Paylaş
BAZI fotoğraflar var ki yaşamda, olaylara bakış açınızı sorgulatıyor, geniş açıdan yeni bir fotoğraf çekip yeniden değerlendirmeye zorluyor.
Tam da öyle bir an…
Tenisin efsanesi Roger Federer’in jübilesi…
20 Grand Slam zaferi bulunan İsviçreli raket tribünleri son kez selamlarken, kariyeri boyunca kıyasıya mücadele ettiği iki büyük adam Rafael Nadal ve Novak Djokovic gözyaşı döküyor.
Bir yandan hayranlıkla izliyor, diğer yandan Türkiye’deki rekabet algısı üzerine düşünmeye başlıyor insan acı acı gülümseyerek.
DEĞER KATMAKTAN ÇOK UZAK
Futbol adına cümleye başlayan hemen herkesin ‘marka değeri’ klişesini asla pas geçmediği bu ülkede, rekabetin o değere katkı sağlamak için kullanıldığını söylemek güç.
Türkiye’de rekabetin nefret, öfke, kin, paçadan çekme temelli kullanılmasına alıştık.
Sahada hepimizin tutkunu olduğu kıyasıya mücadeleden söz etmiyoruz elbette...
Rekabetin saha dışında yaşanış biçimi, Türkiye’de futbolun marka değerine katkı sağlamaktan çok uzak.
Peki nasıl olmalı, rekabet nasıl yaşanmalı?
İZMİR’DE YEŞEREN PROJE
Türk futbolunda bu anlamda örnek gösterebileceğiniz tek proje İzmir topraklarında yetişiyor.
İZVAK (İzmir Spor Kulüpleri Birliği Vakfı) bir noktada ‘rekabetin İzmir yüzü’ olarak karşımıza çıkıyor.
İzmir’in profesyonel futbol liglerinde mücadele eden tüm kulüplerinin çatı kuruluşu konumunda bulunan İZVAK, gemilerin bireysel durumlarından öte havuzun suyunu yükseltmeye çalışıyor.
Ortak fayda sağlayacak projeler geliştiriliyor, tesisleşme için çaba harcıyor, yerel ve ulusal destek bulmak için görüşmeler yapıyor, İzmir’in sesinin daha yüksek çıkması için takdire değer bir emek veriyor.
Hem de hiçbir profesyonel çalışanı olmadan, tamamen gönüllüler hareketi olarak.
REKABETİN ASIL KATKISI
Türk futbolunda hemen herkesin “Yabancı yatırımcı nasıl getirilir?” diye fikir sorduğu Göztepe’de, Başkan Rasmun Ankersen’in bir sözünün altını çizmek gerekiyor.
Danimarkalı futbol adamı, kendisini ‘Türk futbolunun ilk yabancı yatırımcısı’ yapan süreci anlatırken, “Türkiye’ye gelmeden önce İzmir hakkında bildiğim iki şey vardı. Birincisi Karşıyaka-Göztepe derbisi (1980’de oynanan ve 60 bin 61’i biletli 80 bin kişinin izlemesiyle rekorlar kitabına giren), ikincisi ise Altınordu’nun altyapıda yaptığı muhteşem işler” diyor.
Yani rekabetin aslında ne olduğunu, nasıl bir marka değeri yarattığının canlı örneği Ankersen…
TÜRKİYE’YE MODEL TABLO
İZVAK’ın başkanlığını üstlenen Ali Erten’in aynı zamanda Türkiye Futbol Federasyonu Fair Play Komitesi’nin bir önceki başkanı olduğunun da belirtmekte yarar var.
Geliyoruz final sorusuna…
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, Türkiye-İzlanda maçı öncesi İZVAK’ı ziyaret etmiş, Başkan Erten’den İzmir kulüplerinin ortak hedefleri, sorunları ve projeleri konusunda bilgi almış ve sonunda şu soruyu sormuştu:
“Burada gerçekten örnek bir tablo görüyoruz. Bu tabloyu Türk sporunun tümüme yansıtabilir miyiz?”
Bakalım rekabetin İzmir yüzü, Türkiye’ye yeni bir bakış açısı kazandırabilecek mi?
İZVAK’TA ORTAK ÇALIŞAN KULÜPLER
Aliağa FK, Altay, Altınordu, Bornova 1877, Bucaspor 1928, Göztepe, İzmir Çoruhlu FK, Karşıyaka, Menemen FK, Tire 2021, İzmirspor (kurucu üye).
Paylaş