Paylaş
PAZARTESİ sabahı saat 08.00’de Roma uçağındaydım. İki saat sonra indik. Uçak havadayken Papa’nın ebediyete intikal ettiği bildirildi (Roma, 7.35). Bir hareketlenme oldu. Ancak doğrusu, nüfusu dört milyona yaklaşan bu şehrin, Paskalya tatili turistleri de varken Roma’nın günlük hayatını çok etkilediğini söylemek mümkün değil. Ancak merkezde, St. Pietro ile Tiber Nehri’nin iki yakası arasında bir hareketlilik vardı.
Geliş sebebimiz olan faaliyetimiz olan “Birinci Roma’dan Üçüncü Roma’ya (Da Roma alla Terza Roma) Konferansı”nın Capitol’deki sabah oturumu iptal edildi. Oturuma başkanlık edecek olan Kardinal Agostino Marchetto, bu ölüm dolayısıyla orada bulunamayacaktı. Ama ilginçtir, kilise adamları hiçbir işi yarım bırakmaz, ciddilerdir. Oturumlar öğleden sonra üniversitenin başka bir kampüsüne taşındı ve Kardinal Marchetto geldi. Böylece oturum devam etti.
Papa Francis, 2014 yılında Türkiye’yi ziyaret etmişti. Papa, İstanbul Harbiye’deki Kutsal Ruh Kilisesi’nde barışın sembolü olarak güvercin uçurmuştu.
PRATİK YÖNÜYLE TANINIYOR
Papa hakkında yazılanlar; “ultimi” dedikleri marjinallerin ve yoksulların papası, “Il Papa della gente” yani “halkın papası” şeklindeydi. Bunun yanında bazı başka yorumlar da daha geri planda yapılıyordu ama ağırlıklı olarak şu konular konuşuluyordu: “Ukrayna’yı değil, Rusya’yı destekledi”, “Avrupa karşıtıydı”, “Dünyanın güneyinden geliyordu (yani Latin Amerikalıydı)”. Kardinal seçimlerinde bile bu tutumu görülüyordu; kadınları rahip yapmak istedi. Bu, kabul edilemez. “İsa erkektir, rahipler de bir anlamda onun vekilidir” diyorlar muhafazakârlar, ama mütereddid olanlar daha çok.
Papa, pratik yönüyle tanınıyor. Güney Amerika’nın şartları içinde yetiştiği açık. Cizvit ama alışıldık Cizvitler gibi üniversiteye kapanan araştırmacılardan ya da misyonlarda propaganda yaparken dünyayı tanıyanlardan değildi. Ne Cardinal Ratzinger gibi birçok dil bilen ve derin felsefi çalışmalara sahip biri, ne de Polonyalı Papa II. Jean Paul gibi dünya politikasına hâkim biriydi. Ancak kendine özgü bir kişiliği olduğu kesin. Türkiye’ye geç kalmış gibi görünen ziyaretini neden bu kadar dikkatle ve özlemle beklediği ise bilinemez.
İkinci gün daha ilginç bir gelişme yaşandı: Televizyonlarda son dakika haberi olarak, İsrail’in başsağlığı taziye mesajını iptal ettiği duyuruldu.
Hülasa, vefat eden Papa’nın kilisede bir devrim yaptığı söyleniyor. Mutlaka, kendisinden önceki Papa XVI. Benedictus’a ve II. Jean Paul’a kıyasla daha “devrimci” (revülosyoner) bir figür olarak görülüyor. Ancak bu nitelendirme, tartışmaları ortadan kaldırmıyor. Zira kilise içinde hâlâ olacak ve olmayacak şeyler var.
Papa’nın en büyük destekçilerinden biri, kendisini Bologna’ya başpiskopos (archbishop) olarak tayin ettiği Kardinal Matteo Zuppi, namıdiğer “Don Matteo.” Gerçekten parlak bir kariyere sahip bir kardinal. Dünyanın dört bir yanında ya nuncius (papalık büyükelçisi) olarak görev yaptı ya da fakir ülkelerdeki insanlara yardım etmekle tanındı. Diğer güçlü aday ise Vatikan Devlet Sekreteri Pietro Parolin. O, Vatikan’ın adeta başbakanı ve dış bakanı konumundaki kişi olarak diplomatik ilişkilerin başında bulunuyor. Bu nedenle “İtalyanların dönemi yeniden mi geliyor?” sorusu gündeme geliyor.
VATİKAN’DA DEVRİM YAPTI
Kardinal Maria Zuppi ve Papa’nın en önemli işlerinden biri de, kadınların rahip olmasını sağlayamamış olsalar da onlara önemli görevler verilmesini temin etmeleri oldu. Örneğin, Fransız kökenli Nathalie Becquart, 2021’den beri Mukaddes Sinod’un sekreter yardımcısı olarak görev yapıyor. Ne var ki bazı kararlar için, her şeye rağmen San Sinod toplanmadan ve Papa istediklerini oradan geçiremeden sonuç alınamıyor.
Bir diğer isim ise Raffaella Petrini. 56 yaşında bir Fransisken rahibesi ve sosyolog. Bu iki kadının San Sinod üyeliği ve kürsüye girişleriyle birlikte artık oy kullanma hakları da var. Bu durum, Vatikan için devrim niteliğinde sayılıyor.
Daha ilginç görünümler de var. Papa adayları arasında Kongolu Fridolin Ambongo Besungu, Kinşasa Başpiskoposu olarak öne çıkıyor. Tüm devrimci görüşlerin öncülerinden biri. Buna karşılık Afrikalı Kardinal Robert Sarah, Ratzinger’in çizgisini benimseyenlerden. Tabii muhafazakâr cephenin öncüsü ise Macar Katoliklerinin başındaki Estergon - Budapeşte Başpiskoposu Kardinal Péter Erdo. Gerçekten dikkat çekici portreler söz konusu.
Kudüs Katolik Kilisesi’nin Patriği Pierbattista Pizzaballa da adaylar arasında. Hem Filistinlilerin hem Yahudilerin hayatına ve kültürüne hâkim biri olarak, arada denge kurmaya çalışıyor. Açıkçası herkesin söylediği şey şu: Dünyayı yöneten pek çok lider böyle bir ustalıktan çok uzak. Ancak bu ustalık onun kilisenin başına geçmesine ne ölçüde imkân tanır, bilinmez.
Şu anda öne çıkan isimler arasında belirttiğimiz gibi Devlet sekreteri Kardinal Pietro Parolin var. Büyük devletler arasında, özellikle Çin ile bir nevi barış zemini hazırlamış durumda. Yukarıda sözünü ettiğimiz Kardinal Zuppi de, Nelson Mandela ile işbirliği yaparak hayranlık uyandırmış bir başka güçlü aday. Adayların çeşitliliği, Katolik dünyasının evrenselliğini yansıtıyor.
Örneğin, ABD’den gelen Newark Başpiskoposu Joseph William Tobin, İrlanda asıllı. Muhafazakâr. Ölen Papa’nın karşıtıydı. Özellikle göçmenlerin, bilhassa Katolik mültecilerin geri gönderilmesine karşı çıkışıyla tanınıyor. “Çoluk çocuk insanlara bu zulüm yapılır mı?” sözleriyle dikkat çekmişti. Ama asıl Trump’ın kopyası, Wisconsin eyaletinden gelen, muhafazakâr, ölen papanın en azılı tenkitçisi Kardinal Raymond Leo Burke. ABD Trump’ı seçti ama Kardinallerin ABD halkıyla aynı manasızlığı göstereceğini kimse beklemez.
KONSEY TOPLANIYOR
Konsey (Conclave) başlamak üzere. Kardinaller bir araya gelecek. Kilise, her zaman için dünyanın en düzenli, en organize, en örgütlü kurumlarından biridir. Gelir kaynakları zengindir. Bazılarının sandığının aksine, perde arkasında en etkili kurum olmayabilir ama mutlaka güçlü bir yapıdır.
Da Roma alla Terza Roma (Birinci Roma’dan Üçüncü Roma’ya) Konferansı, yine aynı temalar çerçevesinde monografik sunumlarla devam etti. Her yıl tamamını Capitol’de (Capitoline Tepesi – Campidoglio) gerçekleştirdiğimiz bu semineri bu kez Roma’nın dışındaki bir kampüste yapmak zorunda kaldık. İşte burada Türkiye ile İtalya arasındaki fark göze çarpıyor.
Bir zamanlar İstanbul’da sur dışına çıktığınızda, hele böyle bir mevsimde, yemyeşil bir doğa, masmavi bir deniz görür ve içiniz açılırdı. Bu iç açılma hissi, İstanbul’da Topkapı dediğimiz yerde, bugünse hurda sanayi tesisleriyle, paçavra gibi binalarla mahvolmuş alanlardan başlardı. Kilometrelerce gidersiniz, ama Kütahyalı bir köy muhtarının dediği gibi “Bu İstanbul hep şeherdir.”
Roma’da ise kente birkaç kilometre uzaklaştığınızda karşınıza hâlâ İmparator Augustus devrindeki kırsal Roma çıkar. İşte özlediğimiz de bu.
YENİ PAPA ADAYLARI
Fridolin Ambongo Besungu
Joseph William Tobin
Pietro Parolin
Raymond Leo Burke
Matteo Zuppi
Pierbattista Pizzaballa
BU ORGANİZASYONSUZLUĞU ÇÖZMELİYİZ
ROMA’dan aniden dönme ihtiyacı hissettim. Deprem haberi gelmişti. İnsan böyle zamanlarda evinden uzak kalmak istemiyor. Her şeye rağmen o günkü telaş ve kargaşayı görmediğim için kendimi bir ölçüde şanslı sayıyorum. Sanırım depremin kendisinden çok, asıl dayanılmaz olan yönü buydu: organizasyonsuzluk.
Toplum olarak, davranış biçimimizle ve örgütlenmemizle depreme karşı dayanıklı değiliz. Bunun için ille de Japon olmaya gerek yok. Türkler tarih boyunca organize bir milletti. Bugünkü dağınıklığın ve ilkesizliğin burada hiçbir yeri olmamalı.
Paylaş