Yetti!

EVET, yeter ve yetti! “Ergenekon” şaibesi altında önceki gün gerçekleştirilen gayr-ı meşru baskın ve gözaltılar bardağı taşıran son damla oldu!

Haberin Devamı

Bardak ne kelime; hatta sürahi, şişe, leğen bile ne kelime, artık damacana dahi taştı.
O halde, tekrar yeter ve yetti!

YETTİ, zira operasyonun kitabına uydurulmuş bir “yasallık” (!) çerçevesinde düzenlenmiş olması yukarı gayr-ı meşruluğu değiştirmedi. Değiştiremez de!
Zira “kanuniyet” bir şeydir, “meşruiyet” ise bambaşka bir şeydir.
Birincisi hukuki ve adlidir. Yani maddidir. Zamanda ve mekânda değişkendir.
İkincisi ise vicdani ve ahlâkidir. Manevidir. İnsan “insanî insan” oldukça da ebedidir.
Oysa o ahlâktan ve o vicdandan biraz nasiplenmiş her “insanî insan” ülke tarihine bir “utanç Perşembesi” olarak geçecek olan 3 Mart takviminin yaprağını koparıp atacaktır.     

ÖYLE, zira bizzat “derin devlet” şemasını şeffaf kılmak uğraşı veren bir Ahmet Şık veya bir Nedim Şener’in sırf adlarının bile “Ergenekon”la birlikte telaffuz edilmesi zuldür!
Onların isminin “derin devleti”i yargılamak iddiasıyla ortaya çıkan bir davayla ilişkilendirilmeye çalışılması akıl sır alacak şey değildir. Havsalaya sığmayacak kadar abestir!
Kaldı ki, “delidir, ne yapsa yeridir” diye zaten gülüp geçilen şarlatan şaklaban dâhil, gözaltına alınanlar muhalif kimlikleriyle bilinen gazeteciler yahut diğer meslek mensuplarıdır.
Oysa hiçbir muhalif kimlik hiç kimseyi “a priori” suçlu ve zanlı kılmaz!
Bu tür “şüphelenmeler”(!) ve “pirelenmeler”(!) ancak polis devletlerine özgüdür!

Haberin Devamı

İMDİİ, hal böyleyken bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur?
Yoksa, zaten onun ipliğini pazara çıkartmak iddiasından yola çıkmış bir “Ergenekon” davasında özü oluşturan eski “derin devlet”in yerini şimdi de bir “kuyu devlet” mi aldı?
Yoksa iddia edildiği gibi, köhnesinden kalan mevziler bu defa da hem intikam peşinde koşan, hem gözdağı veren başka bir zapti ve adli mekanizma tarafından mı ele geçirildi?
Eğer gerçekten de böyle bir olgu varsa, özgürlükçüler açısından tercih yoktur!
“Derin devlet”le “kuyu devlet” arasında seçim söz konusu değildir ve olmayacaktır!
Türkiye kırk satır mı, kırk katır mı ikilemlerine boyun eğen çaresizliği artık aşmıştır.

Haberin Devamı

TÜM bunlar karşısında son bir şık olarak da yeni komplo teorisi kurmak kalıyor.
Şöyle ki, sanki her şeye kadir meçhul bir el “Ergenekon” davasını manipüle ediyor.
Söz konusu davanın Türkiye tarihindeki hayati önemini dumura uğratmak ve bu önemi en baştan beri vurgulamış olanları “yalancı çıkartmak” için hin bir kumpas uyguluyor.
Yani yukarıdaki gizli el bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor. Cürümleri göz çıkartan gerçek faillerle, bazıları melun hayal kurmuş olsa bile kuvveden fiile geçmeyerek hukuki suç işlememiş ve toplumda da belirli bir isim edinmiş olan “zanlılar”ı kasten aynı kaba koyuyor.
Böylelikle ilkin, zaten kaosa dönüşen Silivri yargılamasını fiyaskoyla noktalandırmak ve o gerçek failler dâhil eski statükonun “derin devletini” toptan aklatmak amacını güdüyor.
Sonra da çok haklı olarak yargının hükümete güdümlü olduğu kanaati kamuoyunda yerleşiklik kazanacağından, iktidarı bu cihetten itibarsızlaştırmak stratejisini hayata geçiriyor.

Haberin Devamı

NE olursa olsun, ister yeni bir “kuyu devlet” intikam ve gözdağı peşinde koşsun; isterse de gizli bir el “Ergenekon”u tavsatmak ve aklatmak için kumpas kursun, artık yetti!
Vicdanen ve ahlâken yetti ki hiçbir yasa, hiçbir savcı ve hiçbir yargı bu manevi ve insani hükümden daha meşru değildir ve olamaz!

Yazarın Tüm Yazıları