Paylaş
Müzik yazarı Murat Beşer’in sanatçıyla yaptığı uzun görüşmelere ve tanıklıklara yer vererek hazırladığı kitap dönemin kültürel iklimini de ayrıntılı bir şekilde veriyor.
Başer, “Zamana meydan okuyan kalitesiyle 1950’li yılların ortalarından beri gelişen ve değişen Türk musikisine sesiyle damga vuran birkaç sanatçıdan birisi olması yanında ödün vermeyen yaşam biçimiyle ‘biricik’ sıfatını sonuna kadar hak eden ve yeri asla dolmayacak birkaç isimden biridir o” diyerek anlatıyor Sipahi’yi.
Yeşilköy’de başlayan çocukluğundan İstanbul Radyosu sınavlarına hazırlanmasına, Ankara Radyosu’nda başlayan profesyonel müzik hayatından plak kayıtlarına, gazinolardaki assolistliğinden yurtiçi ve yurtdışı turnelerine uzanan renkli bir dünya. Ama o renkli dünyanın dışında tutulmuş ‘sade’ bir aile hayatı.
Sipahi’nin dönemin solistleri, bestecileri, müzisyenleri, gazino ve plak dünyasının önde gelen isimleriyle ilgili anlattığı anıları kitabı renklendirdiği kadar belgesel bir özellik de katmış.
İLK GAZİNO TEKLİFİ ZEKİ MÜREN’DEN
Nesrin Sipahi’nin Zeki Müren’le dostluğu, Müren’in askerlik yapmak için Çankırı’ya gittiği yıllara dayanıyor. Komutanlarının izniyle daha çok Ankara’da kalan ve Ankara Radyosu’nda kayıt yapan Zeki Müren’e sıkışık günlerden birinde Sipahi’nin sırasını vermesiyle başlıyor dostlukları.
1956 yılında Ankara Radyosu’nda birinci sınıf sanatçı olarak kadroya giren Nesrin Sipahi, ilk gazino teklifini de yine o yıllarda Zeki Müren’den almış ancak kabul etmemiş.
Yıllar sonra bu kez Fahrettin Aslan’ın yine Zeki Müren’le birlikte yaptığı Taksim Belediye Bahçesi’nde sahneye çıkma teklifini kabul etti Nesrin Sipahi. Hep assolist olarak sahneye çıkan sanatçı ilk kez ‘solist altı’ olmayı kabul etmişti. Bunun da tek şartı Zeki Müren’le aynı parayı almaktı. Ancak zamanla iki eski dostun araları Zeki Müren’in kıskançlıkları yüzünden bozuldu. Önce Nesrin Sipahi’nin en popüler 45 şarkıyı repertuvarına almasını istememiş, bununla da kalmayıp ‘Endülüs’te Raks’ı söylemesini kıskanıp afişlerinin üstüne kendi afişlerini yapıştırtmaya başlamıştı. Teşvikiye Camisi’nin karşısındaki apartmandan daire aldıklarını duyduğunda “Salonun penceresinden musalla taşını mı seyredecekler” diyerek duygularını dile getirmişti.
OKTAY AKBAL’IN BERBER AYNASINDA GÖRDÜKLERİ
EDEBİYATIMIZIN usta isimlerinin unutulmaz eserlerini müzikle buluşturan İş Sanat dinletileri, modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden Oktay Akbal’la devam ediyor. Akbal’ın insan ruhunun derinliklerini, günlük yaşamın tekdüzeliği ve toplumsal dönüşümler karşısında insanlık hallerini işlediği hikâyelerinin seslendirileceği ‘Berber Aynası’ 4 Mart Salı günü 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda gerçekleştirilecek.
Yazarın, “İşlere girer çıkardım, kadınlar sever unuturdum; ıstıraplar, sevinçler, mutluluklar, yoksunlar… Hepsi, hepsi ben yaşamadan, yaşadığımı duymadan bilmeden olur biterdi. Çoğu defa kendimi, zalim bir aynada, bir berber aynasında seyrettiğim zaman buluverirdim” dediği ‘Berber Aynası’ hikâyesinin de yer aldığı dinletide ‘İpek Çorap Varsın Düşsün’, ‘Dünya Cümbüşü’, ‘Kadınla Erkek’ ve ‘Hücrede Karmen’ hikâyelerini Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek, nostaljik bir radyo tiyatrosu dekorunda seslendirecek.
Metnini Atilla Birkiye’nin hazırladığı, müzik direktörlüğünü Serdar Yalçın’ın, sahneye uygulanmasını ise Mehmet Birkiye’nin üstlendiği dinletide hikâyelere Şemsa İdil Ural (çello), Seda Subaşı (keman) ve Serdar Yalçın (piyano) eşlik edecek.
NURULLAH ATAÇ’IN ATTIĞI ZAR
İlk kitabı ‘Önce Ekmekler Bozuldu’yu 1946 yılında annesinin Tophane’de sattığı evin parasıyla bastıran Oktay Akbal (1923-2015), dönemin ünlü eleştirmeni Nurullah Ataç’ın dikkatini çekmişti. “Oktay Akbal’ın güvenilecek, bundan sonra yazacakları umutla beklenecek bir yazar olduğunu sanıyorum” diye yazmıştı Ulus Gazetesi’ndeki köşesinde.
Ataç’ın bu zarı tuttu ve Akbal 1956 yılından itibaren hayatının sonuna kadar hem öykü ve roman yazmayı sürdürdü hem de başta Cumhuriyet olmak üzere çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaparak hayatını kazandı. Altmıştan fazla kitaba imza atan Akbal, Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı, Sedat Simavi Ödülü ve Orhan Kemal Roman Armağanı gibi Türk edebiyatının seçkin ödüllerine layık görüldü.
Gazetecilik deneyimiyle birleşen keskin gözlem yeteneği, sıradan insanların iç dünyalarını ve kentin kalabalık caddelerinden kenar mahallelerine uzanan hikâyelerini eserlerine ustaca aktarmasını sağladı. Gerçek hayattan beslenen anlatımı ve akıcı diliyle Akbal, okuyucuyu içine çeken bir dünya yarattı.
İş Kuleleri Salonu’nda ücretsiz olarak düzenlenen bu dinleti için Biletix’ten rezervasyon yapmak yeterli.
Paylaş