25 Şubat 2007
Karşıyaka Belediyesi yıllardır güzel bir çalışma gerçekleştiriyor: İnsan Hakları Ödülü. Artık kurumsallaştı. Bu konuda ilk ve tek.
İnsana verilen değerin taçlanması.
Geçenlerde 2007 yılı ödülü de açıklandı.
Bu yıl İnsan Hakları Ödülü "Aile İçi Şiddete Son" kampanyasına verildi.
Hürriyet, İstanbul Valiliği ve CNN Türk’ün birlikte gerçekleştirdikleri bir proje.
Rakamlar şaşırtıcı: Hemen her evde şiddet var.
Bazen kaba kuvvet yoluyla, bazen taciz, bazen hakaret.
Elle, ayakla, dille! Ne acı!
Maalesef her 3 evden birinden şiddet sesi geliyor!
Evet bu çağda! Evet günümüzde!
Ve şiddetin mağdurları genelde çocuklar ve kadınlar.
Bu yüzden önemli bu yılki ödül.
Karşıyaka Belediyesi’nin kararı geleceğe yönelik de bir umut ışığı!
Dikkat çekmek! Kamuoyu duyarlılığını arttırmak!
Ve elbette bu şiddeti azaltmak.
Uzun vadede gündemden çıkarmak!
İzmir Barosu’nun bu konuda güzel bir araştırması var.
Amaç; şiddetin nedenlerini belirlemek ve böylece azaltılması için daha etkili ve akılcı mücadele etmek. Dedim ya, kadınlar mağdur. Çoğu işsiz. Eğitimi yetersiz.
Koca eline, koca gözüne bakıyorlar. Ve temel nedenlerden biri göç.
Bir türlü engellenemeyen sosyal hastalık.
Göçle gelen kadınlar özellikle ekonomik sorunlar nedeniyle şiddetin tam merkezinde.
Dayak, küfür, aşağılama, hakaret. Her türü.
Şiddet mağduru kadınların neredeyse yüzde 70’i göçle gelenler.
Uzak topraklardan, ana baba ocağından kopup gelenler.
Çaresizlik, işsizlik, parasızlık, sağlıksızlık. Daha birçok sorun.
İşte bunların da irdelenmesi zamanı.
Gözlerdeki at gözlüklerinin çıkarılması.
Onun için önemli bu yıl ki ödül: Aile İçi Şiddete Son.
Bu gerçek yüzümüze çarptıkça bir şeyleri deneriz belki.
Soruna odaklanırız, çözüm için çaba gösteririz.
Yoksa... Yoksa toplumun aydınlık bir geleceğe koştuğu söylenebilir mi?
Analarımızın, bacılarımızın böyle hor görüldüğü bir düzende...
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2007
İKİ yılını doldurdu. Genç bir borsa, ama atılım içinde. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, geçenlerde "piyasadaki riskler"e değinmese, belki de bu kadar çok gündeme gelmeyecekti.
Ama... Başkan adresi gösterdi; Vadeli işlemler borsası.
Yani... Risklere karşı önemli bir yatırım merkezi.
Böylelikle gözler çevrildi, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’na.
2005 Şubat’ından bu yana iki yıl geçmiş.
Uzun yıllara dayanan bir çalışma ürünü.
Bir sürü sorun, gecikme. Ama önemli olan mutlu son.
Pek bilinmedik, alışık olunmadık bir Borsa.
Ama dünyadaki örnekleri ciddi başarı merkezleri.
Bizde ayakları üzerinde durmaya çalışan bir bebek.
O bebek büyüyor, serpiliyor. Rakamlar ortada.
Kurulduğunda ayda 15-20 milyon YTL olan işlem hacmi bugün 3 milyar YTL’yi aşmış durumda.
YaniÖ Önemli bir gelişme.
Bu kadar mı? Değil... Göstergeler 2007 yılı içinde aylık 5 milyar YTL işlem hacminin elde edileceğine işaret ediyor.
İzmir’de temelleri atılan bir çalışmanın olumlu meyveleri.
Hani İzmir’le ilgili "felaket senaryoları" yazanlar var ya!
Oysa önemli olan gerçekleri görmek.
Başarısızlıklar tamam daÖ Başarıları da alkışlamak!
Sorun neyse; üzerine gitmek. Çözmeye çalışmak.
İzmir’de, Ege’de istenen bu.
Devlet ve özel sektörün elele vermesi. Yerel yönetimlerin "ön açan", "umut veren ve hedef çizen" bir konumda olması.
Sivil inisiyatifin toplumsal dinamiği harekete geçirmesi, bölgeye ve ülkeye sahip çıkması... Tabi elbette yabancı yatırım için "öcü" değil, "sevecen" tavır takınmasıÖ
YaniÖ Hep "tu kaka" yerine, "neden olmasın" yaklaşımı.
İşte Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın geldiği nokta ortada.
Rakamlar yalan söylemez ki. Gelişme ve büyüme açık.
Yeter ki, görmek isteyelim.
Özel sektörün dış borçları malum.
Açık pozisyon taşıyan firmalar döviz kurlarındaki ani dalgalanmalardan etkilenebilecek.
Bu da ciddi bir risk demek. Onun için Merkez Bankası’nın işareti; Vadeli İşlemler Borsası oldu. Amaç; kur riskinden korunmak.
VOB’ta yeni gelişmeler olacak.
Örneğin; hisse senetlerine dayalı vadeli işlem sözleşmelerinin borsaya kote edilmesi.
Bu önemli bir gelişme. VOB’un işlem hacminde de yeni bir sıçrama demek. Ya sonrası?
Elbette şirketlerin VOB ilgisi. Ve onunla birlikte yabancı yatırımcı.
Bunlar önemli gelişmeler. Tuğrul Yemişçi’nin, Hamdi Bağcı’nın katkısı büyük.
Yeter ki; doğru okuyalım. Doğru yürüyelim.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2007
14 Şubat sevgililer günü. Seven insanların buluşması. Duygunun, yakınlaşmanın, özlemin filizlenmesi, çiçek açması.<br><br>14 Şubat bir liman. Hataların itirafı, sevginin haykırılması..
Bir yürek fırtınası, delilik, coşku.
Heyecan, arzu, telaş...
Sevginin bayrağının yeniden göndere çekilmesi.
Her şeye inat.
Şiddete, kin ve gareze, hırsa, hırsızlığa, haksızlığa...
Ve 14 Şubat’ta İzmir’de bir farklı heyecan.
Sevginin en farklı dillenmesi.
"Sevginin gerçek sesi"nden tüm dünyaya mesaj.
Bir "minik serçe" yüreğinden 4 günlük, son sardunya tazeliğinde... Ya da bir ömür sarıp sarmalanılacak sevgi buketi...
Sevgi ile, sevgiliyle kucaklaşma...
Belki bir kez daha... Belki yeniden...
Belki "yakılan gemileri" tamir... Belki "kışın sonundaki bahara" sarılmak...
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!
Sezen Aksu ile "Sevgililer Günü".
Hem de O’nun doğduğu, serpilip geliştiği kentte...
İşte bu 14 Şubat’ta o keyif.
Gerçek bir sanatçı ile...
Sevgiyi, özlemi en iyi dile getiren kadınla...
En buğulu, en coşkun sesle...
Sadece hayallerde değil, gerçekte de en güzel kadınla buluşma...
Kendisi minik serçe... Ama, yüreği bir dev...
Sevginin, umudun, heyecanın sözcüsü.
"Kara günler"in ak güvercini...
Sözcüklerin bittiği yerde imdada yetişen bir "dost".
Sezen Aksu...
"Allahım Allahım, ateşlere yürüyorum / Allahım acı ile, aşk ile büyüyorum"...
Ses yayılıyor, ardından sevgi.
"Allahım Allahım Sezen’le büyüyorum."
İyi ki... O’nunla büyüyorum.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2007
Hrant Dink cinayetinin Türkiye’yi getirdiği nokta ortada. Kimlerin ekmeğine yağ sürüldüğü..
Kimlerin avuçlarını ovuşturduğu..
Aslında Türkiye’ye sıkılan kurşunlar herkesi yaraladı.
Birçok yerde tepkiler oluştu. Eylemler, gösteriler, protestolar..
Teselli; katilin bulunması.
Beklenen; perde arkasının da çözülmesi.
İzmir’de de protestolar oldu, hain saldırıya tepkiler gösterildi.
Türkiye’nin renkleri olarak kabul ettiğimiz Ermeni kökenli yurttaşlarımızın mutlu bir şekilde yaşadıkları bir kent; İzmir.
Sorunsuz, sancısız.. Üstelik katılım, paylaşım ve sevgi içinde.
Dedim ya, ülkemizin renkleri bu insanlar.
Bu topraklarda doğmuş, büyümüş, eğitim almış, askerlik yapmış, iş kurmuş, istihdam yaratmış, vergi vermiş...
Acıyı, sevinci yaşamış, paylaşmış.
Ve ülkeye büyük ihanet; bir ölüm.
Hep "Ben bu toprakların insanıyım" diyen bir gazetecinin hunharca, kalleşçe katli.
Farklı bir fotoğraf getirmek istiyorum size.
Bu acı olayı bir parça da olsa hafifletmek adına.
İzmir bir renkler coğrafyası.
Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler...
İşte bu renklerden Yahudi kökenli yurttaşlarımızın ortaya koydukları bir çalışma.
Bir kitap, bir yemek kitabı. Alınteri, emek ürünü.
Sevgi, paylaşım, dayanışmanın önümüze getirdiği bir güzellik.
Batı Anadolu’nun zengin yeme içme kültürünün önemli bir parçası olan İzmir Yahudilerinin yarattığı Sefarad Mutfağı...
Geleneksel tüm mutfakların yaşadığı bir tehlike; ayaküstü atıştırma.
Sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşümler... Sorunlar...
Bunlara karşın bir güzellik; Sefarad Mutfağı...
İzmirli 6 Musevi yürekli hanım, Ester Antebi, Sara Enriquez, Lina Eskinazi, Nüket Franco, Ora K. Gürkan, V. Jinet Sidi Sarfati elele vererek annelerinden, anneannelerinden ve yakın çevrelerinden derledikleri 100 yemek tarifini bir kitapta bir araya getirdiler.
"Kaybolan ve Yaşayan 100 Tarifiyle İzmir Sefarad Mutfağı" adlı kitap büyük beğeni topladı.
Kitaptaki yemekler tek tek pişirilip denenmiş.
Yaşanılan kentin kültürü ile yoğrulup tatlanmış yemekler...
İçinde birçok kültürü barındıran imbat kokulu güzel İzmir’e bir armağan.
Hrant Dink olayı ile anımsadığımız bir renkler senfonisi.
Bir güzellikler senfonisi.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2007
Hemen yanıbaşımızdaki insanlar Onlar.<br><br>Komşularımız, akrabalarımız. Yürekleri sevgi, beyinleri yaşadıkları topraklarla ilgili heyecan dolu.
Çalışkanlıkları, iş bilirlikleri dillere destan.
Sevgi, dayanışma ve paylaşım üçgeni; yaşam felsefeleri.
Acıyı bal eylemişler yıllarca.
Koparılan zincirlerden özgürlüğe, barışa koşmuşlar "çocuk gülümsemesi" gibi.
Bugün Türkiye’nin temel harcı Onlar.
Mübadiller, göçmenler, soydaşlar.
İlk nesil büyük acılar çekti. Büyük sıkıntılar.
Ayakta kalma mücadelesi verdi her şeye karşın.
Ya ikinci nesil? Onlar acı dolu hikayelerle büyüdü.
Özlem türküleri ile umuda açılan pencerelerde.
Ve uzun bir uyum süreci. Ama hep çalıştılar. Hep bir kap sıcak çorba, hep bir küçücük sığınılacak mekan.
Hep azla yetinme. "Azıcık aşım, kaygısız başım".
Hoşgörü, sağduyu.
3. nesil daha şanslı elbette.
Onları bekleyen aydınlık bir gelecek.
Ama..Yüreklerde hep aynı sevgi, aynı heyecan.
Kalplerde çarpan Türk bayrağının alı, beyazı.
Canlarımız Onlar.
Büyük çilelerin, mücadelelerin insanları.
Şiirlere, şarkılara, hikaye ve romanlara konu oldular.
Tiyatroda, sinemada yaşadık Onların bitmeyen dramlarını.
Bir kitap yine eskilere götürdü beni.
Çok eskilere. Çok uzaklara..
"Yakınımızdaki uzaklar"a..Rumeli’ye.
Nice heyecanların, arayışların Vardar Ovası’na..
"Vardar Ovası, Vardar Ovası..Kazanamadım başlık parası.."..
Kara kaşlarda parlayan umut..
"Alişimin kaşları kara.."..
Osman Paşa destanı. Mücadele, özgürlük..
"Tuna nehri akmam diyor.."..
Daha nice haykırışlar, seslenişler..
Yılmaz Gürbüz.. Bir dost yürek. İzmir’de avukat.
Aynı zamanda araştırmacı ve yazar...
Gürbüz, tam 10 yıldır Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde ülkeler arasındaki zorunlu değişim sırasında insanların yaşadığı dramları araştırdı.
Dile kolay.
Yüzlerce kişi ile görüştü, binlerce sayfa belge taradı.
Ve ortaya 750 sayfalık bir kitap çıktı.
Adı "Mübadiller’’
(Devamı yarın)
Yazının Devamını Oku 6 Ocak 2007
EXPO açılım arayan İzmir için önemli bir şans. Bazı zincirlerin kırılması demek.
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2006
Yılbaşı ve Bayram. Yani bir tatil olanağı. <br><br>Böyle olunca da turizm olgusu hemen gündemde öne çıkıveriyor. Turistik otel yöneticileri en cazip seçeneklerle turizm pastasından en iyi payı alma çabasında.
Turizmin kış penceresi. Ama.. Sayılı günler çabuk geçiyor. Bu da unutulmamalı.
Yani önümüzde uzun bir yaz var.
Ve yaz için de büyük beklentiler. Malum geçen yıl turizmde büyük sıkıntılar yaşandı. "Turizmcinin yüzü gülmedi" desek yeri.
Bir yandan yeni yatırımlar var.
Bir yandan da "satılık turistik tesis" ilanları.
Sancılı turizm akılcı bir fiyat politikası ve tutarlı bir devlet politikası olmadığı için kalite kantarında sarsılıyor!
Yani. Kalitesizlik ve artan şikayetler 2007 turizminin en ciddi sancısı.
İş işten geçti mi? Bence hayır.
Türkiye’de hem döviz gelirleri, hem katma değer, hem de istihdam açısından önemli bir şansımız olan turizm için tüm olanaklarımızı seferber etmek zorundayız.
Top devlette. Yani hükümette.
2007 yılında etkin bir tanıtım, turizm fuarlarında akılcı ve doğru kampanyalar, sivil toplumun kültür ve sanatın olumlu desteğinin yansıtılması.
Bunlar yapılırsa, sancı ortadan kaldırılabilir. Ya da. Büyüyecek bir kanayan yaraya merhem basılmış olur.
Turizm bizim olmazsa olmazımız.
Bu konuda kumar oynama şansımız yok.
Hafta boyunca konuştuğum tüm turizmciler "aman dikkat" diyor Ve katkı bekliyor. Bu sese kulak vermek lazım.
Yazının Devamını Oku