Ama devletin terörle masaya oturmasını hiç kimse, hiçbir şart altına beklemesin, aklından dahi geçirmesin.”
‘MHP’NİN KENDİNE HAS GÜNDEMİ OLUR’
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu açıklamaları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Partililerle tokalaşması siyasetin en sıcak başlığı. Açıklama “Yeni bir süreç mi başlıyor” sorusunu gündeme taşırken, sürecin çoktan başladığını, hatta devletle görüşmelerin yapılmakta olduğunu iddia edenler bile oldu. Peki gerçek ne? Ankara’da ne oluyor, ne konuşuluyor?
- Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının AK Parti için de sürpriz olduğunu söyleyeyim. MHP’li üst düzey isimler bu konuda “MHP’nin kendine has gündemi olur” yanıtını verdi.
- Adı çözüm süreci değil. Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi “Ya siyaset ya silah” yani bir nevi terörün bitmesi için verilen son şans.
HEDEF BÖLGEDE HARİTA DEĞİŞTİRMEK
- Rusya- Ukrayna ve İsrail’in Ortadoğu savaşı bölge ve Kafkasya başta olmak üzere tüm dünyayı tehdit ediyor.
- MHP Türkiye’yi de içeren, mezhepsel ve etniksel ayrımlaştırma üzerinden hesap yapanların farkında.
Katlettikleri kadınların, sivillerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Tüm bu süreçte İsrail’e karşı yapılan açıklamalar hep benzerdi; “Siviller öldürülmemeli, bu saldırılar kabul edilemez vb...” Gazze yetmedi İsrail’e, geçmişte daha önce de yaşandığı gibi Lübnan’a girdi. Hizbullah’ın komuta kademesini hedef alıyorum derken, sivilleri yine umursamadı bile. Dünya yine benzer açıklamaları yaptı, kimse kılını bile kıpırdatmadı. Baktı ki ne yapsa dünya kınamaktan öteye gitmiyor, bu sefer Birleşmiş Milletler’i vurdu.
ABD’NİN VETO ETMEDİĞİ KARAR
Birleşmiş Milletler Görev Gücü’nü (UNIFIL) vurmak, Birleşmiş Milletler’i vurmaktır. Aslında aynı zamanda ABD’yi de vurmaktır, dinlememektir, takmamaktır. Niye mi?
GÖREV GÜCÜ GÜVENLİK KONSEYİ KARARIYLA KURULDU
UNIFIL ilk kez 1978 yılında kuruldu. Lübnan ile İsrail arasında yaşanan çatışmaların ardından oluşturulan Barış Koruma Gücü’nün amacı İsrail kuvvetlerinin Lübnan topraklarından çekilmesi, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi ile Lübnan Hükümeti’nin işgal edilmiş bölgelerde devlet otoritesini yeniden sağlamasına destek olmaktı.
* 2006 yılında yaşanan İsrail-Lübnan savaşının ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aynı yıl, 11 Ağustos’ta alınan kararıyla görev gücünün takviye edilmesine, yetkilerinin artırılmasına karar verildi.
* Yani bu kararı ABD veto etmedi.
* UNIFIL karada kuzeyini Litani Nehri’nin, güneyini ise İsrail ile Lübnan arasındaki “Mavi Hat”tın oluşturduğu bölgede; denizde ise Lübnan sahilini oluşturan 110 deniz mili uzunluğunda ve 48 deniz mili genişliğindeki deniz alanında görev yapıyor.
Yunan Bakan’ın açıklamalarına tepki gösterenler oldu; “Neden gelişmeleri Yunanistan’dan öğreniyoruz?” sorusunu yönelttiler. Diğer yandan bazı sözleri ise tartışma yarattı çünkü Yunanistan’ın kırmızı çizgilerinin değişmediğini söyledi ve şu mesajları verdi:
* “Bugün, gerçekten de asılsız ve yasadışı olan bir Türk-Libya memorandumu var. Bu tartışma konusu değildir. Bununla başa çıkmanın yolu ne aforoz etmek ne de herhangi bir zamanda savaşa girmeniz gerektiğini düşünmektir. Cevap, oturup konuşmaktır; böylece uluslararası hukukun ikna edici gücünü anlayarak onu medeni bir konuma getirebilirsiniz.
* Mavi Vatan konusunda Yunanistan’ın çok net bir görüşü var; Ege Denizi söz konusu olduğunda bu türden bir egemenlik hakkı tavizi kesinlikle yoktur.
* Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ikili bir sorun değil, evrensel bir talep ve inanç hürriyetine saygı konusudur.”
Yunan Bakan açıklamalarında iki ülke arasındaki diyaloğun ise önemine dikkati çekti. Peki Yunanistan’ın kırmızı çizgileri değişmedi de Türkiye’ninkiler değişti mi? İki ülke ilişkileri ne aşamada? Bu soruların yanıtlarını başlık başlık üst düzey diplomatik kaynaklara sordum.
İKİ TARAFTA DA DİYALOG İÇİN SİYASİ İRADE VAR
* Bir süredir Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Yunanlı mevkidaşı görüşüyor ve iki ülke arasındaki tüm başlıkları ve bölgesel konuları ele alıyorlar.
* İki ülke arasında olumlu gündeme odaklanılması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis arasında uzlaşma var. Hatta 7 Aralık 2023’te imzalanan Atina bildirgesi ile kayda geçirilmişti.
Günlerdir hepimizin tartıştığı, isyan ettiği bu konuyu ve şiddetin önlenmesi için hangi adımların atılacağını Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile konuştum. “Geçtiğimiz hafta, iki genç kızımızın elim bir şekilde katledilmesi hepimizin ciğerini yaktı” diyen Göktaş, şiddetin hiç başlamadan engellenmesinin önemli olduğunu söyledi. Ardından da uygulamaya koyacakları yeni sistemi açıkladı:
- “Nasıl her ailenin bir aile hekimi varsa, biz de her hanenin Aile Bakanlığı’na bağlı bir danışmanı olsun istiyoruz. Bununla ilgili çalışmamızı başlattık.
- Bu bağlamda vaka yönetim sistemimizi tüm genel müdürlüklerimizi kapsayacak şekilde yeniden kurguluyoruz.
- Şiddet uygulayan profiller analiz edilecek, ihtiyaca uygun modüler müdahale programı ile iş akışları geliştirilecek.
- Bu proje ile şiddet uygulayanlara yönelik psikososyal müdahale modelini geliştireceğiz.
TÜM TÜRKİYE’NİN RİSK HARİTASI
- Mahalle mahalle, ev ev ülkemizin sosyal risk haritasını çıkaracağız.
- O evde kaç engelli var, kaç yaşlı var, kaç suça sürüklenmiş insan var, kaç şiddet mağduru veya şiddet riski altında olan kadın var göreceğiz.
Peki o ayna toplumu ürkütüyor mu? Kimilerinin “Bunlar hep vardı, sadece bu kadar görülmüyordu” dediğini duyabiliyorum. Görülmemek, saklamak, korkmak, üstünü örtmek de sorun değil mi zaten?
* Bir sır bildiği için öldürülen kız çocuğu...
* Bir bebeğe tecavüz...
* İki genç kızın vahşice öldürülmesi...
* İstanbul’un ortasında tecavüz girişimi..
Bunlar sadece son dönemde yaşadıklarımız... Öldürülen kadın, tecavüze, istismara ve şiddete uğrayan kadın ve çocukların sayısı ise aldı başını gidiyor. Sorunun bir kadın ve çocuklar boyutu var, bir de genel olarak insan ilişkilerinde artan gerginlik, tahammülsüzlük ve ruhsal hastalıklardan kaynaklanan boyutu var. Hepimizin aklında aynı soru: “Ne oluyor? Bu topluma, bize ne oluyor?” Ben de bu soruyu çok kıymet verdiğim Psikiyatrist Yazar Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’na sordum, toplumdaki genel hali şöyle özetledi:
TOPLUMLARDAKİ ÇÖZÜLME
“* Maalesef bu tür olaylarda bir artış var. Hatta bir bakıyoruz en güvendiğimiz insan grupları bile bu suçları işleyebiliyor. Bu aynı zamanda bir yayılma etkisine neden olur ve artar.
Bu sözleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde söyledi. Hem endişe hem de tartışma başladı. Şimdi bu konuşmanın perde arkasına bir üst düzey yetkilinin anlatımından yola çıkarak, bakacağız:
ERDOĞAN’IN MESAJI HEM İSRAİL’E HEM DE İÇERİDEKİ BAZI GRUPLARA
* Dünyanın vicdanının karşısında yer alan, Ortadoğu’yu birbirine katan İsrail yönetimi hep bir dini referans noktası ile hareket ediyor.
* Referans noktasında kendi gelenekleri ve inancı olduğunu iddia ederek, vaad edilmiş toprakları gündeme getiriyor. Bu topraklar içinde Türkiye’den de küçük bir bölümü gösteriyorlar.
* Tüm bunlar işin ciddiyetini gösteren işaretler. Türkiye’den üç buçuk saat uzakta bir mesafeden bahsediyoruz.
* Türkiye tabii ki birçok senaryoya göre olası hazırlıklarını yapıyor.
* Ancak Türkiye’nin kendi içinde de bazı açıklamalar ne yazık ki dışarıya karşı Türkiye’yi zayıf gösterebilir.
* Cumhurbaşkanı bu sözleri hem İsrail’e hem de içeride birlikteliği bozmaya çalışanlara da karşı kullandı.
Meclis gündemini de, AK Parti’de başlayan olağan kongre sürecini de konuştuk:
‘YANLIŞLARI OLANLAR VE YORULANLARDA DEĞİŞİKLİK OLACAKTIR’
- “Gündemimizde toplumun beklentileri ve ihtiyaçları var.
- Acil çözüm bekleyen noktalara çözüm üretmekle beraber iyileşmeyi de beraberinde getirmemiz lazım.
- Kötü örnek olanlar, çakarlı araba vs. kullananlar olabilir. Bu tür yanlışları olan, yorulan arkadaşlarımız için görev değişiklikleri olacaktır.
- Ancak bu isimleri, emek sarf eden, partinin kuruluşundan itibaren gece gündüz çalışan insanlarla aynı kefeye koymamak gerekiyor.
- Gereken dönüşümü Cumhurbaşkanımız liderliğinde bugüne kadar başardık, bundan sonra da başaracağız.”
Gelelim siyasetin en merak edilen sorusuna.
Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. En son Ankara, Suriye ve Irak sahasında YPG/PYD/PKK’ya verilen desteklerin kesilmesi konusunda net ifadelerle 25 maddelik bir talep listesini Amerikalılara vermişti. Amerikalılar bir yandan Türkiye ile sorunlu alanları azaltma arayışında. Bunların başında da Ankara’nın taleplerinden biri olan CAATSA yaptırımları var. Ancak ne zaman konu CAATSA yaptırımlarına gelse hep aynı haber servise konuluyor. Bu kez ise Yunan basını üzerinden yapıldı. Buna göre, ABD Türkiye’nin S-400’leri İncirlik Üssü’nde ABD kontrolündeki bölgeye nakletmesini önerdi. Peki gerçekte ne oluyor?
TÜRKİYE BENZERİ ÖNERİYİ REDDETTİ, POZİSYONUNDA BİR DEĞİŞİKLİK YOK
- Konuyu yakından takip edenler belki bilirler. ABD eski görüşmelerde İncirlik’i değil, ama S-400’lerin başında Amerikalıların nöbet tutmasını, bir anlamda kendi kontrollerine geçmesini istemişti. Ankara ise bu öneriyi tüm görüşmelerde reddetmişti.
- Bugün gelinen noktada ise Ankara ABD’nin CAATSA yaptırımlarını kaldırmak ve bunu yaparken de “Ne alırsak kârdır” mantığı ile hareket ettiğinin farkında.
- Sözün kısası Ankara’nın politikasında bir değişiklik yok. İster Yunan basını üzerinden ısıtılıp konulsun, ister görüşmelerde dile getirilsin, Ankara S-400’lerin kontrollerini ya da saklanmasını ABD’ye bırakmayacak.
ZATEN YAPTIRIMLAR UYUM ŞEMASI ÜZERİNDE ANLAŞMA VAR
Bu arada meselenin bir diğer boyutu, Türkiye ile ABD zaten geçtiğimiz mart ayında Rusya konusunda yaptırımlar uyum şeması üzerinde anlaşmışlardı.
- Daha önce ABD, Türkiye’ye bilgi vermeden hemen açıklıyordu. Ekonomiyi de olumsuz etkileyen bir durumdu.