Bunu anlamak hakikaten çok güç...
Trabzonspor’a gelirsek ilk defa bu kadar derli toplu oynadılar. Oyunu sahaya yaymasını bildi, kanatları açtı. Orta alana Zokora ve Soner’le sahip oldu. Bunun dışında futbolda duran topların ne kadar önemli olduğu gerçeği bir kez daha kendisini gösterdi. İşte Trabzonspor’da bir frikikle koca oyunu bitirdi.
Trabzon özüne dönmeli
Kanatlardan faydalanamadığını gören ev sahibi Eskişehirspor, maçın son anlarında doldur boşalta döndü. Ama bu da kar etmedi. Necati ikinci yarıdaki kritik bir pozisyonda gol atmaktansa Onur’u sakatlamamak adına ayağını toptan sakındı. Onu tebrik etmek gerekir, özür de diledi ama futboldaki gerginlik damarlarımıza sirayet etmiş. Özrü karşılık görmedi...
Bu saatten sonra Trabzon’un yapması gereken tek şey var. Colman gibi kadro dışı kalan oyunculara yer vermeyerek, özüne dönmek... Geçmişteki parlak yıllarını hatırlaması gerekir. Trabzon camiası öyle ya da böyle bu sezonu bitirebildiği en iyi yerde bitirip önümüzdeki sezona bakmalı.
Sahalarda mücadele ettim, tribünlerde seyirci, medya mensubu oldum. Bir çok yerli, yabancı teknik adamı, bir o kadar da, kulüp başkanı, yöneticisi tanıdım... Ama futbol öyle bir deniz ki, hala bazı şeyleri anlayabilmiş değilim.
Galatasaray’da aylardır bir kaos ortamının varlığından söz edenler var.
Başkan Ünal Aysal ile teknik direktör Fatih Terim’in bu kaosun iki aktörü olduğu söyleniyor, yazılıp çiziliyor...
Duruma şöyle bir bakalım...
Bir kulüpte iki patron vardır:
- Kulübü yöneten başkan.
- Takımı yöneten teknik adam...
Takım halinde yapılan her pas ve mücadele sahada durumu değiştirir. Futbolun bu altın kuralını bir kenara yazıp, şimdi dün akşamki Galatasaray’a bakalım...
SEMİH: Top kullanırken gevşek, kendinden fazla emin ve riskli oynamaya başladı. Hele oynadığı yer, bu yanlışlıkları kadıracak bir yer değil...
HAMİT: Sağ kanatta bırakın fırtınayı, rüzgar bile estirmedi. Eboue ile birlikte sanki top kullanırken bile şikayetçiydi. Öyle zamanlamadan yoksun oynadılar ki, pas hataları birbirlerini kovaladı..
Karabük’ün oyun felsefesi de G.Saray’ın benzeriydi. Lualua ile Gökhan Ünal, aynı Drogba ve Burak tiplemesi gibi idi. Orta alanda oynayan oyuncular da aynı ezberi kullandılar.
DROGBA OLMAK...
BİR futbolcu, bir isim yapıyorsa boşuna değildir... “Ben bugüne kadar bu işi yaptım. Artık uzatmaları oynuyorum” diyenler varken,
Kazanma duygusu...
Bir oyuncu durumu sadece kendi açısından değil, takım arkadaşlarının açısından da görmelidir. Takımın organize şekilde yaptığı her pas ve mücadele, saha içindeki durumu değiştirir. Fatih Terim, rakibini iyi analiz etmişti. Bunun yanında G.Saray’ın diriliği yüksekti. Bunun yanında takımın felsefesi de belliydi. R. Madrid’i yıkmak için hesaplar hazırdı.
Real ‘Makas’ değiştirdi
G.SARAY, can sıkıcı bir tren yolculuğu yapıyor gibiydi. Rahat ilerlese de rakip R.Madrid kendi sahasında durmadan makas değiştiriyordu. Mourinho’nun öğrencileri, G.Saray’a kesinlikle geçit vermiyordu. Ancak özellikle geri düştüğü dakikalarda R.Madrid, Süper Lig’de 1 puana ihtiyacı olan deplasman takımları gibiydi. Oyunun ikinci bölümünde Mourinho, kafasında kurguladığı sistemi sahaya yansıtamadı. Futbolcularını ‘Huni’ şeklinde yerleştirdiği kendi yarı alanında, G.Saray’ın yıldızlarını durduramadı.
Ronaldo uykudan uyandı
MESUT ve Higuain, bir kenara saklanmış gibiydi. Durgunlardı. Derken bir kanat rüzgarı, Ronaldo’yu uykudan uyandırdı. Galatasaray attığı gollerle Real’i resmen şaşkına çevirdi. Real defansı dağıldı, ‘Bu takım nasıl böyle oynuyor’ diye düşünürlerken, kalelerinde 3 gol gördüler.
Bizler, Avrupa takımlarını hep baş tacı yapıyoruz. Kendi takımlarımızı da yeriyoruz. Galatasaray ve diğer takımlarımız, artık futbolu nasıl oynayacaklarını, nasıl ezilmeyeceklerini biliyorlar.
Avrupalıları abartmayın
ŞİMDİ herkes, Real, Barça ve diğer büyük Avrupa kulüplerini göklere çıkarmanın ne kadar lüzumsuz olduğunu görmeli. Ben sadece, G.Saray’ın ilk maçta verilmeyen penaltısına yanarım. Bir gol de o gol olsaydı, o zaman R.Madrid’in halini görmek isterdim. Tek kelimeyle, Aslanlara helal olsun.
Peki 11 kişi ile oynadığında niye yenik duruma düştü:
1-Maça konsantre dahi olmamışlardı.
2-Selçuk İnan’ın yokluğunu iliklerine kadar hissediyorladı.
3-Merkez savunma ile orta alan arasındaki mesafe çok büyüktü.
4-Bundan dolayı da Mersin İ.Y. Galatasaray kalesine transit geliyordu.
Golden sonra değişen bir şey yoktu. Oyun içi liderinden yoksun G.Saray rakibi karşısında sarsıldıkça sarsılıyordu. Muslera olmasa fark büyüyecekti. İşte bu anda gerçek lider sahneye çıktı, Fatih Terim.
UYARI YETERDİ
HAKEMİN Fatih Terim’i oyundan atmasına doğrusu anlam veremedim. Veremedim çünkü hakemlik sadece cezalandırma mercii değil. Aynı zamanda “yönetme” mercii de. Bu bakımdan Süleyman Abay, anlık bir tepkiyle topu yere vuran Terim’i uyarabilirdi. Eğer daha önce uyardı ve Terim buna rağmen o tepkiyi gösterdiyse hakeme lafım yok.
Ya da hazırlayamamış.
Eğer Real Madrid gibi bir takımla oynuyor ve eğer onu elemek istiyorsanız;
1-Hamle üstünlüğü hep sizde olmalı, hem de takım halinde.
2-Daha güçlü ve hızlı olmalısınız, hem de takım halinde.
3-Orta alan, savunma ve forvetiniz birlikte ve senkronize hareket etmeli.
4-Rakibinizden daha büyük bir hayal gücünüz ve beceriniz olmalı.
Bütün bunları yerine getirirseniz bile, Real Madrid’i yenme garantiniz olmaz ama en azından şansınız olur. Dün gece iki takım arasındaki en belirgin fark buydu. Real Madrid tempoyu istediği gibi ayarladı. Hatta zaman zaman düşürdü. O düşük tempoya bile ayak uyduramadı G.Saray. Hatta bir adım daha iyeri gitti. Sürekli pas hatalarıyla hem tempo kazanamadı, hem de kazanma duygusundan uzaklaştı.
Niye olmadı?
Gecenin kahramanı Burak Yılmaz, girdiği pozisyonlarda her zaman topa yön verirken bu felsefeyi bana hatırlatıyor. Çünkü, “Ben bu işi yaparım” diyen futbolcuların başında geliyor.
Gerek defans, gerekse ikinci bölgede hele hele en önemli olan rakibi bir anda oyundan düşürecek hareketleri yapan forvetler, ön plana çıkan yetenekleriyle kendilerinden söz ettirirler.
Bunlara en iyi örneklerden biridir Burak Yılmaz. Adeta, otobanda zik zak yapan bir araba gibi 18’in içinde. Nerede bir boş alan varsa, “Oraya girmeliyim” diyor.
Başka bir isim daha var Galatasaray’da. Yapı olarak, yıldız olsa da duygusal, yardımsever, alçakgönüllü, heyecanlı ve çabuk adaptasyon sağlayan bir kişilik. Didier Drogba.
Bu ikili hakemin başlama düdüğüyle birlikte kolları sıvadı, İstanbul BŞB’yi yıktı.
Bir takımda, oyunu değiştiren vizyona sahip oyuncular varsa o takım amacına ulaşmakta zorlanmaz.
Zorlanmazsın çünkü
Selçuk İnan gibi oyunu iyi analiz eden, hemen onun yanında yeralan Sneijder gibi orta alanda hızı arttıran, boş alanları daraltma duygusu içindeki isimler futbolu bir sanat gibi benimseyip, oynarlarsa o takım amacına ulaşmakta zorlanmaz.