben de Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girdim. Özel yetenek sınavı ile. Okula girmek biraz zordu. Veee tabii mezun olmak da. Dört yıl bir sürü ders, bir sürü kitap oku, çalış çalış. Bitmedi... Sonra Devlet Tiyatroları ve şimdi özel tiyatrolarda bir sürü oyunlarda oynuyorum. Bence hala oyuncu adayıyım, çünkü insan kendini geliştirdikçe, yeni şeyler öğrendikçe daha çoook yolu olduğunu anlıyor. Yani öğrenmenin sonu gelmiyor.
- Sihirli Annem’in gelecek bölümlerinde Taci’yi görebilecek miyiz?
Bu büyük bir sürpriz olacak. Tabii dizide daha tahmin edemeyeceğiniz pek çok olay sizleri bekliyor.
- Çekimlerde komik olaylar oluyor mu ?
Hem de nasıl... Bazen sekiz çocuk, iki köpek (biri Taci, biri Sylvio); kıyametler kopuyor. Geçenlerde Taci, Gül Abla’nın (Perihan) yeşil kabarık eteğini kokladı kokladı ve tam çekim sırasında ayağını kaldırıp çişini yaptı. Tabii hepimiz çok güldük.
- İzmir’e gelmeyi düşünüyor musun?
Tabii ki... Ben zaten İzmirliyim ve tiyatro turneleri ile sık sık İzmir’e geliyoruz. Umarım sen ve arkadaşların da tiyatroya ve konserlere gidiyorsunuzdur.
Bana yazın olur mu
İnci Türkay / Kelebek
Hürriyet Medya Towers. Güneşli 34212 - İstanbul
Faks: 0212 677 04 35
Yazının Devamını Oku 1 Nisan 2004
Şimdi size bir öykü anlatacağım... Çok ama çok eski bir öykü. Bir zamanlar dünya henüz gençken kozaların içinde küçük, küçücük kurtçuklar yaşıyordu. Önce sadece yemek yiyip uyuyorlardı. Sonra yavaş yavaş gelişmeye başladılar, vücutları şekillendi, en önemlisi düşünmeye başladılar... Veeee kozalarına sığamayınca ordan dışarı çıktılar, birbirlerini tanıdılar, konuştular, herbirinin başka hayalleri, gitmek istedikleri başka diyarlar vardı. Uçmaya başladılar, hepsi geleceğe kanat çırpan KÜÇÜK KELEBEKLER oldu.
***
Zaman ilerledi, küçük kelebekler dünyayı tanımaya, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini öğrenmeye başladı. Hepsi de okullara gitti, üniversiteler bitirdi. O kelebeklerin kimi başbakan, kimi doktor, kimi avukat, kimi müzisyen, sporcu, balerin ve daha sayamayacağım birçok meslek grubunun başarılı temsilcileri oldu. Kimileri çok mutlu oldu. Kimileri mutsuz, kimileri başarılı, kimileri de başarısız... Ne olursa olsun bütün kelebekler hayallerinin peşinde özgürce kanat çırpıyor. Onlara hiç yakından baktınız mı? Bakın, bakın, heryerdeler... O kelebeklerin çıktığı kozaların içindeki küçük kurtçuklara ne denir biliyor musunuz? Ben söyleyeyim mi: TIRTIL.
İşte bu yüzden köşemin adı da TIRTIL. Gelin hep beraber bir yolculuğa çıkalım. Ve yolculuğumuz sona erdiğinde hepimiz fikirlerini bağıra bağıra söyleyen, inandığı değerleri sonuna kadar savunan güçlü kelebekler olalım.
Bu yolculukta hep sizin sesiniz olsun istiyorum. Şimdilik birkaç ana başlık düşündüm ama beraber karar verelim istiyorum. Bir kere iş bölümü yapalım... Hepiniz yazın bana. Korkusuzca, yanlış bir şey söylemekten çekinmeden, hoşunuza giden ve gitmeyen her şeyi anlatın bana. Ve tabii herkese. Birinci bölümün adı MEKTUPLAR olsun diyorum. Siz yazın ister bana, ister çok beğendiğiniz bir sanatçıya, isterseniz cumhurbaşkanına. Onlar da okusun ve çoook şaşırsın. Neye mi? Düşünen ve üreten tırtıllara...
Gelelim ikinci bölüme... Onun adı TV KUTUSU. Ne dersek diyelim hepimiz onun esiriyiz. Üstelik de bizlere yönelik o kadar az program var ki. Gelin şu kutuyu bir açalım. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi, beğendiklerimizi, beğenmediklerimizi bir ayıralım. Araştırdım da, en çok izlenen programların başında Türkstar geliyor. Neden izliyorsunuz? Neyi beğeniyorsunuz? Neleri haksız buluyorsunuz? Jüri üyeleri, yarışmacılar, hepsi hakkında fikirleriniz var mutlaka. İster eleştirin, ister övün. Sonra dizileri, şov programlarını konuşalım. Hatta en iyileri seçip ödüllendirelim. TV yöneticilerine sesimizi duyuralım. Ne istediğimizi bağıra bağıra söylemezsek kimsenin bizle ilgileneceği yok. Böyle bir fırsat yakaladık. Ooooo artık düşünün daha neler yaparız.
***
Üçüncü bölüm sizin röportajlarınız olacak. Söz size... Kimle buluşmak, konuşmak isterseniz ayarlayacağım. Ve sorularınızla onları iyice sıkıştırmanızı büyük bir keyifle izleyeceğim. Bu arada kendimi kurban ediyorum... İsterseniz ilk röportajı benimle yapın.
Sonra haber köşesi yaparız, eğlenceler, dev partiler düzenleriz, tanışırız. Bir bakarsınız bir gün gazeteyi bile ele geçiririz!.. Eeee sonrasını hayal edin artık.
Haftaya bana iki üç satırlık bir yer ayırın. Size anlatmak istediğim öyle çok şey var ki.
Hepinizi çok seviyorum
Yazının Devamını Oku