Paylaş
Nereye kadar?
Sözü getireceğim yer; bizim eller.
Binlerce akrabamızın, arkadaşımızın, soydaşımızın olduğu topraklar... Rumeli dünyasının güzellikleri...
Türkiye’nin birçok yerinde, en çok da Ege’de, İzmir’de hasretin, özlemin, zaman zaman dayanışma isteminin diğer adı...
Kosova... Bizim eller... Canımız, kanımız olan topraklar...
Ve Kosova bir yıldır bağımsız.
Birçok insanda, “aaa, gerçekten öyle” değerlendirmesi... Ya da “Bir yıl geçti mi? Zaman nasıl da akıp geçiyor” nidası!
Evet, zorlu bağımsızlık sürecinin üzerinden bir yıl geçti.
Ne acılar, ne sancılar...
Kan, kayıp, gözyaşı... Fakirlik, çaresizlik, yalnızlık...
Ama... Her şeye rağmen “özgür olma”... Bir bayrak altında millet olma onuru... Bu onura ulaşma...
İşsizlik oranının büyüdüğü, asgari ücretin 300 dolarlar düzeyinde seyrettiği bir ülke... Bir sürü sıkıntı...
AB; IMF ve Dünya Bankası’ndan yardım alma çabaları...
Konulan engeller... Kosova insanına dayatmalar, haksızlıklar...
Ama... Bağımsız bir Kosova...
Geçenlerde dostlarımla söyleştim; bağımsızlık sürecini... Yaşananları...
O topraklardan yükselen “Türkiye sevgisi” dolu mesajları...
“Türkiye ile işbirliğine ihtiyacımız var. Özellikle eğitim ve ticaret alanında. Türk askerinin katkılarını unutamayız. Bize kol kanat gerişini. Ancak ekonomik alanda Türkiye’nin açacağı kapılar Avrupa’nın bu stratejik ülkesinden dünyaya da ciddi bir açılım olabilir...”.
Ama... Nerdeee? Bizim daha önemli işlerimiz var!
Kosova bağımsız, Kosova’nın bağımsızlığının yanındayız, ama...
Bu adımı geliştiremedik.
Bunu sadece devlet ilgisi olarak da algılamamak gerek.
İş dünyasının, eli para tutmuş Balkan göçmenlerinin, Kosovalıların dayanışması ne noktada?
Yeterli mi? Daha iyi düzeye taşınamaz mı? Geliştirilemez mi?
Türkiye bu anlamda itici bir rol üstlenemez mi? Bazı önemli güç odakları harekete geçirilemez mi? Bu konuda birtakım güçlü insanlar öne çıkamaz mı? Daha birçok soru...
Birinci yılında Kosova’nın bağımsızlığı güzel... Anlamlı... Değerli...
Ama... O bağımsızlığı taçlandırmak anlamında, bağımsızlığı ulu önder Atatürk’ün de ifade ettiği üzere “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılamazlarsa kazanılan zaferler yaşayamaz, kısa zamanda söner” sözündeki gibi güçlendirmek anlamında başarılı mıyız?
Maalesef değil. Oysa bu bir görev. Bu dayanışma bir “ülkü”.
O insanlarla güç birliği bir “sevda”.
Sevdanın da ötesinde tarihten gelen bir sorumluluk... Bir görev... Bir ödev... Bunu da yapmalıyız...
Ülke çapında sivil toplumun da, iş dünyasının da, odaların da bağımsızlığının birinci yılını kutlayan Kosova’ya ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda ciddi olarak el uzatma zamanı...
Bu yapılabilir. Bu yapılmalı.
Ve görülecek ki; o zaman sadece Kosova gelişmeyecek, büyümeyecek, güçlenmeyecek, dünyada da Türkiye’nin itibarı çok farklı bir konuma gelecek.
Bunun için temel görev; dayanışma.
Ege’de, İzmir’de bu ruh da, bu heyecan da vardır aslında...
Paylaş