Paylaş
O da bitti. Fakat salon yine ayaklandı. Yine şahlandı. Yine arşa kalktı.
İkinci bis dayattı ki, bu defa Cem Bey döndü. Brahms’çı Macar notalarını uçurdu.
Fakat yine bitti. Ancak dinleyici tezahüratının biteceği yok!
Ayaklananların gideceği, şahlananların oturacağı, alkışlayanların da duracağı yok!
HALBUKİ artık gidin, oturun ve durun! Sakinleşin! Rica ederim, sükûnet bulun!
Yoksa sizler çocuklarımızın repertuarını sınırsız mı sanıyorsunuz?
Yoksa her birini daha şimdiden üstâd-ı azam kategorisinde mi addediyorsunuz?
Kabul, Beethoven’ın “Egmont Uvertürü” bir; Ulvi Cemal’in “Keman Konçertosu” iki; Haçaturyan’ın diğer “Keman Konçertosu” üç ve Bizet’in “Arlezyen”i dört, bunlar zaten programda yer aldığı için gençlerimiz mükemmelin de üstünde performans sergilediler.
Belli, Nvart Andreasyan ve Cem Mansur Türkiyeli ve Ermenistanlı dâhi adaylarını birkaç hafta içinde öyle uyumlu bir prova kampına sokmuşlar ki, atmışbeş çiçeği burnunda müzisyen yukarıdaki eserleri değme orkestralara taş çıkartacak bir armoniyle icra etti.
Tamam ama ey dinleyiciler yine de biraz insaf eyleyin ve biraz müsaade buyurun!
ÖYLE, çünkü ne malûm üçüncü, dördüncü, hatta siz bu tezahürata devam ettiğiniz takdirde belki de bir beşinci bis parçasının ortak repertuvarda yer aldığı?
Partisyon ezberlemeyi; hadi ezberlerinde olduğunu varsaysak bile o yaylıları, o nefeslileri, o vurguluları bir çırpıda yekpareleştirebilmeyi çocuk oyuncağı mı sandınız?
Üstelik son tahlilde hepsi de gerçekten çocuklar!
İşte onyediden başlıyorlar ve en kabadayısı da yirmiikide istop ediyorlar.
Erkin’in “Konçerto”sunda solo kemanla efsunladı diye Hande Küden’in tevellüt tarihini unuttunuz mu? Hatırlatırım, 1992 Adana doğumlu kızımız henüz onsekiz yaşındadır
Veya Büyük Haçaturyan’ın yine “Konçertosu”nda ve yine solo kemanla büyüledi diye, Erevan’lı oğlumuz Hrayr Karapetyan’ın daha ondokuzu sürdüğünü fark etmediniz mi?
ZATEN diğerlerine de bakın. Kabul, kim Türktür, kim Haydır tabii ki bilemezsiniz.
Ali’yle Arsen’i ve Satenik’le Selin’i ayıracak göz beri gelsin. Veya Nazilere katılsın.
Kaldı ki pek mi önemli? Müziğin evrenselliğinde Ermeniliğin ve Türklüğün kıymet-i harbiyesi ne yazar? Harutyun’un flüt notaları Gizem’inkinden kaç sınır boyu öteye düşer?
Ama yine de şunların gençliklerine baksanıza! Üçüncü viyolonseldeki toy delikanlının bıyıkları daha terlememiş. Trompetteki hanım kızın boyu da bulûğ çağınınkini aşmamış.
Dolayısıyla ey seyirciler, “Türkiye – Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası”nın 16 Temmuz 2010 Cuma gecesi İstanbul CRY Salonu’nda ve Nvart Andreasyan ve Cem Mansur yönetiminde verdiği onikinci konserde biraz insaflı davranın ve tekrar tekrar bis diye tutturmayı bırakıp, artık paşa paşa evinizin yoluna revan olun!
ŞİMDİ bunları yazıyorum ama inanmayın. Cuma gecesi en başta ben “bis” çektim.
Bu devasa dostluk, kardeşlik ve musikişinaslık inisiyatifine öncülük ettikleri için iki büyük şef, Andreasyan ve Mansur’a; girişimin gerçekleşmesinde yine öncü rol alan Osman Kavala’ya ve tabiatıyla, Türkiyeli ve Ermenistanlı atmışbeş genç müzisyen evladımıza “bis” diye haykırmaktan gırtlak tellerim tahriş oldu ki, akordunu yine aynı orkestrada yaptırtacağım.
Paylaş