SON derece iyi bir hazırlık maçıydı. Rakip Bosna Hersek’in hem kaliteli hem de uzun zamandır beraber oynayan oyunculardan kurulu olması, bizim için de seviye belirleme ve kapasite zorlama açısından faydalı bir maç olmasını sağladı. İlk yarıda iyi yaptığımız ve yapamadığımız işler vardı. En doğru yaptığımız iş bol şut atmaktı.
Özelikle Hakan ile denediğimiz ve her maç mutlaka daha fazla kullanmamız gereken bir özelliğimiz bu. Ayrıca, Hakan’ı da daha etkin hale getirmenin de başlıca şartı. Orta sahadaki yardımlaşma, basit ve öne oyun da bizi daha etkin hale getirdi. Okay Yokuşlu, İspanya’ya transfer olduktan sonra farklı bir kimliğe bürünmüş. Özgüveni yükselmiş, rahatlamış ve ondan bekleneni karşılamaya daha fazla yakın.
Savunmada Çağlar her ne kadar sert, çabuk ve hava hakimiyeti iyiyse de hata yapma potansiyeli yüksek bir oyuncu. Hata olur elbette ama kritik ve basit hata yapmak, bu seviyede kabul edilir değil. İlk yarıda Cengiz ve Oğuzhan da sahada varlıklarını hissettirdi. Sadece Enes bu kategorinin ve takımın dışında bir oyun oynadı.
Aynı takım ve aynı oyuncularla sahaya çıkılsa da deplasman hep sorun oluyor. Bunun en önemli sebebi, iç sahada büyük ve etkili taraftar desteği ile oynamaya alışmış takımın deplasmanda bu desteği bulamaması. Çünkü, baskılı oyun içerde ve dışarda oynanıyor ama içerdeki maçlarda ikinci baskıyı koyan taraftar o önemli farkı oluşturuyor.
Galatasaray, coşkuyu hissetmek isteyen, tempoyu yukarı çekerek oynamayı seven bir takım ve rakip iyi alan kapatıp tempoyu düşük tutarsa Galatasaray’a karşı avantaja geçiyor. Bunu da kolay yoldan yapıyorlar.
Galatasaray, tam bir kenar takımı ve hem iki beki hem de iki kenar önü ile etkili olan, yakaladığı zaman dağıtan bir ekip. Fakat iş göbekten oynamaya ve iş yapmaya gelince tıkanıp kalıyor. Kenarların işlediği maçlar ile iyi marke edildiği maçlar arasındaki fark, Galatasaray’ın iç saha ile dış sahası kadar farklı.
KISA MESAFELi iLK YARI!
Bülent Korkmaz, Galatasaray’ı iyi tanıdığı ve bundan önceki maçlarda yaşanan sıkıntıları göz önünde bulundurduğu için takımını güvenli bölgede tuttu. Elbette bu güvenli bölge, Rodrigues ve Henry gibi oyuncuların hızlarını kullanamayacağı, Mariano ve Ömer’in bindirme yapamayacağı kadar sıkı ve örülü, Antalyasporlu oyuncuların birbirine yardım götüreceği kadar yakın olduğu kısa mesafede oynanan alandı. İlk yarıda işe yaradı bu seçenek.
YILDIZLAR SAHNEYE
· GALATASARAY’ın yaşadığı problemlerin tek çözümü var. O da, Belhanda, Rodrigues, Henry ve Sinan gibi kaliteli oyuncuların bireysel yeteneklerini kullanıp çözüm üretmesi. Fakat problem şu ki, bu işi yapacak oyuncuların başında gelen adam olan Younes Belhanda sahada yok!
G.saray açısından her ne kadar eksikleri var olsa da sahada bu eksiklerin hissedilmeyeceği bir maçtı. Çünkü, kurgu, oyun planı ve hedef bu maçı bu kadro ile oynamaya uygundu. Galatasaray’ın deplasmanda oynanan ligdeki maçlara göre başka ve daha iyi gözükmesi de normaldi. Kazanma mecburiyetinin olmadığı, şartların eşit ve kaybetmemenin opsiyonlar arasında daha geçerli hale geldiği bir maç takımı daha diri, disiplinli ve bir bütün haline getirdi.
G.Saray bu oyunu ligde de oynar fakat, savunma oynuyor eleştirisi alır, beğenilmez ve ilk önce taraftar protesto eder. Porto karşısında oynanan akılcı ve hızlı oyun net pozisyonlar getirdi. Pozisyon da verdik ama deplasmanda böyle net pozisyonlara girmek kolay iş değil ve atamıyorsanız karşınızda çok iyi kaleci var demektir.
Muslera yine müthiş bir pozisyonu çıkardı ama Casillas net 3 pozisyonu çıkararak Muslera’dan alışık olduğumuz bir performans ortaya koydu ve Galatasaray’ın ilk yarı maçı bitirmesini engelledi.
Her iki takımda kendi sağ kenarını iyi kullandı. Nagatomo ve Telles ilk yarıda en çok yorulan ve zorlanan oyuncular oldu. Fernando ve Donk riskli oynama ihtiyacı olmayınca kontrolü aldılar ve hızlı hücumların başlangıç noktası oldular. Aynı zamanda savunmaya da yardım gidince, Serdar ve Maicon az hata yaparak oynadılar.
NEFİS İLK YARI...
- Önde oynayan 3 hızlı ve etkili oyuncu, maçın kendilerine ve yeteneklerine uygun hale dönmesini iyi değerlendirdi. Normalde rakip sahada kalabalık oyuncuların arasında etkili olmaya çalışan Rodrigues, Henry Onyekuru ve Sinan aylar sonra kafesinde doğal ortamına salınmış aslanlar gibi saldırdı.
İlk yarı G.Saray’da işini yapmayan yoktu. Bu devre ne kadar iyi oynadıysak, ikinci yarıya da bir o kadar kötü başladık. Bu sezon, G.Saray’ın etkili olduğu ve iyi yaptığı duran toptan gol bulma işini Porto çok rahat pozisyon bularak değerlendirdi. Gol yenilebilir ama böylesine iyi oynanan bir ilk yarıdan sonra bu kadar basit gol yenmemeli.
YiNE DURAN TOP...
GEÇEN hafta Akhisar mağlubiyeti ile kötü hatıraları canlandırıp geri dönen deplasman kabusu sonrası iyi bir geri dönüş ve af maçıydı. Çünkü, alınan mağlubiyet sıradan bir kayıp değildi. Başlangıç da o isteğin yansıması olarak baskılı ve tempolu oldu. İlk yarıda önemli ve yeterince pozisyona da girdi Galatasaray ama golün gelmemesi takımı aşağıda tuttu.
Fernando, takımdaki orta saha oyuncuları içerisinde özellikleri itibariyle tek oyuncu. O pozisyonda, Fernando’dan daha fazla ya da onun kadar verim alacağınız bir oyuncu yok. Çünkü 3 işi iyi yapıyor Fernando. İlki, savunmadan topu alıp, savunmanın uzun vurmasını engelleyip oyun startını vermek, ikincisi ayağındaki topu oyun görüşü, sonra da tecrübesi ve kalitesi ile en doğru zamanda doğru yere atmak.
Böyle bir oyuncuya sahipken başka alternatif aramak gereksiz ve dengeleri bozacak kadar tehlikeli. Nitekim ilk yarı boyunca doğru pas başlangıçları ve hızı olmayınca topla çok oynayan ama verimi olmayan bir oyun çıktı. Emre’nin sakatlığı sonrası Fernando oyuna girdikten sonra en büyük etkisi Ndiaye’ye oldu. Daha fazla öne çıkma şansı bulan Ndiaye, hem attığı paslar hemde toplu, topsuz çıkışları ile etkili oldu.
GOMİS ÇÖKÜNTÜSÜ
Fatih Hoca’nın, Eren’in performansından pek memnun olduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden geçen hafta Onyekuru’yu santrafor olarak denedi. Bütün bu denemelerin, arayışların ve takım üzerinde oynamaların sebebi Gomis. Çünkü hem oynayan hem oynatan hem de atan bir golcü vardı ve gitmesinin etkileri ciddi şekilde hissediliyor.
Buna, rakip hocaların da yaptığı doğru analizler ile aldığı tedbirler de eklenince gol gelene kadar sıkıntı yaşayan, yerse zorlanan bir takım çıkıyor ortaya. İki beke bire bir savunma yapıp, orta sahada Fernando’ya yakın oynayıp, Rodrigues’e kademeli savunma yaparak arkada geniş alanlar bırakmazsan zaten Galatasaray’ı önemli ölçüde etkisiz hale getiriyorsun.
ERKENDEN ÖNE GEÇMEK ÇOK KRiTiK
Geriye
Fizik olarak ikinci yarıda düşüş yaşaması ve oyundan kopması maç öncesi tahmin edilen bir durum iken, bütün bunların üstüne, neredeyse her maçta G.Saray’a gol atmayı başaran Seleznyov gibi büyük bir kozun yokluğu maçı sarı kırmızılılar için kağıt üzerinde kazanılmış hâle getirdi. Maçı ve savunmayı gördükten sonra net olarak söyleyebiliriz ki Seleznyov oynasa kesin gol atardı.
Her şey Galatasaray’ın lehine iken maça daha istekli ve direnç koyarak başlayan taraf Akhisar oldu. Kısa pasları baskı yemeden iyi yapan, orta sahadan hızlı çıkan ve oyunu yönünü çabuk değiştirerek Regattin’in Galatasaray savunmasını eksik yakalamasını sağlayarak etkili olmaya çalıştı Akhisar...
Bir diğer akıllıca yapılan iş, oyunun hakimiyetini G.Saray’a bırakıp, baskı yiyerek kendi sahasında mahkum oynamak yerine, orta sahada ve önde pres yaparak G.Saray’ı şaşırtmak oldu. Yarım saat geçildiğinde işler değişmeye başladı ve G.Saray bol pas yaparak oyunu kontrolüne aldı. G.Saray tarafında yolunda gitmeyen durumlar ve sahada olmayan oyuncular vardı. Akhisar’ın işini kolaylaştıran hareketsiz ve statik oyun, Henry’nin devamlı öne koşuları düşünmesi ve takımdan kopması, Sinan’ın etkisiz hâli ve Emre’nin tam ortaya çıkması gereken maçta ağırlığını hissettirememesi, Mariano’nun, Güray’ın savunması karşısında eriyip giden hâli.
BU MAÇTAN HERKES DERS ÇIKARMALI
GALATASARAY ikinci yarıya oyunda ve oyuncularda değişim olmadan başladı. Henry’nin yokları oynayan hâli ortada iken Eren ile ikinci yarıya başlamamak hataydı. Bu maçın bize gösterdiği ve anlattığı net durum, Henry’nin asla önde tek oynayamayacağı, Eren Derdiyok’un eldeki tek forvet olduğudur.
Asıl endişe verici durum ise geçen sezon hep korkutan ve kayıpların çoğunun olduğu deplasmanda kazanamama kâbusunun geri mi döndüğü sorusu...
Bu maçın özürü yok. Hiçbir şekilde mazereti olamayacak, hoca da dahil herkesin ders çıkaracağı bir maç. Takım konsantre değilse, maç içinde yoksa ve devre arası sonrası yine bir şey değişmiyorsa konsantrasyon ustası Fatih Hoca da iyi hazırlanmamış demektir.
NEDEN KAYBETTİ?
UZUN aradan sonra statta Şampiyonlar Ligi maçı izlemeye gittim. Önce şunu söyleleyim, gerçekten özlemişim. Hatıralar canlandı ve tarihin tekkerürüne şahitlik etme fırsatı doğdu. Şampiyonlar Ligi müziğini duyunca içi kıpırdamayan, yerinde küçük küçük zıplamayan, ayaklarını sallamayan, kafasını hafifçe yukarı kaldırıp müziğin etkisine girmeyen yoktur.
Taraftar havaya girmiş stadı doldurmuş, futbolcular full konsantre ve galibiyete aç sahaya çıkmış. Maç zaten daha başlamadan kazanılmış. Oyuna başlangıç tam bir iç saha ve Şampiyonlar Ligi startı.
RODRiGOL...
Rodrigues’i attığı golde topu aldığı pozisyonda durdurabilecek oyuncu nerdeyse yok. Kısa alandaki çabukluğu, topla ne yapacağının bilinmemesi ve her iki köşeye de vurma becerisi var. Bu golleri çok atar ve bu goller onun Rodrigol adıyla markası olur. Dar alanda geniş alanda, kısa mesfede uzun mesafede, yakından uzaktan her şekilde adam geçen ve gol atabilen Rodrigues, bu sezon her kulvarda yıldız olur.
Rodrigues’in golü ile tavan yapan tempo ve istek, sonraki dakikalarda düşmeye başladı. Düşen tempo aynı zamanda oyunun hakimiyetini de rakibe geçirdi. Bunun sebebi yorgunluk ya da panik değildi. Eren’in beşli Lokomotiv defansı içinde pulverize olması sonucu forvetsiz ve 1 eksik oynanması yetmemiş gibi, hocanın yanlış seçimi sonucu sahaya çıkan ve hep 1 eksik oynatan Belhanda ile ilk yarının son yarım saatini 2 eksikle tamamladı Galatasaray.
İkinci yarıya da baskı yenilerek başlanması ve oyunu kendi sahamızda kabul etmemiz, rakip kadar Donk ve Serdar’ın kendi güvenli alanlarında kalmak istemesi ve takımı geriye çekmeleri sebebiyleydi. Ceza alanı dışında ve çevresinde kısa ve kolay pas yapılmasına izin verilen Lokomotivli oyuncular, Fernandes ile oyunu yönetti.
EREN DERTSAVAR...
Dahası
Galatasaray’ın maç başlangıcı ve ilk çeyrekte baskı kuramaması, oyuna tam olarak hakim olamamasının birkaç sebebi vardı:
1- Orta sahada rakip paylaşımındaki uyumsuzluk ve baskı zamanlamasındaki hata.
2-Ndiaye ve Donk’un oyun başlangıcında ve rakip karşılamada Fernando etkisi yapamamaları sonucu fazla enerji harcanması.
3-Linnes’in tempo olarak tamam ama oyun aklı ve kenar etkisi olarak Mariano’nun sol ayağı kadar bile olmaması.
4-Eren’in takımı rakip alanda tutacak paslara hakim olamaması ve çevresinde oynayan Rodrigues, Sinan, Emre üçlüsüyle bağlantı kuramaması.
Elbette bunları söylerken, Kemal Hoca’nın Galatasaray’ı iyi analizi ve etkili ayakları nasıl dönüştüreceğini biliyor olması da etkiliydi. Temposu düşük ve güçsüz Eren’i etkisiz hale getirmeleri ise hiç zor olmadı.
Ndiaye, topu kullanmaktan çok, kazanan ve çabukluğu ile topu hızlı öne taşıyan adam rolünü unutmamalı.
Emre Akbaba
UĞRUNA bir veya iki turnuva feda edip, geleceğimizi kurtarmak için sabır gösterip, zaman vereceğimiz jenerasyon bu mudur? Eğer bu soruya net bir şekilde evet cevabı veriyorsak, o zaman saha içinde beklentiyi düşürüp, kadro devamlılığı sağlamak ve saha dışı etkenleri iyi yönetmek zorundayız.
Eksiklerimiz çok. Lider oyuncumuz yok, tecrübemiz az, agresif değiliz, sistemimiz yok ve sahada dağınık bir görüntü veriyoruz.
Artılarımız da var... Yetenekliyiz. Genç, dinamik bir ekibiz ve daha iyisini verebilecek ama kapasitesine ulaşamayan oyuncularımız var. Yani çok sey yapabiliriz.