Paylaş
Bu takdirde de anneme döner ve “Atina’yı bir ara, Koço’nun şekeri inmiş mi” derdi
Pederimin can yoldaşı ve iş ortağı olan o Koço Amcam ki karısı Marika Teyze, kızı Eleniçâ Abla ve oğlu Hristaki’yle beraber atmışlı yıllar nihayetinde Yunanistan’a göçmüştü.
Tabii lâfın gelişi göçmüştü diyorum. Ortada öyle gönüllü bir hicret falan yoktu.
Önce 6–7 Eylül 1955 pogromu, sonra “kara papaz” kampanyası, ardından da Rum mallarını gaspeden 1964 Kararnamesi falan, elinde büyüdüğüm familya da tıpkı Panayot, tıpkı Kosta Usta yahut da tıpkı Terzi Vito gibi öz be öz ülkesini terketmek zorunda kalmıştı.
* * *
BU olay hep “hümanite enternasyonal” sözünü dil pelesengi etmiş babamı çökertti.
Gırtlağına kadar borçlanarak ve “ganimete konan namerttir” diyerek ortağının hisselerini gerçek değerinin bile üstünde aldı ama yukarıdaki 6–7 Eylül’de kılına halel gelmesin diye evinde nöbet tuttuğu kan kardeşinden ayrılmak onu sonsuz acılara garketti.
Türk – Müslüman kimlik taşıdığından, yani hâkim çoğunluğu dâhil olduğundan bilinçaltı bir azap duygusuyla çalkalandı. Sanki bizzat kendisi sorumluymuş zehabına kapıldı.
Zaten felç öncesi Atina’ya giderek gördüğü Koço Amcamın ölümünü de öğrenemedi.
Daha da kötüleşmemesi için vefatı gizleyen annem “Sen uyurken aradı. Paskalyada sana ‘kalimera’ demeye gelecekmiş” diye geçiştirirdi. Babam çok sevinir, sonra da unuturdu.
İkisinin de mekânı cennet olsun, pederim can yoldaşının öldüğünü dahi bilmeden öldü.
* * *
ŞİMDİ kendi kendime şöyle diyorum: Eğer babam ve Koço Amcam bugünleri yaşamış olsalardı yukarıdaki cennete gitmek için belki de bu kadar aceleci davranmazlardı.
Zira geçen hafta alınan kararla
gayr-ı Müslim vakıfları tekrar kendilerine
iade edildi.
Yeni bir “ahlâk devrimi” daha gerçekleştiren AK Parti hükümeti devlet tarafından hayasızca gaspedilmiş varlıkları bir lütuf olarak değil bir hak olarak öz sahiplerine geri verdi.
Artı, dünkü “Hürriyet” de şunu manşete çekmişti: Yine ahlâki bir kararla Türkiye’de yaşayan Ermenistanlı çocukların Ermeni okullarında öğrenim görmesi onaylanmış.
Üstelik diğer çarpıcı gelişmeleri de kim inkâr edilebilir?
Diplomat sınavları için azınlık mensuplarına özel çağrı yapmaktan, Basın İlan Kurumu’nun ekalliyet gazetelerine resmi ilân vermek kararı almasına dek, şu “İslamcı” (!) denilen iktidar aslında hiçbir “laikçi” hükümetin yapmadığı ölçüde İslam olmayan yurttaşlarını da sahipleniyor.
Yani Koço Amcamı Atina sürgünde ölüme gönderen zihniyet artık can çekişiyor.
Dolayısıyla da can yoldaşının acısından babama nüzul inmesi için bir neden kalmıyor.
* * *
İMDİİ, AB uyum yasalarını falan bir kenara bırakalım. Şu kesin ki iktidarın gayr-ı Müslim azınlıklara karşı böylesine âdil ve hakkaniyetçi davranması hem AK Parti’nin sivil demokrasi hedefini benimsemesinden, hem de yukarıdaki İslam faktöründen kaynaklanıyor.
Buradaki İslam kelimesini mümkün mertebe geniş çerçevede kullandım.
Yani ilkin “cizye”den bağımsız düşünülmemiş olsa bile bir yandan Müslümanlığın “kitap dini” mensuplarına duyduğu hürmeti, diğer yandan da son tahlilde yine bir Müslüman İmparatorluk olan Osmanlı devletinin “çok milletlilik” kültür ve geleneğini kastediyorum.
Ve işte bu kültürü ve bu geleneği sahiplendiği içindir ki mevcut hükümet Muhammedî kimlik taşımayan yurttaşlarını da “laik”(!) iktidarla kıyaslanamayacak oranda eşit kılıyor.
Hatta belki insanî unsur da devreye giriyor. Yani Başbakan Erdoğan’ın Kasımpaşa yıllarında çok dinli–çok kültürlü son mahalleyi yaşamış olması ciddi bir dinamik oluşturuyor.
Her halükarda da bin müjde, Türkiye artık Koço Amcamı Atina sürgünü acısında, babamı da can yoldaşı kederinde ölüme göndermeyecek evrensel bir rotayı tutturuyor.
Paylaş