Paylaş
İlk defa Çin’de ortaya çıkan ve kısa bir süre sonra önce yakın komşu ülkelerde başlayan virus salgını şu an nerdeyse tüm dünyaya yayılmış durumda. Ülkelerin aldığı korunma yöntemleri salgının daha da çok yayılmaması adına her gün giderek daha da genişliyor. Bu önlemler gündelik hayatı etkilediği gibi etkinlik ve kültürel faaliyetleri de haliyle etkiliyor.
34 senedir düzenlenen dünyanın en büyük eğlence, müzik, film ve dijital teknoloji/pazarlama festivali South by Southwest (SXSW) bu sene 13-22 Mart tarihlerinde Austin’de düzenlenecekti. Corona virüsü sebebiyle birçok ülkedeki etkinlikler iptal ve erteleme kararı verilirken SXSW gibi festivalin uzun süre iptal edilmemesi tartışma yarattı. Geçtiğimiz sene yaklaşık 330 Milyon dolar gibi dev bir gelir getiren etkinliki, hem Austin için büyük bir gelir kaynağı. Bu festivalden birçok yeni yıldız doğuyor, en yakın örneklerinden biri artık herkesin tüm şarkılarını ezbere bildiği Billie Eilish. Film prömiyerleri ve yeni ürün tanıtımları yapılıyor. Kısacası sektörel anlamda etkisi yüksek bir festival olan SXSW 34 senelik tarihinde ilk defa bir iptal ile karşı karşıya kaldı.
Benzer şekilde Nisan ayında Amerika’da düzenlenecek olan Coachella festivali, virus salgını sebebiyle şimdilik Ekim ayına ertelendi. Tüm katılımcıların kendilerini hastalıktan korumak için kişisel hijyenlerine dikkat etmesi, seyahat etmemesi gibi öneriler ile hastalıktan korunma mesajları yayınlandı. Miley Cyrus Australia konserini iptal ederken, Madonna’nın büyük ses getiren tiyatrolarda yaptığı Madame X turnesinin Fransa ayağı iptal edildi.
İptaller ve ertelemeler bahar ayında ve sonrasında düzenlenecek olan tüm konser ve festivaller için benzer bir endişeyi beraberinde getiriyor. Rolling Stone’un haberine göre global anlamda 26 milyar dolarlık canlı konser/festival sektörü 2020 senesinin nasıl devam edeceği konusunda belirsizlik yaşıyor. Hastalığın yayılmaması için alınan önlemler çerçevesinde tüm bu iptaller, konserlerin ertelenmesi sosyal hayatı etkilese de gerekçesi makul ve koruyucu önlemler. Bu dönemde muhtemelen dijital dünyayı iyi kullanabilen sanatçılar sevenlerinden uzak kalmayacak ve onlarla iletişimde kalmaya devam edecektir. Belki büyük salonlarda konserlere biraz ara verilecek ama dijital konserlere ve akustik performanslar da bu dönemde bir o kadar önemli olacak.
Bu söylediğime güzel bir örneğe geçen gün denk geldim. Gökhan Türkmen’in kendi Youtube kanalında Birkan Nasuhoğlu ile her hafta canlı konser performansları düzenliyor. Geçtiğimiz hafta sonu da önceki senelerde yaptığı akustik konser performansını yine bu kanalda yayınladı. Bu örneklerin giderek artacağını hep birlikte göreceğiz. Bu süre zarfında herkes kişisel hijyene önem verip, kalabalıklarda mümkün olduğunda az bulunur ve evinde zaman geçirirse, bu zor dönemi az hasarla atlatacağımıza inanıyorum. Eminim bu dönem de geçecek, yine eskisi gibi bir sürü güzel etkinlik ve konser izleyeceğiz. Sağlık her şeyin başında geliyor, dolayısıyla herkes kendisine ve yakınlarına dikkat etsin, mümkün olduğunca evinde zaman geçirip izlemediği filmleri izleyip, dinlemediği albümleri dinlesin, bu dönemi bir çeşit arınma dönemi olarak değerlendirmesini dilerim.
Christine And The Queens’in Yaratıc Dünyası
Christine And The Queens üzerine ne zamandır bir şeyler yazmak istiyordum. Son yayınladığı EP albümü üzerine çok vakit geçirdim ve her defasında daha da hayran kaldım.
Christine And The Queens, nam-ı diğer Héloïse Adelaïde Letissier Fransız şarkıcı, söz yazarı ve yapımcı yani her yanıyla aşırı üretken bir kimlik. Lyon’da tiyatro okumuş, daha sonra Paris’e taşınıp sanatını orda derinleştirmiş ve bir süreliğine İngiltere’ye gitmiş. Fransa ve İngiltere arasındaki bu gelişim sürecinde sonra sahne adını Christine and The Queens olarak adlandıran sanatçı, 2012 senesinde müziğini resmen bir plak şirketiyle buluşturmuş.
İlk EP’den sonra Lykke Li, The Do ve Woodkid gibi isimlerin ön grubu olarak sahne alan sanatçı esas patlamayı ilk albümü Chaleur Humaine’de yer alan ‘Christine’ şarkısıyla yapıyor. Aynı albümün İngilizce versiyonunda ‘Tilted’ olarak yeniden yorumladığı şarkı müzik dünyasına yepyeni bir sanatçı kazandırıyor. Sahne performansı için ne kadar övsem kelimelerim muhtemelen eksik kalır. Muhtemelen tiyatro geçmişi sahnedeki bu eşsiz dansların temelinde yatıyor. İlk albümden sonra ‘Chris’ kimliğiyle yarattığı yeni albümü 2018 senesinde yayınlandı. Albümün yine hem Fransızca hem İngilizce versiyonunu yayımlayan sanatçı iki dil arasında akıp gitmek çok mutlu olduğunu, illa tek dilde şarkı söylemek zorunluluğuna inanmadığını birçok röportajında belirtmiş.
Bu detaylardan sonra gelelim bana bu yazıyı yazdıran yeni EP ‘La Vita Nuova’ya. Albüm adını Dante Alighieri’nin latince bir metininden alıyor. Söz konusu hikayede ana karakter Beatrice adlı kadına olan aşkı ve Beatrice’in zamansız ölümünü konu ediliyor. Albümün 13 dakikalık film gibi bir videosu da albümle birlikte eş zamanlı yayınlandı. Christine and The Queens’in ne kadra yaratıcı ve farklı bir vizyonu olduğunu sadece bu videoyu izleyerek bile anlamak mümkün. Video klibin duygular arasındaki geçişi gerçekten de çok etkileyici. ‘People, I’ve Been Sad’ ile derinden ve sakin tempoyla başlayan albüm ‘Je disparais dans tes bras’ ile hareketleniyor. ‘Mountains (we met) ile yine soluklanıp, ‘Nada’ ile bizi ‘La Vita Nuova’ya yani albümün en heyecanlı yerine ulaştırıyor. Bu şarkının video klipteki dans performanslarını defalarca izledim, Christine And The Queens’in sanatına dair nerdeyse her şey bu şarkıda gizli diyebilirim. Elbette bu EP bana yetmedi tabi, özellikle önceki albümlerini düşününce mutlaka bir devamı vardır diye kendimi eyliyorum. Bakalım Christine And The Queens bizi daha ne sürprizlerle şaşırtacak, bekleyip göreceğiz.
Paylaş