TRABZONSPOR’un oyun planında en dikkat çeken durum, top Galatasaray savunmasında iken top kullanma becerisi daha iyi olan Maicon’a baskı yapıp, Ahmet’in topla oynamasına izin vermeleriydi.
Devamında orta sahaya ve özellikle Fernando’ya yapılan baskı sonucu, Galatasaray oyuna başlamakta ve hakim olmakta zorlandı.
Trabzonspor, orta saha çizgisinin 25 metre ileri ve gerisindeki bölgede net, tavizsiz ve sert oynadı. Bu bölge içindeki Henry, Emre, Belhanda, Fernando ve Sinan çok yakın markaj içinde önce etkisizleşti, sonra rahatsız edici mücadele içinde kayboldular.
DAHA ligin başında, Galatasaray için çok kârlı bir hafta haline dönmüştü Alanya maçı... Alanyaspor’un önemli eksikleri, sarı kırmızılı takımın iç saha performansı ve rakiplerin kayıpları, maçtan önce Galatasaray’ı antilop görmüş Aslan’a çevirmişti!
Fakat maçın başında sahada iş pek öyle olmadı. Aç ve istekli olmasını beklediğimiz Aslan, rahat ve tok başladı. Yavaş oyun, düşük tempo ve Eren ilk yarım saati boşa harcadı. İki kenarda oynayan Nagatomo ve Mariano aslanın pençeleri gibi devamlı saldırırken, Sinan, Henry ve Eren’den oluşan hücum hattı birbirinden kopuk, etkisiz ve sıkıntılıydı. İlk yarının son bölümünde duran toptan gelen gol tempoyu ve baskıyı yukarı çekse de, pozisyon sayısını artırmadı.
Galatasaray ikinci yarıya öyle bir başladı ki, o coşkuya birçok rakip karşı koyamazdı. Aslında ilk yarıda yapması gereken herşeyi ikinci yarıya saklayan Galatasaray’da Sinan’ın golü, Alanyaspor’un az kalan direncini tamamen kırdı ve şov başladı. Aslan artık avını yakalamıştı ve kısa sürede paramparça etti.
EMRE GALASINI YAPTI
Henry, çabukluğunu, süratini ve nasıl bir etkisi olacağını gösterdi. Emre, kalitesini, zekasını ve atacağı gollerin galasını yaptı. Sinan, sol ayağını hatırlattı, kendine güvenenleri mahcup etmedi ve neden forma verildiğini gösterdi. Muslera, kariyerinin en rahat maçını oynadı. Taraftar da olabilecek en iyi senaryoda bir maç seyrederek büyük zevk aldı.
GÖRDÜKLERİNİZ GÖRECEKLERİNİZİN TEMİNATIDIR
FARKLI galibiyetin morali ve etkisi sadece Galatasaray’a olmayacak. İşin olumlu tarafı elbette sarı kırmızılı tarafa ama endişe verici tarafı da rakiplere olacak. Ligin başı olsa da, nispeten sorunsuz ve kazanarak gidiyor olmak ve takviyelerin gelecek olması Galatasaray’ı ligde şampiyonluk yarışının en güçlü adayı haline getirecek. Aslında Galatasaray, farklı kazanırken şunu anlattı. Gördükleriniz göreceklerinizin teminatıdır...
GOMIS BULMAK ZOR
Maçın ilk yarısı tam bir tek kale şeklinde geçti. Bu kadar baskı içinde, Göztepe’nin az pozisyon vermesi, ilk defa kalede oynayan genç Göktuğ’un çok sıkıntı yaşamadan ilk yarıyı tamamlaması Galatasaray için soru işareti. Henry’nin golüne kadar olan nadir görülecek süredeki baskılı oyunda ilk sıkıntı Eren’di. Eren’in önde topu saklama oranının düşük olması ya da Titi’nin iyi savunması, baskıyı büyük pozsiyonları küçük yaptı.
EREN'LE OLMAZ
Bir kez daha gördük ki Eren iyi bir yardımcı forvet olur. Eren’den sonraki problem ise Belhanda. Tıkır tıkır işleyen çarktaki kırık diş Belhanda... Birbirine bağlı hatlar arasında aparat olamayan Belhanda... Jonglörlük ile futbolculuk arasında aylardır yeteneklerini göstermesini beklediğimiz Belhanda... Artık yolun sonu. Taraftarın gözünde Cimbom’un çocuğu, sahadaki işleri ile futbolun çocuğu Emre geldi ve artık değişim zamanı. Bugüne kadar tanınan fırsatları değerlendiremedin ve şimdi devir teslim zamanı geldi.
YAŞATACAĞIN ÇOK ŞEY VAR
EMRE Akbaba için heyecan, hırs ve istek içeren bir maçtı. Nasıl olmasın ki... Sevdiğin takıma transfer olarak hayallerine ulaşmışsın ve ilk maçında büyük taraftarın karşısına çıkıyorsun. Maçtan önce kurduğu hayaller, kafasında yazdığı senaryolar, bir gol atmanın o ve taraftar için anlamını düşünerek geçen hazırlık. Devamlı ceza alanına yaptığı koşular, kaliteli sol ayağı ile verdiği paslar ve disiplinli hali ilk maçında ön plana çıkan yanlarıydı. Yaşayacağı ve yaşatacağı çok şey var Emre’nin...
GOMIS'SiZ ASLA OLMAZ...
- SORUN ön tarafta olunca tabii ki çare Bafetimbi Gomis. Nedenlerinden önce direkt söyleyeyim; Gomis’siz olmaz. Çünkü;
- 1-)
LEFTER Küçükandonyadis sezonunun bütün takımlara umduğunu veren, oyuncuları sakatlıktan uzak tutan ve zevkli bir dönemi barındırmasını temenni ederim. Güzel geçmesini beklediğimiz bu sezona keşke güzel sahalarla başlasaydık. Galatasaray’ın 2 resmi maçında da sahanın kötü olması şanssızlık kadar ihmali de barındırıyor.
Fatih Hoca, geçen sezondan beri beklenen seviyede oynamayan Belhanda ve Feghouli ile bu sezona başlamayan Gomis’i yanında oturttu. Ligin ilk maçından oyuncularına erken mesaj vermek istedi ama mesajı ilk alan Ankaragücülü oyuncular oldu.
Galatasaray’ın golü yedikten sonra bulduğu pozisyonlar, duran toplar ve Serdar’ın başrolde olduğu anlardı. Beraberlik sonrası daha etkili ve istekli bir takım gördük. Zeminin olumsuz etkisi oyunun her anında kendisini hissettirirken, Mariano ve Nagatomo hasarı azaltan ikili oldu.
Eren, biraz mesaj verme amaçlı oynatıldığından, biraz beklemediğinden, biraz da Yalçın-Kone arasında tek kalmasından, Henry ve Rodrigues ikilisi ile bağlantı kuramadığından maçın genelinde etkisiz kaldı ama son bölümde golünü atarak işi kurtardı.
GARRY’LEDİ!..Rodrigues’i bitiren 2 şey vardı. İlki, top sürme ve kaleye inme becerisi yüksek bir oyuncuyu durduracak amansız düşman zemin. İkincisi, pas alışverişi yapmasını sağlayacak ve rakibi şaşırtıp makas değiştireceği istasyon görevi yapan Gomis’in olmaması.
Belhanda gibi yetenekli ve kapasitesi olan bir oyuncudan bütün bir sezon beklenen, Eren’e attığı pasların benzerleriydi. Umarım kenarda beklemek onun adına olumlu olur.
UZAK OLMA EFSANE OL..
Süper Kupa maçı, müzeye bir kupa, tarihe de bir not düşme anlamında değerliydi ama Galatasaraylı futbolcular için geçen sezon yarı finalde elenmenin acısını çıkarma fırsatıydı. Ama o havayı hiç göremedik.
Maç başlamadan iyi olmayan iki şeyden biri saha zemini, diğeri taraftar ilgisinin az olmasıydı. Zemin dışarıdan bile kötü gözüküyorsa siz anlayın saha içindeki sıkıntıyı. Zeminin, oyunun temposundan seyir zevkine kadar ciddi etkileri oldu.
Galatasaray savunmasının durumu hiç iyi değil. Lig için sonradan toparlanmak yeterli olur ama konu Şampiyonlar Ligi olunca toparlanmak da yetmez. Sadece Manu’nun yaptığı koşuların ortaya çıkardığı sonuçlara bakınca taraftarın endişeli olması normal.
İyi olan ve iyi durumda olanlar da vardı. Rodrigues kaldığı yerden devam ediyor ve Şampiyonlar Ligi havasına şimdiden girmiş. Donk formayı vermek istemediğini, mücadelesi ve agresifliği ile gösteriyor. Nagatomo standart ve sorunsuz çalışmaya, teklemeden işini yapmaya devam ediyor. Muslera her şeye rağmen varlığı ile güven veriyor.
Gomis, yanına Eren gelene kadar etkisiz, istesiz ve yalnızdı. Tek forvet olarak bu sene beklentiler daha fazla ve her iki kulvarı taşıyabilmesi çok zor. Zaman zaman dinlendirilmesi gerekecektir.
ERKEN UYARI
1- Gomis sorunu bir şekilde çözülmeli yoksa Galatasaray düğüm olur.
2-
Ronaldo’nun, Euro 2016 şampiyonu Portekiz’i nereye taşıyabileceğinin sinyali, İspanya’nın tekrar favori olup olamayacağının mesajı, Hierro’nun son anda gelen şansı nasıl değerlendireceği ile tabii ki Ramos’un kimleri sakatlayabileceğini belirlemesi gibi.
İspanya, müthiş jenerasyonu içinde Xavi’nin olmaması, Iniesta’nın yaşlanması sonucu düşen oyun hızı ve üretkenliğini kaliteli hücumcuların bireyselliği ile kapatmayı başardı. Maçın başında geri düştükten sonra kontrolü alıp, planı sadece Ronaldo üzerine kurulu olan Portekiz’i bir ara hapsettiler. Ama, son Dünya Kupası’nı oynayan ve 33 yaşında olduğuna inanılmayacak Ronaldo, De Gea’nın yardımıyla yine sahneye çıktı.
Muhtemelen, Diego Costa’nın geri dönüşüne şahitlik ettiğimiz bir kupa olacak. Maç her ne kadar Portekiz ile İspanya arasında oynasa da, ortaya çıkan Ronaldo ile Diego Costa’nın savaşıydı.
DÜZENİ HIERRO BOZDUHierro, 2. yarıda yaptığı değişikliklerle takımın işleyen düzenini bozdu. Iniesta ve Diego Costa son bölümlerin adamıydı ve olmamaları pahalıya patladı. Portekiz, iyi oynamadan, orta sahada ayakta kalmaya çalışarak ve Ronaldo’ya güvenerek İspanya karşısında var olmaya çalıştı. 2 kez öne geçtikten sonra kontralarla daha fazla fırsat yakalaması gerekirken tam tersi daha fazla baskı yedi. İspanya’ya topu veripte ayakta kalabilmek mümkün değil. Tabii Ronaldo’nuz yoksa...
Dünya Kupası’nın açılış maçında 5 golü, ikinci gününde golcülerin şovunu görünce turnuvanın nasıl geçeceğine dair kanaat getiriyorsunuz.
CEVAPLAR...1- Ronaldo kendi adına net cevap verdi.
2- Portekiz’in nerelere gidebileceği gördük.
2-
Rusya karşısında oynayan takımımıza bakınca sanki oyuncuların formaya ihtiyacı yokta forma oyunculara yalvarır gibi halleri vardı. Hata yapılır, kötü oynanır, gol kaçırılır ama umursamaz bir tavırla oynamak hiçbir oyuncuya yakışmaz.
Kaldı ki, daha o formayı yeni yeni giymeye başlayan oyuncuların sıradan oynamaya hiç hakkı yok. Bizim sıkıntımız, herkesin birbirine uyarak düşük tempoda, yavaş ve hataya açık bir oyun oynamamız. En çok ihtiyacımız olan, genç oyuncuların enerjisi ve hırsı iken onların düşük temposu herşeyi bitiren etken oluyor. Genç oyuncular oyun hızını belirlemeli ve takımı yukarı çekmeliler.
YENETEKLİ KOŞMALI DA
Yusuf Yazıcı, Cengiz Ünder, İrfan Can Kahveci gibi kaliteli oyuncular şunu bilmeli ki, var olan yeteneklerini daha iyi göstermek için çok daha fazla koşmalılar. Fiziki olarak üst seviyede olmadıkları sürece sıradanlaşırlar. Çağlar kuvvetli ve istekli bir youncu ama hataya fazlasıyla açık. Okay potansiyelinin altında kalıyor ama yine dün sahanın iyilerindendi. Kenarlardan fayda göremiyoruz ve herşey bireyselliğe dönüyor. O da bizi bozan en ciddi düşman oluyor.
İlk yarıdaki zevksiz, yavan, yavaş, idman temposunda bile olmayan oyundan sonra, Lucescu doğal olarak ikinci yarıya değişiklikler ile başladı. İşin içine tecrübeyi ve aklı da katarak başlama düşüncesi sonucunu verdi. Maç aslında dışarıdan bakan biri için Dünya Kupası ile alakası olmayan iki takımın karşılaşması gibiydi.
Oynanan maçlarda hep birşeyler kazanılır. Ama ben bu maçta biz ne kazandık, ne fayda gördük bilmiyorum. Teknik ekipteki yenilenme ve değişim isteği maalesef oyuncularda yok. Değişim her ne kadar oyuncu isimleri üzerinden yürüse de asıl değişmesi gereken kafaların olduğu bu maçın ana temasıdır.
Bunları 10 saniye düşününce gözünün önüne hemen Şampiyonluk Kupası gelir. İzmir ve Ege, Galatasaray taraftarının güçlü olduğu bir bölge ve stat zaten doğal olarak sarı kırmızı idi.
Maç sakin ama Galatasaray’ın kontrolünde başladı. Göztepe’nin maçın başında kendini güvende hissettiği yarı alanında kalma tercihi de topu ve oyunu Galatasaray’a verdi. Fakat ne Galatasaray ne de Göztepe ciddi manada rakibinin üstüne gitmedi.
İlk çeyrekten sonra tempo yükselmeye ve oyun hızlanmaya başladı. Savunmanın yaptığı hatalar Göztepe’yi pozisyona ve maça soktu. Orta sahasının oyun hızını artırmaması ve daha çok yanlamasına oynaması, savunmanın Demba Ba’yı kontrolünde zorlanması ve geriden oyun başlangıcında çok yavaş kalması Galatasaray’ın ritim bulmasını engelledi.
Yarıştaki takımlar içinde beraberliğe oynamayamayacak tek takımdır Galatasaray. Maç berabere bitecekse de sebebi yediği kadar attığındandır. Kaldı ki, savunması hata yapan bir takım için en riskli iştir beraberliğe oynamak. Dolayısı ile kendi tarzını, hızını, temposunu maça koymazsa sonuç alması zor olur. Deplasman sıkıntısının ana sebebi, iç sahadaki baskı ve yüksek tempoyu koyamamak ve tabiki savunma hataları.
Göztepe maçında 1 puanın yetiyor olmasının etkisi bazı oyuncularda fazlasıyla hissedildi. Donk ve Fernando bilinenin altında, Belhanda ve Feghouli beklenenin dışında oynadı ilk yarı. Rodrigues yeterince pas, Gomis de gereken desteği alamayınca kısır bir ilk yarı geçti. Linnes ve Nagatomo ilk yarıda zorlayan isimlerdi.
BİR ŞEY DEĞİŞİR; HER ŞEY DEĞİŞİR..
İkinci yarı, nispeten toparlanmış şekilde, etkili yanlarını kullanarak maça başlayan Galatasaray, ilk yarıdaki çekingenliği atıp daha ciddi rakibin üzerine gitmeye başlayınca golün gelmesi de gecikmedi. Gol ile gelen rahatlama ve özgüven sonrası işler artık daha kolaydı Galatasaray için. Taraftar tribünde, oyuncular sahada şampiyonluğu kutlamaya başladılar. Kalan 20 dakika bütün sezonun en zevkli, en güzel, en keyifli en unutulmaz saniyelerini sayarak geçti.
Galatasaray hak ettiği bir Şampiyonluk kazandı. Öncelikle Fatih Hoca, Ümit Davala, Hasan Şaş ve Taffarel’den oluşan teknik ekip en büyük tebriği hak ediyor. Ama bu kadronun oluşumunda katkısı bulunan Cenk Ergün, Tudor ve Ayhan Akman’a da teşekkür edilmelidir.