Hikmet Demirkol

Sensizlik Anlatılmaz

21 Kasım 2018
Genç Osman Yavaş’nın ikinci solo albümü ‘Sensizlik Anlatılmaz’ Arpej Müzik etiketiyle yayınlandı.

İlk albümü ‘Gökyüzü Masmavi’nin’ devamı olarak tanımladığı ikinci solo albümü üzerine nefis bir röportaj gerçekleştirdik. Umudu ve melankoliyi yeni şarkılarında anlatan Genç Osman Yavaş’a yeni albümünün detayları için kulak verelim:

İlk albümünüz ‘Gökyüzü Masmavi’ sonrası sizin için nasıl geçti?

Albümden sonra uzun süre küçük küçük konserler verdik, sayıca çok olmasa da pek keyifli geçiyordu bunlar. 3-4 sene çaldıktan sonra da yeniden kendi kabuğuma çekilme kararı aldım. Böylece başladığım, yarım kalan şarkılara bakacak zamanım olacaktı. Bu sürecin uzamasında elbette ki o zaman zarfında yazdığım beş çocuk kitabının da etkisi var. Kitapları, özellikle de çocukluğumda sahip olamadığım çocuk kitaplarını pek severim, bu ve yeğenlerime olan sevgimin bir karışımı olarak da birden bir dönem kendimi hikâye yazarken buldum. Ama sonra hem ilham perilerim peş peşe uğramaya başladı, hem ben de yeni bir albüm hazırlayacak kıvamdaydım. Bu yüzden de ‘Gökyüzü Masmavi’den beri hem iyi, hem de yaratıcı bir süreç geçirdim diyebilirim ve tabi anılarımı ve izlenimleri toparlayacak bolca vaktim oldu.

Yeni albümünüz 'Sensizlik Anlatılmaz' stüdyo süreci nasıldı?

Albümü, tabi doğru hatırlıyorsam - iki günde kaydettik, en azından vokal hariç diğer her şeyi. Aynı ilkinde de olduğu gibi albümün tıpatıp aynısını evde demo olarak hazırlıyorum. Stüdyo sürecinde yapılan tek şey, müzisyen arkadaşlarımı çağırıyorum ve onlar bu kez kendi partisyonlarını profesyonel ve gerektiği şekilde çalıyor. Gitar dışındaki enstrümanları sadece ‘yeterli’ derecede çalabilsem de bu, şarkımı tüm ayrıntılarıyla kayıt etmem için yeterli. Yine de, ‘Sensizlik Anlatılmaz’ albümündeki tüm piyano ve klavyeleri - klavyeci hazırlanacak zaman bulamadığından - benim çaldığım haliyle devraldık. Bu benim için de bir ilk. Ama bütün bu sürecin sebebi, fikrin ortaya çıkmasından itibaren sihrin kaybolmamasını sağlıyor, bu telaş da bu yüzden. Bir şarkıyı yazıp bir kenara koymak, aylar sonra bir albüm dolduracak kadar şarkı bir araya geldiğinde gidip bir stüdyoda bunların üzerine çalışmak bana göre değil. O anki hissim neyse, bunu tümüyle bir yere kaydetmek zorunda hissediyorum. Aslında açıklaması da çok basit: Empresyonistler nasıl atölyelerinden çıkıp gittikleri yerde gördüklerini/ışığı ve üzerlerinde bıraktığı etkiyi o anda tuvale hapsetmeye çalıştılarsa, ben de aynı şekilde o tabloyu bitirmeden ‘eve’ dönmek istemiyorum. Galiba tam açıklaması bu...

Albümdeki vokal kayıtları, demo kaydımdan alınmadır. Stüdyo aşamasında akciğerimin sönmesi yüzünden (pnömotoraks) o sıralar şarkı söylemeye nefesim yetmiyordu ama duygusu doğru olduğundan bu benim ve de miksleri yapan Alen Konakoğlu için sorun olmadı.

Yazının Devamını Oku

Jabbar’dan Umut Dolu Bir Albüm: Yineleme

14 Kasım 2018
Önceki hafta Jabbar’ın ilk stüdyo albümü ‘Yineleme’ yayınlandı. Dillere pelesenk olan popüler şarkısı ‘Raf’ ile hepimizin gönlünü fetheden Jabbar, şimdi yeni albümüyle bizlerle.

İlk albüm her zaman çok heyecanlıdır. Bu sebeple ben de Jabbar ile yeni şarkılarını ve albümün tüm detaylarını konuşmak için Universal Music’in nefis ofisinde buluşup güzel bir söyleşi hazırladık. ‘Yenileme’ albümü şimdi Jabbar’ın anlatımıyla sizlerle:

Raf ile başlayalım, sonra da yeni albüme geçelim istiyorum. Raf’tan sonra hayatının akışı nasıl değişti?

Raf hepimizin gözbebeği. Deeperise ile olan çalışmamız, ona da selamlar olsun buradan. Güzel bir hikâye başladı Raf ile. Aslında ikimiz için de devam eden müzikal hikâyenin başka bir yolu açıldı bu sayede. Yapıp kenara koyduğumuz melodi bütünlüğü insanlarla buluşunca başka bir gerçekliğe ulaştı, hatta belli bir süre sonra kendi kendine yürür ilerler hale geldi bu hikâye. Bu durum ikimiz için de hem mutluluk hem de büyük bir gurur kaynağı oldu. Raf’ın versiyonlamasından sonra birlikte bir single daha yaptık. Birçok performans ve konser yaptık, dinleyenlerimizle buluşmalarımız giderek daha da keyifli oldu. Hem bir beklenti oluştu giderek, hem de performanslarla birlikte yolda olma hissiyatı genel olarak son 2 yaz dönemine yansıdı diyebilirim.

Peki gelelim ‘Yineleme’ albümüne, nasıl başladı kayıtlar ne kadar sürdü. Bize biraz o süreci anlatır mısın?

Geçtiğimiz Mart-Nisan ayı gibi Ses Sanayii’nde stüdyoya girdik. Bu arada tabi ki konser takvimi de son sürat devam ediyor. Biz en efektif biçimde aralara zamanlar yaratıp stüdyoda albümü hazırlamaya devam ettik. 

Jabbar ile birlikte kimler var bu albümde?

Yazının Devamını Oku

Müslüm ve Bohemian Rhapsody’i Kaçırmayın!

7 Kasım 2018
Aynı döneme gelmesi büyük şans olan iki müzik temalı filmi bu hafta sonu peş peşe izledim. Hem Müslüm filminde, hem de Bohemian Rhapsody’de ben de herkes gibi çok duygulandım. İki filmin de film müzikleri filmden sonra sarılacağınız en kıymetli hazineler

Freddie Mercury’nin Doğuş

Bohemian Rhapsody’nin ilk hafta sonu Amerika’da 50 milyon dolarlık rekor bir box office hasılatıyla vizyona girmesi herkesi şaşırttı. Film hakkında yapılan olumsuz eleştiriler o kadar çoktu ki, izleyicinin Bohemian Rhapsody’i bu kadar sahiplenmesi tüm bu yorumları bir anlamda çürüttüğünü düşünüyorum. Filmi eleştirenlerin çoğu Queen’in yaşamının tam olarak yansıtılmadığından ötürü gergin.

Çekimleri bir hayli olaylı geçen, hatta kimi zaman çekimlerinin durduğu Bohemian Rhapsody Bryan Singer yönetmenliğinde başlayıp, yapım şirketiyle yaşanan anlaşmazlıklar sonrasında Dexter Fletcher’ın yönetmen koltuğuna geçmesiyle tamamlanmış.

Elbette Queen’in tüm albüm hazırlıkları, bütün turneleri, ekibin birbiriyle olan ilişkileri tüm detaylarıyla filmde mevcut değil. Zaten 2 saati aşmış filmde bu kadar detaya yer verilse kurgu da bir tuhaf olurdu. Hikâye örgüsü grubun kuruluş noktasından başlayarak 1985’teki meşhur Live Aid konserine kadar uzanıyor. Genel olarak Queen severler ve eleştirmenlerin en birleştiği konu Freddie Mercury’nin hayatının aslında tam olarak filmde yansıtılmaması. Özellikle de Mercury’nin filmdeki özel hayatına yeteri kadar detay verilmemesinden kırık not veren çok eleştirmen mevcut.

Öte yandan filmin başrolündeki Mr. Robot dizisinden tanıdığımız Rami Malek’in Freddie Mercury performansına izleyen herkes şapka çıkartıyor. Rami Malek’in Mercury canlandırması gerçekten tam anlamıyla muhteşem.  Malek, Freddie Mercury’e o kadar benzemişti ki, filmin bazı sahnelerinde nerdeyse Mercury’nin kendisi oynuyormuş gibi hissettim.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’dan Imogen Heap Geçti

31 Ekim 2018
Geçtiğimiz hafta 26 ve 27 Ekim’de Zorlu PSM’de Imogen Heap Mycelia Dünya Turnesi kapsamında 2 gece İstanbul’daydı.

Kariyerinin ilk günleri olan Frou Frou’dan beri heyecanla takip ettiğim Imogen Heap yaratıcılığıyla merakla takip ettiğim bir sanatçı. Son senelerde üzerinde çalıştığı Mycelia platformu ile müzik sektörüne ve özellikle eser sahiplerinin sıkıntılarına çözüm getirmek için tüm gücüyle çalışıyor.

Imogen Heap’in 26 Ekim’deki Zorlu PSM konserini izlemeye gittim. Sahnedeki sempatik hali o kadar eğlenceliydi ki 1.5 saat gerçekten su gibi geçti. Hide and Seek, Goodnight & Go, Let Go gibi kültleşmiş şarkılarının yanı sıra sahnede ona eşlik eden Guy Sigsworth ile birlikte Frou Frou şarkıları da seslendirdi. Konser sonunda bis yapmaktan utandığını söyleyip geri döndüğünde izleyicilerin ısrarını kıramayıp bizlerle birlikte koro halinde ‘Just For Now’u söyledi. Tekrar tekrar konserin o anına dönmeyi gerçekten çok istiyorum.

Imogen Heap’in Mycelia Turnesi İstanbul ayağını bir fırsat bilip kendisiyle röportaj yapmak istedim. Hem uzun zaman sonra çıktığı bu dünya turnesini hem de yeni projeleri: Mycelia, MI.MU, Yaratıcı Pasaport ve Harry Potter tiyatro oyunu müziklerini en ince ayrıntısına kadar konuştuk. Benim için uzun zamandır yaptığım en heyecan verici röportaj oldu. Dilerim sizler de okurken benim kadar keyif alırsınız. Sizi Imogen Heap ve onun baş döndüren müzik dünyasıyla baş başa bırakıyorum:

Öncelikle bu söyleşi için çok teşekkür ederim, benim için değeri çok büyük. İlk olarak Mycelia: Creative Passport projenizle başlamak istiyorum söyleşimize. Bundan 2 sene önce SXSW’da sizin de katıldığınız konferansta size izlemiştim. Müzik üretimi bunun lisanslanması, eser sahiplerinin dijital dünyada kazandığı gelirler için yeni bir sistem gerekli demiştiniz, şimdi sanırım bunu ilk adımları atılıyor. Creative Passport (Yaratıcı Pasaport) fikri nasıl ilk ortaya çıktı, Mycelia projesi nasıl gelişti?

Esas ben teşekkür ederim bu söyleşi için (gülüyor). Mycelia, amacı araştırma ve üretim odaklı olan sürdürülebilir bir müzik endüstrisi ekosistemine güç vermek olan teknoloji uzmanları, sektör şampiyonları ve yaratıcı bir grup tarafından hayata geçti. Creative Passport tamamen kazara ortaya çıktı. Blockchain teknolojisini ilk gördüğüm anda bende şimşekler çaktı. Bu düşüncemi Forbes’ta bir makalede dile getirdim. O zamana kadar Blockchain hakkında birçok kişi fikirlerini paylaşmış olsa da, benzer bir ekosistemin müzik endüstrisi için de kullanılabileceğinden kimse bahsetmemişti. Müzik endüstrisinde özellikle eser sahiplerinin doğru telif ödemelerine ulaşamaması, ticari birçok imkânın kaçırılması ve eser sahiplerinin eserlerinin doğru referanslanmaması gibi konular hep aklımdaydı. Mycelia’nın Creative Passport yapısı sayesinde,  bu yapı için hazırlanmış özel detaylı bir veri tabanı ve Blockchain teknolojisi ile herhangi bir içeriği kullanılmış bir sanatçı sahip olması gereken telif ücretine ve eserinin ticari alanlarda kullanımında haklarını daha doğru ve kolay ulaşabilecekler.

Yazının Devamını Oku

Ah! Kosmos’un Yeni Dünyası: Beautiful Swamp

24 Ekim 2018
Ah! Kosmos merakla ve büyük bir heyecanla takip ettiğim bir isim. Kimlerle çalışıyor, yeni bir şarkı geliyor mu? diye gözüm kulağım sürekli sosyal medyasında. Hem yaptığı müziği çok özgün buluyorum, hem de yaratıcılığı ve sahnedeki enerjisine hayranım. Sahnede Ah! Kosmos’u izlediğim her etkinlikten büyülenerek ayrıldım.

Geçtiğimiz haftalarda Ah! Kosmos’un yeni albümü ‘Beautiful Swamp’ yayınlandı. Albümün tüm detayları için Başak Günak ile bir araya geldik. Şarkıların hikâyesini, albümün hazırlık sürecini Başak’tan dinlemek daha keyifli olacak. Beautiful Swamp’ın tüm detayları bu söyleşide sizlerle:

Bastards’tan bu yana yaklaşık 3 sene geçti. Bu aradaki 3 yıl senin için nasıl geçti?

Aslında son üç yıl çok yoğun geçti. İlk albümüm ‘Bastards’tan sonra tiyatro, dans ve görsel sanatlar alanlarındaki sanatçılarla ortaklaşmaya devam ettim. Gizem Aksu, Çıplak Ayaklar, Gözde İlkin, BBT gibi sanatçı ve sanat gruplarıyla işler çıkardık. Bu çalışmaların yanı sıra single ve EP yayınladım. Mabel ile beraber yazdığımız Mavi’yi yayınladık. Yurtiçi ve yurtdışı konserler devam etti. Son bir buçuk senedir de yoğun olarak albüme odaklanmış haldeyim.  

Yeni albüm ‘Beautiful Swamp’ın kayıtları hem İstanbul, hem Berlin’de gerçekleşmiş. Kayıt sürecini biraz da senden dinleyelim.

Şarkılar oluştukça ve hangi şarkının albümde yer alacağına dair kararlarım belirginleştikçe şarkılar için kayıtlara başladım. Çello, erbane, asma davul ve bazı gitarları İstanbul’da kaydettim.  Benim çaldığım partisyonları ve vokal kayıtlarımı ise Berlin’de tamamladım. Albümün prodüksiyonu da Berlin’de gerçekleştirdim. İki şehirde kayıt sürecini tamamlamanın takvim açısından zorladığı anlar olsa da karar süreçlerime pozitif bir etki sağladığını hissediyorum.

Her albümün kendince bir serüveni oluyor, sen ‘Beautiful Swamp’ için nasıl bir rota çizdin.  ‘Beautiful swamp’ (Güzel Bataklık) adının ironi barındıran bir yanı da var sanki, albümün adına nasıl karar verdin?

Benim için albüme başlama süreci albümün ismini bulduğum anda başlıyor. İsmin bende bıraktığı his bu anlamda çok önemli.  İsimle birlikte hem albümde hangi şarkıların olacağına karar verebiliyorum hem de güçlü bir ilhamla üretmeye devam edebiliyorum. Bu albümde ilk olarak ‘Bataklık’ kelimesini kullanmaya karar vermiştim. Bu kelimenin birlikte getirdiği bir soru ilgimi çekti. “Bataklığı tanımlayan şey onun içeri çekiş hali midir, içine çektileri midir?” Albüme başladığım dönemde iç dünyamda çok iyi hislerde değildim. Fakat üretmeye devam ettikçe bir batma halinden ve karanlıktan öte daha ferah ve yumuşak bir yere çıkmaya başladım. Dolayısıyla albümün içindeki şarkılar gibi isim de bu kontrastı taşımaya başladı. 

Yazının Devamını Oku

Cranberries’in ‘Son’ Albümü Yolda

17 Ekim 2018
Bu Cuma Cranberries’in ilk stüdyo albümü ‘Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We?’nin 25. yıl özel baskısı piyasaya çıkıyor. Grubu 25 sene önce müzik dünyasına tanıştıran bu özel albüm Abbey Road stüdyolarında yeniden remaster edilerek yayınlanıyor.

‘Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We?’nin 25. yıl özel baskısının ses kalitesinin yenilenmesinin yanı sıra albümde daha önceden yer almayan demo şarkılar ve birçok şarkının stüdyo versiyonlarına da yer verilmiş. 4 CD’lik özel box set, 2 CD’lik özel format ve 2 özel plak versiyonuyla Cranberries hayranlarının yüzü biraz olsun gülecek.

Noel Hogan ve Dolores O’Riordan son 2 senedir bu özel proje için çalışıyorlarmış. Geçtiğimiz gün grubun resmi sosyal medya hesaplarından 2017 senesinde, söz konusu derleme albümün hazırlıkları devam ederken, Dolores ile yapılan özel röportajdan küçük bir kesit yayınlandı.

İlk albümleri yayınlandıktan bir süre sonra bir telefon alan Dolores, ‘Linger’ın Amerika’da inanılmaz bir başarı yakalaması üzerine alelacele grup olarak New York’a davet edilmişler. İlk uçakla soluğu Amerika’da alan grup, şarkının yakaladığı başarının şoku bir yana, MTV’de günde 20 kere şarkının klibinin dönmesine bir hayli şaşırmışlar.

Dolores alışveriş için gittiği bir dükkânda bir müşterinin ‘Cranberries’in solisti burada’ diye çığlıklar atarak kendine koşmasını ve ilk olarak o anda ‘ünlü’ olmanın ne acayip bir his olduğunu kahkahalar içinde anlatmış. Bu sene Ocak ayında çok ani bir şekilde aramızdan ayrılan Dolores’in hayat dolu bu halini röportajda görmek insanın içini acıtıyor.

Dolores’in Ardından

Noel Hogan ilk albümlerinin 25 yıl sonra yeni baskısıyla yayınlanması sebebiyle bir dizi söyleşi gerçekleştirmiş. Tahmin edersiniz ki söyleşinin her kelimesi Dolores ile ilgili. Dolores’i kaybetmenin ardından uzunca bir süre kimsenin kendisine gelemediğini anlatmış söyleşilerde. Her sabah kalktığında bu haberin ilk aklına gelen şey olduğunu belirten Hogan, buna alışmanın bir hayli zaman alacağını belirtmiş.

Yazının Devamını Oku

İbrahim Maalouf’tan Özel Bir Senfoni

10 Ekim 2018
İbrahim Maalouf yeni albümü ‘Levantine Symphony No 1’i Eylül ayının son haftası yayınladı.

Bu özel albümde Maalouf’a bu şarkıları hayata geçirmesinde destek olan tüm detayları biraz sonra okuyacağınız söyleşide konuştuk. Sanatçının yeni albümüne dair heyecanı ve geleceğe dair söyledikleri, her şeyden önemlisi müziğine dair aktardıkları çok değerli. İbrahim Maalouf’un yeni albümü ‘Levantine Symphony No 1’nin tüm detayları sizlerle:

Yeni albümünüz Levantine Symphony No 1’i yaparken size ilham olan neydi?

Amerika’daki ‘Yeni Levant Girişimi’ adlı organizasyon benimle iletişime geçti. Washington DC’deki yıllık konferanslarının açılış ve kapanış törenleri için benden beste hazırlamamı istemişlerdi. Bu organizasyon Levant (Doğu Akdeniz) fikrinin ekonomik ve kültürel alanlarda tanıtımını yapan bir oluşum. Özetle bu iletişim aramızdaki harika işbirliğinin de başlamasına sebep olan kıvılcım oldu. Bu senfoninin elimizden geldiğince güzel olması için birlikte bütün enerjimizle çalıştık.

Bu işbirliğiyle ilgili biraz daha sizden detay alabilir miyiz? Yeni Levant Girişimi’yle birlikte çalışmak nasıldı?

Kültürel aktivitelere de destek veren ve çok başarılı bir iş adamı olan Jamal Daniel beni aradı. Bana ‘Yeni Levant Girişimi’ni anlattı. Bana aktardıkları şeyler çocuklarımız için hayalini kurduğum geleceğe çok uyuyordu, bu sebeple kendimi onun fikirlerine çok yakın hissettim. Bu konuşmanın ardından birçok kez bir araya geldik, hazırlanacak olan bu müziğin nasıl sunulacağına dair, hangi müzisyenlerle çalışacağımızdan, tüm tanıtım planlarına kadar bütün detayları çok kez konuştuk. Yavaş yavaş ama emin adımlarla projeyi bir araya getirdik. İtiraf etmek gerekirse hayatımda en çok keyif aldığım müzikal yolculuklardan biriydi.
Levantine Symphony no:1’in üretim sürecini merak ediyorum, her parçada nasıl ilerlediğinizi, bestelerin nasıl ortaya çıktığını sizden öğrenmek isteriz.

Senfoninin tamamı aslında tek bir melodinin üzerine kurulu. Bu melodi aslında Doğu Akdeniz ülkeleri için yaptığım bir marştı. Bu melodiyi yapınca tüm hikâyeyi onun etrafına ördüm diyebilirim. Bazen caz, bazen pop, funk, klasik, oryantal hatta bazen dini temalı notlar duyabilirsiniz şarkılarda. Hem Ortadoğu’ya hem de daha Batı’ya giden geniş bir yelpazede oldu ortaya çıkan eser.

Yazının Devamını Oku

Sezen sokakta

3 Ekim 2018
Uzun zamandır yazmak için sabırsızlandığım ‘Sezen Sokakta’ projesi bu yazının başrolünde.

Hafta sonu 55. Antalya Film Festivali’nde ilk defa izleyicisiyle buluşan bu özel belgesel, son senelerde müzik üzerine yapılan en içten ve doğal işlerden biri olmuş. Bu özel proje sayesinde Erkan Güleryüz’ü de tanımış oldum. Erkan, müzik aşkıyla içi içine sığmayan, pozitif ve sürekli yeni bir proje üretmek isteyen çok özel bir sanatçı.

Bu özel gecenin ardından, üretim süreci yaklaşık 1.5 yıla uzanan ‘Sezen Sokakta’ üzerine konuşmak için Erkan Güleryüz ile bir araya geldik. Hem Sezen Sokakta projesinin ortaya çıkış hikâyesini, hem de Erkan’ı yakından tanıma fırsatı buldum.

Söyleşimizin detayları için buyurun:

Erkan Güleryüz'ü kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhaba Hikmet’cim öncelikle bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim. 1975 yıllında Almanya’da doğdum. İlk orta ve lise eğitimimi Aydın’da tamamladıktan sonra müzik eğitimim için İ.T.Ü. Türk Müziği bölümüne başladım.

Kariyerim ile ilgili dönüm noktası 1995 yılında katıldığım müzik yarışması POPSHOW 95 oldu. O gece iki şarkı ile birden dereceye girdim. Yarışma sonrası 1996 Eylül ayında ilk albümüm “İstanbul Bekliyor” yayınladım. O zamandan bu zamana halen müzik sektöründe şarkıcı, besteci söz yazarı,  prodüktör olarak çalışmalarıma devam ediyorum.   

 

Erkan Güleryüz’ün yayınlanmış

Yazının Devamını Oku