Sesli kitaplarda roman ya da hikâyelerini kendi seslendiren yazara pek rastlanmaz ama şiirlerini okuyan şair çoktur. 80’li yıllarda Hürriyet Gösteri dergisi şiir kasetleri bile vermişti promosyon olarak. Müzikli şiir albümleri çıkartanlar da oldu.
‘Linçlenmeyeceksem’ ben de şiirlerini en iyi okuyanlardan ilk on şairi yazayım:
Attila İlhan
Nâzım Hikmet
Ahmed Arif
Hilmi Yavuz
2016 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Dylan’ın sınırlı sayıda basılan ve 45 dolar etiket fiyatı olan ‘The Philosophy of Modern Song’ adlı kitabının ıslak imzalı versiyonu 599 dolardan satıldı. Kitabın daha sonra otomatik kalem makinesiyle imzalandığı ortaya çıkınca Dylan, sadece 900 adet satılan kitapta yaptığı bu hatayı telafi edeceğini ifade etmiş.
Dylan, yaptığı açıklamada COVID-19 salgını öncesi ciddi bir ‘vertigo’ rahatsızlığına yakalandığını, hastalığı sebebiyle ıslak imza gerektiren işlerini bir ekiple yapması gerektiğini ve salgın karantinası sebebiyle bunun mümkün olmadığını söylemiş. Kendisine önerilen ve edebiyat dünyasında sık kullanıldığına ikna edildiği için otomatik kalem makinesiyle kitapları imzaladığını itiraf ederek “Bir makine kullanmak hataydı ve bunu hemen düzeltmek istiyorum” demiş.
CAM FANUSTA İMZALAMIŞTI
Bob Dylan otomatik imza olayını nasıl telafi eder bilmiyorum ama bu örnek bana 2009 yılında Beylikdüzü’ndeki Tüyap Kitap Fuarı’nda tanık olduğum bir imza gününü hatırlattı.
‘Şu Çılgın Türkler’
Eylemciler eserleri koruyan cam nedeniyle kalıcı hasar oluşmadığını savunurken yaklaşık 100 müze yöneticisi ortak bir bildiri yayınlayarak eylemcilerin dünya mirası olan eserlerin ne kadar hassas olduğunun farkında olmadıklarını açıkladı.
İklim aktivistlerine karşı en etkili cevabı ise iki Türk sanatçı kardeş verdi. Instagram ve Twitter’da ‘alpgenart’ adresinde gündemi yorumladığı kolajlarıyla tanınan sanatçı ve kardeşi ‘teginart’ saldırıya uğrayan tabloların eylemcilere cevap verdiği bir animasyon hazırlayarak yayımladılar.
Videoda Vincent Van Gogh, Roma’da sergilenen ‘Ekici’ isimli tablosuna sebze püresi, Londra’daki National Gallery’de sergilenen ‘Ayçiçekleri’ tablosuna domates çorbası atan eylemcilerin üzerine elindeki çorba kasesini boşaltarak cevap veriyor.
Saldırıya uğrayan ünlü tablolardan biri de Mauritshuis Müzesi’nde sergilenen ve Johannes Vermeer’in başyapıtlarından biri olan ‘İnci Küpeli Kız’dı. ‘İnci Küpeli Kız’ da Vermeer’in bir başka tablosu olan ‘Süt Koyan Hizmetçi’den (The Milkmaid) aldığı bir kova sütü eylemcilerin üzerine boca ediyor.
Videoda son olarak Amerikalı sanatçı Grant Wood’un ikonik tablosu ‘Amerikan Gotiği’nin (American Gothic) karı koca iki figürü devreye giriyor ve erkek elindeki tıraş köpüğünü eylemcinin kafasına sıkarken kadın da süt kovasını döküyor.
Videonun yaratıcısı Instagram hesabında kendisini ve çalışmalarını,
Yapıtları dünyanın önde gelen müze ve sanat kurumlarının koleksiyonunda sergilenen Tony Cragg, ‘Runner’ adlı heykelini İstanbul Modern’e uzun süreli ödünç verdi. Tony Cragg’in ‘İnsan Doğası’ adlı sergisi 2018 yılında İstanbul Modern’in Beyoğlu’ndaki geçici mekânında açılmıştı.
SİMGE OLACAK
İstanbul Modern’in yeni müze binası, dünyanın dört bir yanındaki kentlerde simgeleşmiş müze ve kültür-sanat kurumlarının mimarisinde imzası olan Renzo Piano tarafından tasarlandı. İstanbul Modern’in 2004’te Karaköy’de kapılarını açtığı 4 no’lu Antrepo ile aynı konumda inşa edilen yeni müze binası, 10 bin 500 metrekarelik kullanım alanına sahip.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, “Müzemizin yeni binasının açılışı öncesinde Tony Cragg’in uzun süreli olarak İstanbul Modern’e ödünç verdiği bu heykel bizleri gururlandırdı. Üretimleri her kuşağın merak ve ilgisiyle karşılanan Cragg’in bu yapıtının İstanbul Modern’in yeni müze binasının simgelerinden biri olacağına inanıyorum” diyor.
MÜZELİK KOLEKSİYON
Portakal
Takvimin yapraklarında son yıllarda sanatçılara, film yıldızlarına, aktivistlere, müzisyenlere rastlamak mümkün. Her takvim artık görsel bir hikâye anlatıyor. Geçen yıl çekimlerini Bryan Adams’ın gerçekleştirdiği 2022 takviminde müzisyenlerin yaşamından kesitler verilmişti ve modellerden biri de Amerikalı şarkıcı Iggy Pop’tı.
2023 Pirelli Takvimi’nin bu yılki sürprizi ilk defa ampute bir modele yer vermesi oldu. Kullandığı hijyenik tampon yüzünden 2012 yılında toksik şok sendromuna bağlı olarak iki bacağını kaybeden model ve sporcu Lauren Wasser takvimin modelleri arasında yer aldı. Wasser toksik şok sendromu konusunda farkındalık yaratmak için yaptığı çalışmalarıyla biliniyor. Modelliğe ve spora geri dönen Lauren Wasser altın rengi protez bacaklarıyla adeta meydan okuyor tüm dunyaya.
Bu yılın takvim çekimini gerçekleştiren ünlü moda fotoğrafçısı Emma Summerton tam da bu yüzden Wasser gibi hayatlarıyla ilham veren modellerle çalışmış.
‘Love Letters to the Muse’ (İlham Perisine Aşk Mektupları) başlıklı 2023 Pirelli Takvimi, 16 Kasım Çarşamba günü Milano’daki Pirelli HangarBicocca çağdaş sanat müzesinde tanıtıldı.
Avustralyalı fotoğrafçı, Pirelli Takvimi’nin (The Cal) 49’uncu edisyonunu, ilham arayışında, sanatçı ve insan olarak seçimlerinde ona yol gösteren tüm kadınlar diye tanımadığı ilham perilerine adamış. Emma Summerton ilk edisyonun yayınlandığı 1964 yılından bu yana Pirelli Takvimi’ne imza atan beşinci kadın fotoğrafçı oldu.
Summerton, “Başta annem olmak üzere olağanüstü, yaratıcı şeyler yapan kadınlar hayatım ve kariyerim boyunca beni büyülemiştir ve bana ilham vermiştir. Yazarlar, fotoğrafçılar, şairler, oyuncular ve yönetmenlerden çok şey öğrendim. Bu nedenle de bu olağanüstü kadınları kutlamak ve onları temsil edecek bir dünya yaratmak istedim” diyor.
ANLATACAK HİKÂYESİ
“Onlar benim için yalnızca fotoğrafı çekilen kişiler değil, dünyamı kuran insanlardır” dediği sanatçıların, edebiyatçıların hem portrelerini çekti hem derin bir dostluk kurdu. Sayfalarca yazıyla anlatılacak bir portreyi o denklanşöre basarak aktardı.
GÖRSEL EDEBİYAT TARİHİ
Sabahattin Eyüboğlu’nun Bronz Apartmanı’ndaki dairesinde, Fikret Adil’in evinde, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Narmanlı Han’daki atölyesinde, Yeditepe dergisinin Cağaloğlu’ndaki idarehanesinde, Samim Kocagöz’ün İzmir’deki evinde dostlarıyla bir araya gelerek bu buluşmaları ölümsüzleştirir. Yakaladığı bu özel anlarla Ara Güler, yıllar içinde görsel bir edebiyat tarihi oluşturur.
Yalnızca Türkiye ile sınırlı değildir bu çalışmaları. Gittiği ülkelerde de edebiyatçıların kapısını çalar ve onların portrelerini çeker; James Baldwin, Arthur Miller, Antonio Tabucchi, John Updike, Philip Roth, Alberto Manguel ve daha nicelerini ‘kurdukları dünyanın içinde’ izleyiciye gösterir.
Ara Güler’in bu dost portrelerinden oluşan sergisi Şişli’deki Bomontiada’da bulunan Ara Güler Müzesi’nde ‘Bir Avuç Güzel İnsan’ adıyla yarından itibaren sergilenmeye başlıyor.
NÂZIM HİKMET’İN
Ressam Komet’in vefatının ardından Paris’te yaşan sanatçı Utku Varlık kişisel bloğunda yazdığı bir yazıyla bu basit, insani kuralı yerle yeksan etti.
Ressam Komet 25 Eylül 2022’de İstanbul’da vefat etti.
Yazısına “Acaba sanatçı olmak bir ayrıcalık mı? Tamam ölüm bir kurtuluş, senin adın yazılı bir kapıdan çıkış ve gidiş ve dönüş yok ama geride bir yaşanmışlık kalıyor ve ben buna ‘yaşanmışlığın arka odaları’ diyorum, gerçeğin sandıklarda naftalin kokan başka bir gerçeği, her dönemde değiştirilen kurumuş kabuklar, kirli çamaşırlar ve de içinden sararmış fotoğraflar taşmış bir albüm, babasının gönderdiği mektuplar, iple bağlı...” cümleleriyle başlayan Utku Varlık, önce Komet’in ardından yazı yazanları eleştiriyor.
Ardından öğrencilik yıllarından başlayarak Komet’in kendisini entelektüel olarak pazarladığını ama hiç kitap okumadığını, sonrasında Paris’te eğitim için devletten aldığı bursu ödemeyince babasının zor durumda kalıp kendisine yazdığı mektubu, hakkında konuştuğu için döveceği haberini ilettiğinde tanıdıklarının nasıl araya girdiklerini anlatıyor.
SAHTE BOHEM
Utku Varlık gerçek adı Gürkan Coşkun olan sanatçının Komet takma adını nasıl aldığını ve bu adı kullanmaktan neden vazgeçmediğini şöyle anlatıyor:
“İşte bir anı: 60 yılları Akademi’deydik, sen ve birkaç kişi serseri
Pamuk’un toplam 13 kitabının seslendirileceği projede ilk olarak ‘Babamın Bavulu’, ‘Kırmızı Saçlı Kadın’, ‘Kara Kitap’ ve ‘Yeni Hayat’ erişime açıldı.
Kitaplar tiyatro sanatçıları tarafından seslendirilirken Orhan Pamuk en kişisel olanını, ‘Babamın Bavulu’nu kendisine ayırmış.
Kitaba ismini veren metin, Pamuk’un İsveç Akademisi tarafından 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nün verildiği törende yaptığı konuşması.
Nobel tarihinin en içten ve en iyi hazırlanmış konuşmalarından biri olarak yorumlanan metni kendisinin seslendirmesi çok doğru bir karar.
“Ölümünden iki yıl önce babam kendi yazıları, elyazmaları ve defterleriyle dolu küçük bir bavul verdi bana. Her zamanki şakacı, alaycı havasını takınarak, kendisinden sonra, yani ölümünden sonra onları okumamı istediğini söyleyiverdi. ‘Bir bak bakalım,’ dedi hafifçe utanarak, ‘işe yarar bir şey var mı içlerinde. Belki benden sonra seçer, yayımlarsın’” diye başlayan bir konuşmayı başka birinden dinlemek, araya mesafe koymak olurdu. Herhangi bir romanının başlangıcı gibi algılanırdı.
Kitapta