Paylaş
SİYASETÇİLERE ve siyasi partilere halkın duyduğu güvensizlik belli ki ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı çok rahatsız ediyor.
Önceki gün yaptığı basın toplantısındaki öfkeli üslubu ve yüz ifadesi bunu açıkça gösterdi.
Yılmaz'ın son seçimden kısa bir süre önce meydana gelen olaylar nedeniyle uğradığı güven erozyonunun halen devam ettiği de anlaşılıyor.
Değişmeyen bir gerçek var.
Politikacıların halkın güvenini yitirmesi çok çabuk oluyor, ama bu güveni yeniden kazanması ise yıllar alıyor.
Bazen de bu hiç mümkün ola-mıyor.
Bu kural sadece Yılmaz için geçerli değil.
Türkiye'deki siyasetçilerin ve siyasi partilerin de Yılmaz'ın duyduğu sıkıntıyla karşı karşıya oldukları yadsınamaz.
Mesut Bey'in siyasetin içine yuvarlandığı güven bunalımı aşılmadan Türkiye'deki sıkıntıların giderilemeyeceği saptaması yüzde yüz doğrudur.
Ama bunun aşılmasını belli çevreler ile basının engellediği görüşü ise bize göre yanlıştır.
Siyasetçi içine düştüğü güven bunalımını ancak dürüst, ilkeli davranarak, ülke çıkarını kendi çıkarının önüne koyarak aşabilir.
Bunun için ne basının yardımı, ne de belli çevrelerin siyasetçiye prim vermesi yeterli olabilir.
* * *
Bugün seçmenlerin yarıya yakınının kararsız olduğunu Yılmaz da kabul ediyor.
Bu ne demektir?
Seçmenlerin yarısı hiçbir siyasi partiye oy vermeyecek demektir.
Oysa bizim saptamalarımıza göre bu oran daha da yüksektir.
Zaman zaman yüzde 60'lara kadar çıkmaktadır.
Demek ki en güçlü parti bile yüzde yirmiyi aşamıyor.
Peki, halkın bu kadar güvensizlik duyguları içinde olduğu bir ortamda yapılacak bir seçim, ortaya nasıl bir tablo çıkaracak?
Bunu hepimizin düşünmesi gerekir.
Siyasi geleceği flu olan bir toplumun sağlıklı bir yapı göstermesi olanaksızdır.
Bunun için ülkemiz her gün yeni bir huzursuzluk yaşamaktadır.
Siyasi parti liderleri bu gerçeği soğukkanlılıkla ve tarafsız bir şekilde değerlendirmelidirler.
Eğer bu çıkmazdan kurtulmak için onların bir özveride bulunmaları gerekiyorsa, bunu yerine getirmelidirler.
Siyasetteki sıkıntının başka türlü giderilmesi olanaksız gibi gözükmektedir.
* * *
Hiç kuşkusuz, bir jandarma komutanının amacını aşan açıklamalar yapması demokratik ülkelerde olağan karşılanamaz.
Siyasi otoritenin buna tepki göstermesi son derece doğaldır.
Başbakan gereken tepkiyi göstermiş ve bu açıklama konusunu inceleteceğini, gereğini yapacağını söylemiştir.
Ecevit'in gösterdiği bu duyarlılık yerindedir.
Ama daha sonra Yılmaz'ın bu gelişmeleri, askeri yönetimleri hedefleyen komplo teorileri olarak nitelemesi ise en az jandarma komutanının açıklaması kadar yakışıksızdır.
Sonra Yılmaz'ın, halkın güveninin yitirilmesinde basını suçlamasının da mantıksal bir dayanağı yoktur.
Çünkü halk, güvendiği politikacıya sandıkta daima destek olur.
Onu iktidara getirmesini hiçbir güç engelleyemez.
Ama güven bunalımına düşen politikacıyı basın da kurtaramaz.
Zaten siyaset tarihine bakıldığında bunun örneklerinin sayılamayacak kadar çok olduğu görülür.
Siyasetin değişmeyen bir kuralı daha vardır.
O da halkın güvenini, sevgisini yitiren politikacının basınla daima kavgaya tutuştuğudur.
Paylaş