Paylaş
Takım halinde yapılan her pas ve mücadele sahada durumu değiştirir. Futbolun bu altın kuralını bir kenara yazıp, şimdi dün akşamki Galatasaray’a bakalım...
SEMİH: Top kullanırken gevşek, kendinden fazla emin ve riskli oynamaya başladı. Hele oynadığı yer, bu yanlışlıkları kadıracak bir yer değil...
HAMİT: Sağ kanatta bırakın fırtınayı, rüzgar bile estirmedi. Eboue ile birlikte sanki top kullanırken bile şikayetçiydi. Öyle zamanlamadan yoksun oynadılar ki, pas hataları birbirlerini kovaladı..
Karabük’ün oyun felsefesi de G.Saray’ın benzeriydi. Lualua ile Gökhan Ünal, aynı Drogba ve Burak tiplemesi gibi idi. Orta alanda oynayan oyuncular da aynı ezberi kullandılar.
DROGBA OLMAK...
BİR futbolcu, bir isim yapıyorsa boşuna değildir... “Ben bugüne kadar bu işi yaptım. Artık uzatmaları oynuyorum” diyenler varken,
Kazanma duygusu...
İnanç...
Rekabetçilik...
Şöhret...
Ve yaratıcılığı bünyende toplarsan, Drogba gibi yıldız olursun...
İlk bölümde kale gitmeyen Sneijder’ı, golde kaleye sürükleyip nefis duvar pasıyla işi bitirmesine yardımcı oldu. Aynı anda Burak Yılmaz ise, “Oynasam mı, oynamasam mı” diye papatya falı açıyordu. Sahada bir futbolcu, her zaman “Ben özgürüm” diye oynayamaz. Biraz da kendinden bazı şeyler koyman gerekir. Net pozisyonda hem de boş olan Drogba’yı düşünmeyip, kendi bildiğini yaparsan, “Buna hakkın yok” derim...
YÖNETMEN SELÇUK
G.SARAY’ın bir de saha içinde yönetmeni var. Selçuk İnan...
Oyunda yanlışlıkları, doğruları, kimin ne yapacağını, nerede olmasını ezbere bilen bir kaptan. Bu takıma çok kaptan geldi geçti ama böyle oyun okuyan, yöneten az oldu...
Ligde artık puanlar Aslan’ın ağızından çıktı, kuyruğuna geldi. İşte Karabük de bu zor virajlardan biriydi. Zaman zaman gol yollarını aradılar ama bunlar da yerinde ve gününde olan Muslera’dan döndü.
Paylaş