Hande Fırat

Yeni bir çağ ve NATO - En büyük tehdit kim ya da ne?

15 Haziran 2021
Bir bilimkurgu filminden alınmış görüntüler gibiydi... Maskeli dünya liderleri... Temassız... Mesafeli... Dünyanın çoğunluğunu elinde bulunduranların, birlikte hareket etmek için kurdukları bir örgütün çatısı altında önümüzdeki yılların olası tehditlerini yeniden sıralamak ve çoğu zaman sadece kendi çıkarları için işletmedikleri birlikteliklerini “yeni bir çağda” daha iyi işletebilmek için bir araya geldikleri toplantı...

Kaygıları, 10 yıl içerisinde büyük belirsizliklere neden olabilecek radikal değişimler yaşanabilecek olmasıydı... Onlar bu kaygı ile hazırlanan NATO’nun yeni konsept filmini birbirlerine mesafeli bir duruşla izlerken, kendi kendime söyleniyordum: “Olası tehditler için kafa yormayın, 10 yıl içinde büyük belirsizliklere neden olabilecek en büyük tehdit biziz, sizsiniz, insanlar ve yönetimleri...” Tehdit sıralamasında gerçekte ilk sırada ne Rusya var, ne de Çin... Hiç şüphe yok ki ilk sırada temelinde insanın neden olduğu felaketler ve o felaketlerin durdurulmazsa bir gün insanlığın sonunu getirecek olması var. NATO, “Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” raporuyla ortaya koyduğu gibi, yeni strateji belgesine bu en büyük tehdidi “iklim değişikliği, doğal afetler ve salgınlar” ifadesiyle ekliyor. İklim değişikliğinin de, doğal afetlerin de, hatta salgınların da sorumlusu insan... NATO ve tüm dünya bu konularda gerçek anlamda bir mücadele ortaya koyamazsa, tehdit olarak sıraladığı diğer başlıklar ve o tehditlerle mücadele edecek NATO üyeleri zaten ortada olmayacak. Çıkarları nedeniyle başka konularda tam olarak uzlaşamayan ülkeler umalım ki gerçekten yeni bir çağ, insanlık ve gelecek için uzlaşabilsin.

NATO’NUN DEĞERLERİ

Kuruluşu itibarıyla mücadelesinin en önemli bileşeni müttefik devletlerin birlikte hareket etmesiydi. Ancak özellikle 2010 ve 2020 yılları arasında müttefikler arası anlaşmazlıklar, çıkarların örtüşmemesi, birlikte hareket etme kabiliyetinin azalması gibi olumsuzluklar yaşandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, her ne kadar “Beyin ölümü gerçekleşti” dese de, komada görülen NATO’yu hayata döndürmek amacıyla bir reçete hazırlandı. Üç ana amaç belirlendi:

Müttefiklerin birliğinin, dayanışmasının ve uyumunun güçlendirilmesi.

Müttefikler arasındaki siyasi istişarenin ve eşgüdümün artırılması.

İttifak’ın güvenliğine yönelik mevcut ve gelecekteki tehditlere ve sınamalara cevap verebilmek için NATO’nun siyasi rolünün ve ilgili araçlarının güçlendirilmesi.

Bu üç ana amacın yanı sıra NATO komadan gerçekten çıkarılabilirse, kendisinden beklenen yeniçağda belirlenen tehditlere karşı tüm müttefiklerinin birlikte ön alması ve mücadele etmesi. Yeniçağda yeni eklenen tehditler de gündemde, geçmişten beri gelenler de.... Rusya, Çin, konvansiyonel silahlar ve bu silahlara kolay erişim, kitle imha silahları, devlet dışı aktörler, terör örgütleri, yeni hibrit saldırı yöntemleri, iklim değişikliği, doğal afetler, salgınlar...

Yazının Devamını Oku

Türkiye-ABD ilişkilerinde kritik tarihe doğru

11 Haziran 2021
Obama döneminden bu yana türbülansa giren Türk-Amerikan ilişkilerinin bundan sonraki seyrini belirleyecek kritik görüşmeye sayılı günler kaldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 23 Nisan’da yaptıkları telefon görüşmesinde uzlaştıkları üzere, 14 Haziran’da Brüksel’de bir araya gelecekler.

Tarih yaklaşırken, iki tarafın yetkilileri kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla, görüşme öncesi son mesajlarını veriyorlar. Açıklamalar ve liderler buluşması öncesi yapılan temaslar ışığında, şu genel tespitleri yapabiliriz:

İki ülkenin de birinci hedefi masanın devrilmemesi ve ilişkileri sürdürmek.

S-400’ler, terör örgütleri gibi anlaşmazlıklar bir görüşme ile hemen ve kolay kolay çözülecek başlıklar değil. Bu nedenle iki ülke daha çok işbirliği alanlarına odaklanacaktır.

ABD tarafından yapılan açıklamalar, her konunun gündeme getirileceğini, yani paranteze alınmayacağını ancak bu sorunlu başlıkların da işbirliği yapılan ve yapılacak alanları gölgelemesine müsaade edilmeyeceğini gösteriyor. Belli ki bu hassasiyet yapılacak açıklamaya yansıtılacak.

Trump döneminden farklı olarak göreve geldiği ilk günden beri demokrasi ve insan hakları vurgusu yapan ABD Başkanı Biden ve yönetiminin bu başlığa önem vermesi bekleniyor. Şimdilik yazılı yapılması beklenen açıklamada, insan hakları ve demokrasi vurgusu sürpriz olmayacaktır.

Tüm bu gerçekler ışığında Biden’ın az sayıda liderle baş başa görüşme yapacak olması ve bu az sayıda lider arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yer alması tek başına önemli bir mesaj olarak yorumlanabilir. Yine masadaki sorunlar ve bunların hemen çözülemeyeceği göz önünde bulundurulursa, liderlerin söylemleri ile üslupları yani görüşmenin tonu dikkatle takip edilecektir.

ANKARA AÇISINDAN...

Hem Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

NATO Zirvesi’nin kritik görüşmeleri

8 Haziran 2021
ABD Başkanı Joe Biden’ın dünya liderleriyle yapacağı görüşmelere bir haftadan az bir süre kaldı. Doğal olarak dünya kamuoyu Biden ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki görüşmeyi dikkatle takip edecek.

Türkiye açısından ise ilk sırada ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı görüşme var. Görüşmeye sayılı günler kala, iki ülke açısından da gündeme ilişkin ana bir çerçeve çizilmiş durumda. Hem iki ülke yetkililerinin telefon görüşmelerinde hem de ABD’li yetkililerin Türkiye ziyaretlerinde, iki liderin görüşme gündemleri masaya yatırıldı. Tahmin edeceğiniz gibi Amerikalılar masaya talep dosyaları koydu. Yine tahmin edeceğiniz gibi “Bu talepler karşısında Türkiye’nin de şu isteğini yerine getirelim” demediler... Biden başkanlığındaki Amerikan yönetimi, benzer tavrı Rusya için de gösteriyor. Her ne kadar ABD Başkanı Biden Washington Post için kaleme aldığı makalede “Rusya ile stratejik istikrar ve silah kontrolü gibi konularda çalışabileceğimiz, istikrarlı ve öngörülebilir ilişkiler istiyoruz” dese de, Putin görüşmenin “kazan-kazan” stratejisinde geçeceğini düşünse de; ABD yönetimi açısından Putin’in POTUS ile görüşecek olması tek başına büyük bir kazanım. Rusya’nın önüne de bir dizi talep konulduğunu ve konulacağını unutmayalım. ABD yönetiminin tüm bu görüşmelere kendini “tek patron” gören tavrıyla hazırlandığını da göz önünde bulunduralım.

ABD’NİN S-400 TEKLİFİ

Amerikan yönetiminin yukarıdaki satırlarda anlatmaya çalıştığım tavrı, Ankara’ya yapılan S-400 teklifinde de ziyadesiyle kendini gösterdi. Hatırlayacaksınız Biden-Erdoğan görüşmesinin hazırlığı için Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman, Hürriyet Gazetesi ve CNN Türk’e verdiği mülakatlarda “S-400’leri almak, NATO ittifakında sorun yaratıyor. Alternatif sunduk, tam olarak ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Umarım ortak bir yol bulabileceğiz. Bu teknik detay bir konu değil, siyasi bir şey değil. Türkiye durumun farkında, atması gereken adımları biliyor. Nasıl bu adımların atılacağını da görüştük, bu Türkiye’nin kararı olacak” demişti. Sherman’ın deyimiyle sundukları alternatifin yani teklifin peşine düştüm. Amerikalı yetkililerden Türkiye’ye sunulan teklife ilişkin edindiğim izlenim şöyle:

Amerikan yönetimi Türkiye’den S-400’leri aktive etmediğine ve etmeyeceğine ilişkin yazılı bir taahhüt istiyor.

ABD yönetimi Türkiye’ye yönelik yaptırımların son bulması için bu yazılı taahhüdü Kongre’ye sunmayı planlıyor.

ABD yönetimine göre, S-400’ler konusunda Kongre’nin ikna edilmesi önemli ve gerekli.

S-400’lerin aktive edilmediğinin denetimi Amerikan askeri uzmanları tarafından yapılacak. Bu denetim formülü taahhütte de yer alsın istiyorlar.

Amerikalı yetkililerin genel bir çerçeve ile anlattıkları S-400’ler teklifini ilk duyduğumda,

Yazının Devamını Oku

Haziran savaşları: Batı’ya göre Türkiye kritik bir dönemeçte

4 Haziran 2021
14 Haziran 2021 NATO Zirvesi, 15 Haziran 2021 ABD-AB Zirvesi, 23 Haziran 2021 Berlin Konferansı (Libya meselesi), 24-25 Haziran AB Liderler Zirvesi...

Haziran ayında Türkiye açısından bir dizi kritik toplantı yapılacak. ABD ve Avrupa Birliği ile süreç ve toplantılar ayrı gibi görünse de öyle değil. Biri diğerini kolluyor, takip ediyor. Bir anlamda Türkiye konusunda bir bütün politika izleniyor. Türkiye açısından ilk kritik tarih 14 Haziran. Batı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle ABD Başkanı Biden ve Yunanistan Başbakanı Kriakos Miçotakis ile görüşmesinin olası sonuçlarına odaklandı. Olası sonuçlarla, Türkiye’den beklentilerin ABD-AB ortak zirvesinde de ele alınması bekleniyor. Libya meselesinin ele alınacağı Berlin Konferansı sürecinde ise Türkiye üzerinde baskının artması gündemde. Bu ayın son kritik tarihi ise 24-25 Haziran’daki Avrupa Birliği Zirvesi. Birlik, Türkiye ile yola nasıl devam edeceğini konuşacak. Bu toplantılar öncesinde ABD ve AB’den batılı diplomatların dile getirdiği ve Türkiye’ye iletilen görüşleri şöyle sıralayabiliriz:

- Türkiye, Batı ile ilişkilerinde uluslararası ilişkilerden, bölgesel sorunlara, demokrasi ve hukuk başlıklarında kritik bir dönemeçte. Türkiye’den bu kez somut adımlar bekleniyor.

- S-400’ler konusunda Türkiye’nin önerileri kabul görmüyor. Türkiye, ABD’nin taleplerini kabul etmeli.

- Türkiye, Libya’dan asker çekmeli. Türkiye’nin jest niteliği taşısa da asker çekmesi Rusya’yı da aynı yönde hareket etmek için mecbur bırakacaktır.

- Yunanistan ile diyalog süreci takip ediliyor. Batı, Kıbrıs konusunda yeni bir sürprize açık değil. Bu yüzden Erdoğan’ın 20 Temmuz konuşması beklenecek.

PEKİ YA TÜRKİYE’NİN HAKLI TALEPLERİ?

Biden görüşmesi ve AB Liderler Zirvesi öncesi Batı ittifakı masaya sadece taleplerini koyuyor, sadece istiyor ama kendi adım atmıyor. Şu ana kadar yapılan görüşmeler neticesinde Ankara’nın bakış açısını maddeler halinde şöyle özetlemek mümkün:

- S-400’ler konusunda ABD’nin talepleri yakışıksız ve karşılanabilir nitelikte değil. Bir çözüm bulunamadığından konu

Yazının Devamını Oku

İsim konuldu: ‘NATO ortağı ve stratejik müttefik’

1 Haziran 2021
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile yapacağı görüşmeye az bir süre kaldı. İki ülke ilişkileri, tarihinin en sıkıntılı ve sorunlu süreçlerinden birinden geçiyor. Yeni dönemde belirleyici unsurlardan olacak Erdoğan-Biden zirvesi öncesi; ABD’nin Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman Ankara’da temaslarda bulundu. Hürriyet Daily News Ankara Temsilcisi Serkan Demirtaş’a konuşan Sherman’ın açıklamalarından yola çıkarak şu tespitleri yapabiliriz:

Gelinen noktada iki ülke arasındaki ilişkinin adı Sherman tarafından “NATO ortağı ve stratejik müttefik” olarak konuldu.

NATO ortağı ifadesi Sherman tarafından öylesine kullanılmadı. ABD yönetimi Sherman’ın deyimiyle NATO üyesi olarak Türkiye’nin Rus sistemlerini (S-400’ler) almasının NATO’ya karşı bir eylem gibi göründüğünü bilmesini istiyor.

ABD’nin insan hakları ve demokrasi konusunda kaygıları var.

ABD’nin bu kaygısı ekonomi ile de bağlantılı. İki ülke açısından potansiyel yüksek ama ABD’ye göre iş dünyası öngörülebilirlik, kuvvetli parasal politikalar ve hukukun üstünlüğünü de görmek istiyor.

ABD, DEAŞ’a karşı gördüğü terör örgütü YPG ile yaptığı işbirliğini belli ki sürdürecek.

Sorunlu alanlardan çok ilk etapta işbirliği alanlarına odaklanılacak.

Türkiye de zirveye ABD’nin terör örgütü YPG ile işbirliğinden, FETÖ konusundaki vurdumduymazlığına kadar haklı eleştiri ve taleplerini taşıyacaktır. Tam 14 gün sonra iki liderin yapacağı görüşmede, iki ülkenin önce işbirliği alanlarına odaklanıp, sorunlu alanları yöneterek yeni bir dönemi başlatıp başlatamayacakları belli olacak.

Yazının Devamını Oku

Son gelişmelerin hatırlattıkları...

28 Mayıs 2021
“AMA hangi nedenle hareket etmiş olursa olsun, Mario Puzo yapıtıyla Mafia’ya yardım etmiştir. Çünkü Mafia’yı ayakta tutan, terör örgütüne duyulan hayranlıktır ki, bu da Puzo’nun da yaptığı gibi bir mistik yiğitlik havasının yaratılmasıyla sağlanmaktadır. Mafia’yı ayakta tutan gerçekle ilişkisi olmayan bu söylencedir. Nitekim bir zamanlar Sicilya’da “yoksulların babası” olarak dünya çapında bir ün yapmış olan eşkiya Guillaro da varlığını yıllarca adına uydurulmuş olan bu söylenceye dayandırmıştı.”

Bu sözler rahmetli Uğur Mumcu’nun yarım kalan ‘Kürt Dosyası’ kitabına Ali Sirmen’in yazdığı önsözden... Önemli bir uyarı olduğu için yazıma bu alıntıyla başlamak istedim. Özellikle son gelişmeleri takip ederken aklımızın bir yanında dursun istedim.

Bununla birlikte aklımızda tutmamız gereken en önemli unsurlardan biri, adalete susamışlıkta gözümüzün asla doymaması gerektiğidir. Adalete susamışlıkta gözümüz ne kadar doymazsa adalet mücadelesi o kadar güçlü, kalıcı ve sonuç getirici olacaktır. Bir vatandaş olarak insanı en çok üzen ya da kıran; ne yazık ki bazen dönüp dolaşıp aynı şeyleri yeniden yaşamamız, kurtulmak için yıllarca çaba gösterdiğimiz noktaya yeniden geri dönmemiz ya da geri dönüyoruz hissinin ortaya çıkmasıdır... Bu ülke geçmiş tecrübeleriyle ve hâlâ kendi toprakları ile bölgesinde yaşanan gelişmeler nedeniyle “Terör örgütü terör örgütüdür. Senin terör örgütün benim terör örgütüm olmaz. Terör bumerang gibidir, kullanana geri döner” haklı görüşünü tüm dünyanın önüne cesaretle koyan ülkedir. Evrensel tanımlama ve değerler adı üstünde evrenseldir. Evet eğer ulusal ya da uluslararası düzeyde adalet kurumu kararını vermişse; terör örgütü terör örgütüdür, suç örgütü suç örgütüdür, mafya mafyadır. Senin terör örgütün, benim terör örgütüm, senin suç örgütün, benim suç örgütüm, senin mafyan, benim mafyam olmaz. Türkiye geçmişte ordu, istihbarat, mafya gibi örgütlerden oluşan yapıdan; terör örgütlerinden, karanlık dehlizlerdeki karanlık ilişkilerden çok çekti. Sorun geçmiş karanlıkların aydınlatılmamasından, yeniden benzer karanlıkların oluşturulma hevesinden, üst akıldan, hesaptan kitaptan, çıkardan, neden kaynaklanırsa kaynaklansın bugün hepimizin yapması gereken bellidir. Çocuklarımıza bizlerin yaşadığı travmaları yaşatacak ortamı bırakmamak, 20-30 yıl arayla onlara “Yine mi?” dedirtmemektir. Bunun için yola önce geçmişten çıkmak gerekiyorsa öyle yapılmalı, geçmişten başlayarak karanlıkları aydınlatmak gerekmektedir. Ama mutlaka akılla, oyuna gelmeden, hukuk ve demokrasinin sırtımızı yaslayacağımız güvenli çınarlar olduğunu bilerek...

Yazının Devamını Oku

Ortaklık yok... Peki iyi bir başlangıç olur mu?

25 Mayıs 2021
İdeolojik kutuplaşmaya dayalı soğuk savaş döneminde “Stratejik ittifak” olarak tanımlandı.

Özellikle Clinton yönetimi ile bölgesel konjonktüre dayalı “Güçlendirilmiş ortaklık” ve “Stratejik ortaklık” adını aldı.

Obama’nın açıklaması ile “model ortaklık” oldu...

Bugün ise bir adı yok... Yok çünkü Türk-ABD ilişkileri artık yukarıdaki isimlere ait modellemelerin hiçbirine uymuyor. Kimilerine göre ilişkiler tarihin en kötü seviyesinde, kimilerine göre 15 Temmuz darbesinin sorumlusu olan ABD, “üst akıl” kimliğiyle Türkiye’ye daha nice kötülükleri yapmaya hazırlanıyor. Bu görüşlerin aksine iki ülkenin birbirinden vazgeçemeyeceğini, işbirliği alanlarına odaklanarak, kazan-kazan anlayışı ile mutlaka bir çözüm yolu bulunacağını söyleyenler de var. Zaman ve gelişmeler hem gerçeği ortaya çıkaracak hem de iki ülke ilişkilerine yeni bir isim konulup konulamayacağını...

KRİTİK GÖRÜŞMEYE DOĞRU

İki ülke arasında çeşitli seviyelerde görüşmeler sürse de; hiç şüphesiz bu süreçte en kritik tarih 14 Haziran yani Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın bir araya gelecekleri gün. Bu görüşmenin hazırlıkları ise bu hafta yapılacak. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman cuma günü Ankara’da olacak. Bir yandan iki liderin yüz yüze görüşmelerinde ele alabilecekleri konular değerlendirilecek, bir yandan da iki ülke arasındaki sorunlar konuşulacak. ABD Bakan Yardımcısı Sherman hem hükümet yetkilileri ile hem de sivil toplum örgütleriyle görüşecek. Bu ziyaret öncesinde artık stratejik ortak, güçlendirilmiş ortak, model ortak olarak adlandıramayacağımız Türk-Amerikan ilişkilerinde durum tespiti yapacak olursak:

FETÖ hâlâ ABD’de... İade sürecinin başlaması için Türkiye’nin gönderdiği koliler ise muhtemelen ABD’nin Adalet Bakanlığı’nın deposunda unutuldu.

ABD’nin YPG/PYD/PKK ile yakın bağı sürüyor. Türkiye’nin ise terörle mücadelesi... Bir yanda Türkiye kararlılıkla operasyonlarını sürdürürken diğer yanda ABD’li komutanlar terör örgütüne ziyaretlerde bulunuyor.

Halk Bankası davası sürüyor. Türkiye’deki algı, ABD’nin davayı bir koz olarak elinde tuttuğu ve isterse kullanabileceği yönünde.

Yazının Devamını Oku

Avrupa Birliği’nin değerlerine yönelmek...

21 Mayıs 2021
Küresel güçler, dış güçler, asimetrik savaşlar, vekâlet savaşları...

Türkiye’nin hak ve menfaatleri ile ilgili olarak, haklı politikalarına karşı zaman zaman uygulanan yöntemler olarak adlandırılıyor. Unutulmaması gereken, söz konusu yöntemler sadece Türkiye’ye yönelik olarak gündeme gelmiyor. Aktörler, hedefler değişse de ne yazık ki dünyada oyunun kuralı bu. Yine de bir yanda bu mücadele sürdürülürken diğer yanda devletlerin hedefi demokrasi, ekonomi, insan hakları gibi başlıca konularda ülkelerinin ilerlemesi, zaten ilerideyse bulunduğu noktayı kaybetmemesidir. Öyle ya da böyle Türkiye, Avrupa Birliği yoluna çıktığında; Türkiye birliği, birlik de Türkiye’yi tanıyordu. Yine de Türkiye ekonomik ve siyasi kriterleri yerine getirerek, AB Türkiye’yi tam üye yapmasa bile vatandaşlarını bir üst lige taşımayı hedefliyordu. Süreçte olumlu, olumsuz, hayal kırıklığına neden olacak çok şey yaşandı. 2005 yılında çıkılan katılım müzakereleri yolu Türkiye açısından zorlu, bitmeyen bir yol. Bunda, Avrupa Birliği’nin isteksizliğinin, hatalarının, terör gibi hayati konularda ikiyüzlülüğünün payı büyük. Ancak özeleştiri yapmak gerekirse Türkiye’nin de o nedenle ya da bu nedenle, eksiği, yanlışı var.

O RAPOR...

Türkiye bu yılın başından itibaren ilişkileri yeniden rayına oturtmaya hazır olduğunu söyledi. Temaslar başladı. Amaç Türkiye ile AB arasındaki makas ayrılırken, ilişkilerin yeniden canlandırılması ve makasın kapatılmasıydı. Tam da yeniden reform heyecanı yaşanır mı diye beklerken, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki son yılların en sert raporu tepki çekti. Raporda Avrupa Birliği’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alması çağrısı ve rapor oylamasından 480 “evet”, 64 “hayır”, 150 “çekimser” oy çıktı. Karar bağlayıcı değil. Konu Avrupa Birliği Konseyi’ne gelse bile müzakerelerin tamamen durdurulması gibi bir kararın çıkması mümkün görünmüyor. Çoğu AB ülkesi çeşitli gerekçelerle ve kendi çıkarları için buna karşı. Konunun bu boyutunda sorun bulunmadığından hareketle, raporu soğukkanlı bir biçimde değerlendirmek gerekiyor... Ana hatları ile raporda:

Türkiye, AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koydu.

Türkiye, reform konusunda isteksiz.

Hukukun üstünlüğü, temel haklar, reformlarda gerileme var.

İfade, medya ve bilgiye erişim özgürlükleri alanında orantısız ve keyfi engellemeler endişeye neden oluyor.

Alt mahkemeler Anayasa Mahkemesi’ne riayet etmiyor.

Yazının Devamını Oku