Kendisi bir keman virtüözü olmasının yanı sıra Teoman’ın hem vokallerini yapıyor hem de sahnede kemancılığını üstleniyor. Müzikle iç içe heyecan dolu bir kariyer ve sonunda kendi solo albümüyle taçlanmış. Melisa ile hem ilk stüdyo albümünü, hem de müzik hayatındaki geçmişten bugüne tüm detayları konuştuk.
Enstrüman olarak keman ile yolunuzun kesişmesi nasıl oldu?
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sınavlarına 9 yaşında girdim. Hiç bir müzik eğitimim yoktu. Sadece çok iyi bir müzik kulağım olduğu söyleniyordu neredeyse bebekliğimden beri. Sınava yaklaşık 2000 kişi giriyordu ve 10 kişi aldılar. Onlardan biri de bendim. Sınav iki aşamalıydı o esnada öğrencilere de sorulur hangi enstrümanı istersin diye ama tabi ki buna sonunda fiziki yatkınlıklarınıza göre hocalar karar verir. Ben içeri girene kadar “piyano isteyeceğim” diyordum ama sıra bana gelip sorduklarında bir anda keman dedim. Niye dedim bilmiyorum ama iyi ki de demişim. Yaylı çalgı çalmanın vereceği keyfi daha sonradan fark etsem ve çalamasam çok üzülürdüm. Keman perdesiz bir çalgı ve başlangıcı çok sabır, emek isteyen bir enstrüman. Hiç bir kolaylık sağlamıyor her şeyi kendiniz mükemmel seviyede yapmalısınız. Bu benim için hayatımın amacı oldu. Kişiliğimi, ruhumu totalde beni ben yapan şey müzikle ve kemanla olan uzun eğitimim şekillendirdi.
Teoman ile çalışmanın size kattıkları neler, nasıl bir tecrübeydi bu?
Kendisi ile 2013 yılından beri çalışıyorum. Vokalistliğini ve solo kemancılığını yapıyorum. Teoman ekibinde olmak öncelikle yıllardır içimde olan o eğlenen, gülen aynı zamanda bunalımlara giren, müzik türü ve o türün gelenekselleşmiş tavırları açısından iç dünyamı yansıtabileceğim bir yer oldu. Rock müzik benim için hep çok özel oldu. Bu yaz bir festivalde 70 bin kişiye çaldık. Onlarla birebir göz teması kurmak, enerjilerinin üstünüze yağması canlı canlı muhteşem bir duygu. Hele o kadar kişiye koca sahnede tek başına kalıp keman çalmak tarif edilemez bir his. Sahne dışında da Teoman’ın sanatçı kişiliğinden örnek aldığım şeyler oldu. İçimdeki diğer Melisa’nın ortaya çıkmasına olanak sağladı. İyi ki de yollarımız kesişmiş.
İlk söz yazmaya nasıl başladınız? Yazdığınız sözleri ilk kime gösterdiniz? Teoman’ın bu çalışmalara yorumu nasıl oldu?
Ben Keman ve Kompozisyon (bestecilik) çift ana dal mezunuyum. Zaten beste yapan biriyim. Ama popüler formda şarkı yazmaya, özellikle Türkçe söz yazmaya beni heveslendiren şey
Geçtiğimiz Pazar günü Dolores O’Riordan’ın doğup büyüdüğü İrlanda’daki kasabasında, ailesinin ve yüzlerce seveninin katılımıyla bir anma töreni düzenlendi. Ballybricken klisesindeki bu özel törende sanatçının annesi ve kardeşleri onun için ağıtlar yakıp, şarkılar söylerken, yüzlerce The Cranberries hayranı da taziyelerini iletmek için bu özel günde sanatçının anavatanında olmayı tercih edip bu özel anma törenine katılmışlar.
2017 senesinin başında ekip son yayınladıkları, en sevilen şarkılarının akustik ve Irish Chamber Orchestra ile yeniden seslendirdikleri ‘Something Else’ albümünün turne çalışmaları için birlikte prova yaparlarken yeniden bir arada olmanın enerjisiyle birlikte yeni şarkılar yapma üzerine de konuşmuşlar. Turne provaları onları sonunda birlikte yapmayı planladıkları ‘In The End’ albümünün hazırlıklarında birleştirmiş. ‘Something Else’ turnesi için o dönemde ben de Roma konseri için bilet almıştım. Konserden tam 1 hafta önce Dolores’in sağlık sorunlarından ötürü önce Avrupa konserleri daha sonra da Amerika turnesinin tamamı iptal olmuştu. Dolores bu dönemdeki sağlık sıkıntısının yanı sıra meğer grupla birlikte yeni şarkılar üzerinde çalışıyormuş.
2017 senesinin Aralık ayına geldiklerinde, Dolores ‘In The End’in 11 şarkısının vokal demo kayıtlarını tamamlamış. Ne talihsiz ki, bundan yaklaşık 1 ay sonra Dolores O’Riordan’ın beklenmedik vefatı üzerine grup bu kayıtlarla ilgili ne yapacağına daha sonra karar vermek üzere bu konuyu bir süreliğine rafa kaldırmışlar. Grubun diğer üyeleri Noel, Mike ve Fergal Dolores’i kaybetmiş olmanın şokunu aylarca atlatamayıp, kaydedilen vokal kayıtları üzerinde çalışamamışlar.
Zaman geçtikçe üçlü, son albüm fikrinin Dolores’i nasıl mutlu ettiğini hatırladıkça, onu en iyi anma yolunun bu albümü tamamlamak olduğuna karar vermişler. Bu fikirlerini Dolores’in ailesiyle de paylaşıp onların da onayını alınca tekrardan stüdyoya girmişler. Albümün stüdyo aşamasının çok duygusal olduğunu belirten grup üyeleri, uzun seneler boyunca prodüktör olarak birlikte çalıştıkları ve yakın arkadaşları olan Stephen Street ile bu albümü tamamlamaya karar vermişler. Geçtiğimiz sene Mayıs ayında albümün kayıtları Londra’daki Kore Stüdyolarında tamamlanırken, miks çalışmaları ise Londra’daki Stephen Street’in stüdyosu olan The Bunker’da yapılmış.
Grup üyeleri son albümün kayıt dönemi için ‘fazlasıyla duygusal’ yorumunun altını çiziyorlar. Özellikle kayıtların ilk günü ve son günü ekip için, aralarında Dolores’in olmamasından ötürü fazlasıyla üzücü ve zor geçmiş. Kayıtlar için stüdyoya girdikleri ilk gün tüm bu duygulara rağmen bu konu üzerinde konuşmamaya karar vermişler. Eğer bu duygu seline kapılıp giderlerse, albümü layığıyla bitemeyeceklerinden ve dolayısıyla Dolores’e armağan etmek istedikleri albümü tamamlayamamaktan korkmuşlar. Ekibin en çok tıkandığı durum ise bu yeni şarkıları hiçbir zaman birlikte canlı çalamayacak olmalarıymış. Noel, Mike ve Fergal birlikte yaptıkları son stüdyo çalışmasının bu albüm olduğunu bilmelerinin onlar için tarifi olmayan bir duygusallık verdiğini, albümün kaydettikleri son şarkısının adının ‘In The End’ olmasından ötürü albüme de bu ismin çok uygun olduğuna karar vermişler.
Grup önceki gün resmi web sitelerinden, son Cranberries albümü olan ‘In The End’i, hayatlarının sonuna kadar müziğiyle birlikte onlarla yaşayacak olan, unutmayacakları ekip arkadaşları Dolores’e adadıklarını belirten çok duygusal bir yazı yayınladılar. ‘In The End’in henüz çıkış tarihi belirtilmezken, grubun son stüdyo albümünden ilk single ‘All Over Now’ Dolores O’Riordan’ın aramızdan ayrılışının 1. yıl dönümü haftasında yayınlanacak. Bu albüm tüm Cranberries severler için, Dolores’in o büyüleyici sesiyle senelerce anılardan anılara savrulmuş herkes için çok değerli olacağına inanıyorum.
Harun gerek işine olan aşkı, gerekse sahip olduğu nefis sesiyle çok özel bir sanatçı. 2018’in sonlarına doğru Sezen Aksu ile düet yaptığı yeni şarkısı ‘Geçmişe Susmasını Söyle’yi yayınladı. Şarkı yayınlanır yayınlanmaz hemen üzerine Harun ile oturup konuşmak istedim. Hem Harun’un müzik geçmişini, hem de bu özel şarkının hayata geçiş sürecini ilk ağızdan sizlere aktarmak istedim. Detayları gelin hep birlikte Nuri Harun Ateş’ten dinleyelim:
Müzik hayatına nasıl girdi?
İzmirliyim ben İzmir’de büyüdüm. Girit göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Anneannemin annesi mandolin çalarmış, babaannem ise çok güzel şarkı söylerdi, ama müziğin içinde büyüdüğümü söyleyemem. Tabii evimizdeki Coşkun Sabah—Anılar kasetini saymazsak. Tabii bir de karışık oyun havaları kaseti. O kaset ki beni dalağım şişene kadar oynatmıştır. Hele içindeki ‘Azize’ şarkısı yok mu, işte o şarkı fon müziğidir bebekliğimin. Üzerime annemin kıyafetlerini giydiğim gibi başlarmışım oynamaya tabii büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında cevabım “Dansöz” olurmuş. İşte böyle başlamış hikâyem tabii annem eczacı babam eczacı o yüzden kimsenin aklında gerçekten dansöz olma ihtimalim yok. Zaten olamadım da, içimde kaldı resmen neyse yolum allahtan sahneye çıktı da çok da uzaklaşmamış oldum ilk hayalimden. (gülüyor)
Yani anlayacağınız müziğin içinde denizin ortasındaki bir tekne gibi bir oraya bir buraya savrulup yolunu bulmuş biriyim. Aynı bir tekne gibi ben de bir sürü yere yanaştım ama sahnede olacağım en baştan beri belliydi, çocukluğumdan beri bunu istiyordum, garip bir kendini anlatma, onaylanma, sevilme dürtüsüyle doğmuşum yapacak bir şey yok. Ama insanı hayat savuruyor oradan oraya. Konservatuara girişim, operayla tanışma, yeteneğimin farkına varışım derken yıllar geçti.
Şimdiki kariyerime bakınca aslında engeller benim yolumu çizdi diyebilirim. Annemin, giyip oynadığım kıyafetlerimi elimden alıp yasaklaması, konservatuara girme isteğimin her yol denenerek engellenmeye çalışılması, her türlü farklılığımı törpülemeye çalışan bir çevre ve hiçbirine eyvallah demeyen bir ben. Şimdi şimdi tahlil edebiliyorum baya garip bir bünyem varmış, bana bir şeyi yapma deyin, sonra ben onu nasıl yapacağımın bin tane yoluyla geri geleyim. Yani özetle müzik her şeyle mücadele etmemin en keyifli yoluymuş ve bu yüzden içsel olarak ona yönelmişim diyebiliriz.
Bu senenin benim radarımdaki 20 albümünü sizin için derleyip bu yazıda kısa kısa detaylandırmak istedim. Yazıyı hazırlarken 2018’in önceki senelere kıyasla daha verimli bir sene olduğuna karar verdim. Onlarca albüm arasından 20 tanesini seçmek gerçekten bir hayli zor oldu. Bu yazı 2018’in son yazısı olduğu için bu vesileyle 2019’un en az 2018 kadar müzik adına verimli ve bol albümlü gelmesini diler, bu vesileyle de herkese mutlu yıllar dilerim.
Christine And The Queens – Chris
2 sene önce yayınladığı albüm ile merakları üzerine toplamış bir isim Christine And The Queens. ‘Tilted’ ile aklıma kazınan sanatçı 2. albümü ‘Chris’ ile yine nefis bir pop albümümle yüreğimize su serpiyor. Christine nam-ı diğer Héloïse Letissie 2. Stüdyo albümü için yarattığı persona ‘Chris’ ile erkek egemenliğini, daha doğrusu erkek rock star olma egosuyla bir anlamda dalga geçiyor. Günümüzdeki kuralları ve bunların gerçekliğini sorgularken, yeni albümünde Chris aslında asıl olan ve naif olan duygulara dümeni kırmış.
Kilit Şarkılar: The Walter, 5 Dollars, Doesn’t Matter, Girlfriend
The 1975- A Brief Inquiry Into Online Relationships
The 1975 3. stüdyo albümleriyle internet, sosyal medya günümüz dünyasını enine boyuna şarkılarına taşımış. Grubun vokalisti Matt Healey ‘son zamanlarda bildiğimiz büyük grupların hiçbiri bizi heyecanlandıracak bir şey yapmıyorlar’ derken aslında yeni albümlerinin onlar için ne denli önemli ve farklı olduğunun altını çizmeye çalışıyor. İnsanların hayatını sosyal medyada yaşıyor olmasına, internete bu kadar önem vermesine kafayı takan grup bütün bu olanların yeni bir dünya olsa da biraz ‘fazla’ olduğuna vurgu yapıyor.
Kilit Şarkılar:
Tabi tek yazıda onlarca albüm yazmak zor olacağı için yazıyı 2 bölüme ayırdım. Bu hafta yerli albümlerin haftası oldu. 20 albüm seçtim ama aslında bu sayı zaman ve yer yetse çok rahat 50 albüme kadar giderdi. Önümüzdeki hafta da yazının ikinci bölümüyle yabancı albümler için karşınızda olacağım. İlk bölümü aşağıdaki 20 albüm ile kapatırken, dilerim 2019 en az bu sene kadar güzel albümler ve müzik haberleriyle bizi karşılar.
Mabel Matiz-Maya
Mabel Matiz’in dillere destan 4. stüdyo albümü duble albüm formatıyla 2018’in Haziran ayı başında yayınlandı. 2 senelik uzun hazırlık ve stüdyo çalışmaları bize 23 şarkılık dev bir albüm armağan etti. Mabel her yaptığı albümde kendisini fersah fersah geliştirip Türk müziğe adeta eşsiz armağan gibi albümler hediye diyor. Bu sene başımıza gelmiş en güzel şeylerden biri Maya albümü. Eminim bu albümü senelerce dinleyeceğiz ve değerini sonraki yapılan işleri gördükçe hep örnek olarak göstermek isteyeceğiz. Yaratıcılığının ve üretkenliğinin doruğunda Mabel bizi bundan sonra nelerle şaşırtacak, düşünmek bile beni mutlu ediyor.
Kilit Şarkılar: Fırtınadayım, A Canım, Öyle Kolaysa, Mendilimde Kırmızı Var, Dualar Değişir, Yıldızların Peşinde, Pembe, Canki
Bora Uzer- Benim Umrumda
Bora Uzer yaklaşık 10 sene gibi uzun bir aradan sonra yeni albümü ile geri dönüş yaptı. Kıpır kıpır Bora Uzer enerjisiyle yanıp tutuşan yeni şarkıların olduğu ‘Benim Umrumda’ albümü 2018’in en pozitif işlerindendi. Bora Uzer’i canlı izlemeden onun müziğini biliyorum dememek lazım. 2018’de buna fırsatınız olmadıysa, yeni yılda gözünüz etkinlik planlarında olsun derim.
Kilit Şarkılar:
Hedonutopia ile yazdan beri ara ara konuşuyoruz, yeni albümlerinin yayınlanma heyecanına bizzat tanıklık ettim bu söyleşi süresinde. Önceki hafta yeni albümleri yayınlandığı için söyleşiyi de hemen sıcağı sıcağına yapalım istedik. Benzer şekilde MIYA’nın yeni EP’si de önceki hafta yayınlandı. Tarkan’ın ‘Çok Ağladım’ şarkısından hatırlayacağınız Ayça Aydın ve Murat Matthew Erdem’de oluşan MIYA’nın yeni EP’sini, önceki çalışmalarını ve müziğe bakışlarını konuştuk.
Dopdolu bir yazı sizleri bekliyor;
Hedonutopia – Yakamoz Sandalı
İlk albümünüz 2016'da yayınlanmıştı. Sonra 2017'de Yarı Cennet'i yayınladınız. 1 sene sonra yeni albüm Yakamoz Sandalı geldi. Sık albüm yapmak dinleyicisi için muhteşem bir durum, sizin için de öyle mi?
Yaklaşık on yıl sahnede ya da evde çaldık, çalıştık. Müzisyen olmaya başladık. Şarkılar demlendi, mayalandırdık. Bu birikimimizi Yedi yılda yedi albüme yaymak istiyoruz. Sonrasını bizde kestiremiyoruz. Evet, muhteşem bir durum. Şu an beşinci albüm üzerine teori ve duygu durum yerleştirmeleri yapıyoruz. Dört kaydedilmeye hazır mesela. Garip bir yöntem. Denenmemiş bile olabilir.
Bilmeyenler için Hedonutopia'nın isminin çıkış hikâyesini sizden bir kere daha alabilir miyiz?
2000 senesinde yayınlanan ilk albümü ‘Neresindeyim’den beri merakla takip ettiğim Aslı’nın yeni albümü benim için büyük mutluluk sebebi. Sanatçı ile müzik kariyerine ara verdiği 5-6 senelik dönemin ardından yayınladığı yeni albümü ‘Dünya’ üzerine detaylı bir söyleşi gerçekleştirdik. Albümün tüm perde arkası detayları şimdi sizlerle:
Uzun bir aradan sonra yepyeni bir albümle geri dönmek nasıl bir his?
Bana kendimi iyi hissettiriyor. Albüm için çalışmaya başladığım andan itibaren, bu 1,5-2 senelik süre bana gerçekten çok iyi geldi. Yeniden üretiyor olmak, stüdyoya girip yeni şarkılar üzerinde çalışmak, adım adım şarkıların ortaya çıkması çok keyifliydi. Uzak kaldığım bu zamanın acısını çıkarır gibi albüm üzerinde gerçekten çok çalıştım.
Yeniden bir albüm yapma fikri ne zaman ortaya çıktı?
Özellikle bir önceki albümü ‘Ben Sizden Kaçtım’ ile dikkatimi çeken sanatçı ile o zamandan beri bir söyleşi imkânı yakalamak istemiştim. Söyleşi şansı bu albüme kısmet oldu. Yeni şarkılarını, albümün daha önce hiçbir yerde anlatmadığı detaylarını aşağıdaki söyleşide okuyacaksınız. Dilerim sizler de benim kadar keyif alırsınız bu özel albüm ve hikâyesinden.
Bir önceki albümün ‘Ben Sizden Kaçtım’ daha sivri bir albümdü sanırım. ‘Sürsün Bahar’ daha naif, daha melankolik bir tat veriyor. Bu iki albüm arasındaki kendindeki, müzikal dünyandaki değişimler nasıldı?
‘Ben Sizden Kaçtım’ aslında benim tanınırlığımı epey arttıran bir albüm oldu. Aynı zamanda da 2011’de açtığım blogumun ismiydi ve twitter nick’imdi. Albüm hepsini birbirine bağlasın istedim bir noktada. Dönem olarak çok daha kendim arabesk seviyesinde karamsar bir dönemdi, bu albümün türüne de yansıdı. Biraz daha alaturka, koyu bir atmosferi vardı.
Sürsün Bahar’ın atmosferine gelirsek daha aydınlık, yollar sürsün albümüne gönderme yapan bir havası var. Derin melankoli ve hüzün hakim, bir önceki albüm kadar karamsar diyemem. Umut pırıltısını gösteren bir yanı var, en azından bana hep o havayı veriyor.
Yeni albümünün basın bülteninde şehirli hayatının insanlara getirdiği yalnızlıklar ilgili bir not var. Sanırım albüm biraz bu eksende oluşmuş, nedir şehirli hayatının getirdiği yalnızlık durumu?
2017 sonbaharında ben Çanakkale’de Biga’da bir köye yerleştim. İşler güçler oldukça gidip geliyorum Çanakkale dışındaki yerlere. O yüzden ben de bir bıkmışlık vardı şehir yaşantısına dair. Sürekli şehir yaşantısını eleştirmekten içim kararmıştı. Ben Sizden Kaçtım’da yollardan ve uzaklaşmaktan bahsediyordum. ‘Sürsün Bahar’da şehirden uzaklaşmanın verdiği ruh haliyle her şeye biraz da uzaktan bakma becerisi verdi bana.
Bu şehir değişiminin sendeki etkisi nasıl oldu?