Merhaba Güzin Abla, çocukluk aşkımın evlilik teklifini, maddi zorluklar nedeniyle reddetmiştim. Bir sene sonra pişman olup aradığımda bana cevap vermedi. Aradan bir sene daha geçti ve bir başkasıyla evlendiğini duydum. Ancak evlendiği kadın dolandırıcı çıktı. Evlendikten 3 gün sonra altınları alıp kaçmış. Tabii anında boşandılar.
Çocukluk aşkım 5 sene sonra bana geri döndü. “Biz artık kavuşmalıyız, bizi başkaları ayırdı” dedi. Ben onu unutamamıştım zaten. O da unutamamış beni. Onu hâlâ çok seviyorum, o da beni çok seviyor. O yüzden önce biraz bekledik sonunda da nişanlandık...
1 senedir nişanlıyız. Fakat hâlâ ben evlendiğini kabullenemiyorum. Yani bu yaptığını nasıl unutacağım diye Allah’a soruyorum. Bunalımdayım... Siz bu konuda ne diyorsunuz Güzin Ablacım? Bu arada onun halasıyla benim dayım evli. O yüzden aslında çocukluğumuzdan beri tanışıyoruz. 6 yaşındayken âşık olmuştuk birbirimize.
Kendi kendime ‘beni sevseydi evlenmezdi’ diyorum. Evlendiği kadınla yaptıkları aklıma geliyor. Onun da elini tuttu, ona da güzel sözler söyledi, ona sarıldı diye kahroluyorum. Ancak o da bana evlenme teklifi ettiği zaman onu reddettiğim için “beni sen başkalarına ittin” diyor. Ayrıca bana geri döndüğünde de “beni reddettiğinde yıkıldım” demişti.
Ona da hak veriyorum ama bütün bunları unutabilecek miyim? Ne olur bana bir akıl ver Güzin Ablam, çok perişanım.
◊ Rumuz: Sevdiğim nişanlım
YANIT
Sevgili kızım, adam haklı, sana güzel güzel evlenme teklif etmiş, birbirinizi çocuk yaştan beri seviyormuşsunuz. Buna güvenerek seninle evlenmeye hazırlanıyormuş. Sana evlenelim derken, çok doğal olarak da senden “evet” demeni bekliyormuş.
Merhaba Güzin Abla, ben 26 yaşında, acil serviste çalışan genç bir doktorum. Instagram’da biriyle tanıştım. Aslında pek de kriterlerime uygun biri değildi, önce etkilenmedim ama ona zaman verip biraz tanımak istedim.
Kendisi benden 1 yaş büyük bir öğretmen. İlk başlarda her şey güzeldi, çabalıyor ve beni iyi anlıyordu. Nöbetim olduğunda hastaneye geliyor, bana yemek, tatlı ve kahve getiriyordu. Anlayışlı ve sevgi dolu yaklaşıyordu. Ben de iş stresimi, hayat telaşını onunla konuşarak unutuyordum.
Ancak sonradan kavgalar kendini göstermeye başladı. Nöbetlerde yoğunluktan onu pek arayıp mesaj atamıyordum. Bu duruma çok öfkeleniyordu. Nöbetten çıkıp eve gelince uyuyakalıyordum. 50 kere arıyordu ve uyanıp açmayınca kızıyordu.
Ailem onunla görüşmeme pek sıcak bakmıyordu, mesleki farklılıktan dolayı. Güven konusunda da problemleri vardı.
Nöbetlerimde erkek doktor olduğunda onlarla muhabbet ettiğim zaman morali bozuluyordu. İlişkimizde hep benim hatalı olduğumu söyleyip bir şeylere sinirlenince beni engelliyordu.
Ben de başka numaralardan ona ulaşmaya ve özür dilemeye çalışıyordum.
Güven konusunda problemleri olduğu için benden sürekli bir şeyleri görüntülü kanıtlamamı bekliyordu, sözlerime inanmıyordu.
Ben emekli bir eğitimciyim. Soğuk bir akşamüstünde, iki oğlum beklenmedik bir şekilde beni ziyarete geldi. Biri doktor, diğeri mühendis. İkisi de zeki, başarılı, kariyerlerinde tanınmış insanlar.
Hayatımın aşkını, sevgili eşimi kaybedeli henüz bir hafta bile olmadı. O gitti... Ve onunla birlikte içimdeki en kıymetli parça da. Hâlâ başım dönüyor bu yoklukla, içim boş, sanki hayatın anlamı ayaklarımın altından kayıp gitmiş gibi.
Mütevazı evimin sade salonunda, masanın etrafında oturuyoruz. Konuşma geleceğim üzerine açılıyor. İçimi soğuk bir ürperti kaplıyor. Çok geçmeden konuya geliyorlar: Benim için bir huzurevinde yaşamanın daha iyi olacağını düşünüyorlar.
Şöyle bir doğruluyorum yerimde. Yalnızlıktan ya da yaşlılıktan korkmadığımı anlatmaya çalışıyorum. Ama oğullarım ısrar ediyorlar. O sahte şefkat tonu... Deniz kenarındaki geniş dairenin artık bana uygun olmadığını söylüyorlar. Günlerinin ne kadar yoğun olduğunu anlatıyorlar. Eşlerinin meşguliyetini, torunlarımın derslerini… Zamanları yokmuş. Hayatları çok yoğunmuş. Yine de zayıf bir umutla öneriyorum: “Belki evde bir yardımcı tutarız, birlikte karşılarız masrafları...”
Ama oğullarım mesleklerinin ciddiyetiyle açıklıyorlar: “Günde en az iki kişi olmalı. Üstelik hepsi sigortalı…” Böyle bir şey, bu kriz ortamında, artık lüksmüş. Mümkün değilmiş. İkna olmamaya çalışıyorum. Ama sonunda başka bir öneri geliyor: “Evi satalım baba...”
Elden çıkarsa, huzurevi masrafları karşılanırmış. Herkes için kolay olurmuş. Onlar için de... Ve güya benim için de...
Sonunda kabul ediyorum. İkna olduğumdan değil, yorulduğumdan. Artık bu kadar nankörlükle, bu kadar soğuklukla mücadele edecek gücüm kalmadı. Sessizim. Tüm bir ömrün fedakârlıklarını, ödenen okul taksitlerini, onlar için iptal edilen tatilleri, onları okutmak için alınmayan arabayı hatırlatmıyorum. Neden hatırlatayım ki artık?
Sevgili Güzin Abla, biz üç kardeşiz. İki erkek ve bir kız... Annem ve babam 27 yıllık evliler. Ancak bizim evde kavgalar, tartışmalar hatta vurup kırmalar hiç eksik olmadı. Annemin gözünden yaş da eksilmedi.
Çocukluğumuzdan beri babamın hovardalığı ve kumar tutkusu bizi perişan etti. Annemle babamın arası benim ve ağabeyimin dayatmamızla düzelir gibi oldu. Ancak kısa sürede tekrar eski günlere döndük.
Babam bir ara Almanya’ya maddi durumumuzu düzeltmek ve kendini toparlamak için gitmişti. Türkiye de iş bulamamaktan şikâyetçiydi. Orada iş buldu, çalışmaya başladı ama daha çok hayat kadınlarıyla gezmeye, kumar oynayıp içki içmeye daldı... Bizi unuttu.
Ben ve ağabeyim çalışıyoruz. Ağabeyim de benden bir buçuk yaş büyük. Kız kardeşimiz ise 17 yaşında, bu yıl üniversiteye girecek inşallah. Ama evdeki gergin hava yüzünden düzgün çalışamıyor.
Babam dönüp geldiğinden beri oradaki alışkanlığını sürdürüyor. Yine çapkınlık yapıyor, arkadaşlarıyla buluşup kumar oynuyor. Ağabeyim yakında evi terk edip gidecek. Ama ben hem annemi hem de kız kardeşimi düşünüyor ve onlar için endişe ediyorum.
Sizce ben de arkama bakmadan her şeyi bırakıp gitmeli miyim? Yoksa, kalıp, evimizi, ailemizi yıkan, paramızı kumara ve kadınlara yatıran bu adama karşı ne yapayım. Çünkü hissediyorum ki, bu duruma daha fazla katlanamayacağım, elimden bir kaza çıkacak.
Kendimi tutuyorsam yine anneme acıyor, onun için endişeleniyorum. Bize de bir şey olursa annem ne yapacak bu adamla? Zaten babam yüzünden annemiz çökmüş durumda. Ben çok üzülüyorum. Lütfen bir akıl verin bana. ◊ Rumuz: Bahtsız kardeşler
YANIT
Sevgili Güzin Abla size gelen mektuplar arasında zaman zaman benim de yaşadığım ailevi sorunların benzerleri olduğunu görüyorum. Sonunda ben de size yazarak değerli görüşlerinizi almak istedim.
Eşim 22 yıldır iyi kötü çok şey paylaştığımız yuvamızı, kendince hata olarak gördüğü birkaç nedenden yıkmaktan kaçınmadı.
Biz yıllardır çevremizde örnek aile olarak gösterilen bir çifttik. 2 çocuğumuzla yuvamızda, kendi yolumuzda mutlu mesut birlikte yürüyorduk.
Önce eşimi rahatsız eden benim işlerimin kötüye gitmesi oldu. Genellikle rahat bir hayatımız varken, birden darlığa düştük ve eşim bunu kaldıramadı. Aslında bu olay benim elimde değildi. Tüm ülkede benim gibi çoğu esnaf zor duruma düşmüştü.
Ben yine de elimden gelen her şeyi yaparak eşime ve çocuklarıma bu sıkıntıları en az bir şekilde yansıtmaya çalıştım. Ancak sanırım eşim daha önceki hayatımızda alıştığı şekilde yaşamayı sürdüremeyince buna katlanamadı, bu yüzden evde tartışmalar çıkmaya başladı.
Öyle ki en küçük bir sorunda hakaret ve kötü sözler söylenir oldu.
Bir başka hata ise, kendini eksik ve sosyal açıdan küçük gördüğünü söyleyerek, bir şeyler yapmak istediğini ileri sürerek çalışmak istemesiydi. Bunun için de bazı kurslara gitmeye başladı. Ben bu durumu çok doğal karşılayarak pek fazla üzerine gitmedim, nereye gittiğini neler yaptığını takip edemedim. Meğer çok büyük hata yapmışım.
Merhaba Güzin Abla, ben lise mezunu genç bir kızım. Bir işyerinde çalışıyorum. Burada bir bey var, ilk gördüğümden beri ondan hoşlanıyorum. Bana hep nazik davranıyor, gülümsüyor, hatrımı soruyor. Bazen de bana iltifat ediyor. Fakat bakıyorum benden başka kızlara karşı da böyle iyi davranıyor. Ancak ben ondan çok fazla etkilendim. Ama o evli. Aramızda bir şey gelişmesi mümkün değil, biliyorum.
Ona elimde olmadan sürekli bakıyorum, böyle bakarken o bundan rahatsız olmuş ve benim yanımda bir iş arkadaşımıza “bu kız neden sürekli bana bakıyor”, diye sordu. İş arkadaşım da “insanların psikolojisi bozuk ondandır” dedi. Gerçekten de o sırada ben psikolojik tedavi görüyordum. Bu sözü duyduktan sonra ona bakmayı kestim. Şu anda o benimle konuşsa bile yüzüne bakmadan cevap veriyorum...
Madem benimle ilgilenmiyor, neden bana bu kadar iyi ve candan davranıyor? Sırf onu unutmak için sevmediğim ve çok iyi tanımadığım biriyle evlenmek istedim, ama Allah’tan annem izin vermedi.
Şimdi sosyal medyada evlilik sitelerine bakıyorum. Ona benzeyen kişileri beğendiğimi fark ettim. Böyle sitelerden birinde ona benzeyen bir erkekle evlenmek istiyorum. Ama yine de işyerimde ona bakmadan nasıl dayanacağım bilmiyorum. Başkasıyla evlensem onu unutabilir miyim ya da onu nasıl unutabilirim, söyler misiniz?
◊ Rumuz: Sessiz âşık
YANIT
Güzel kızım, eminim sen kendi halinde, fazla bir çevresi olmayan, bugüne kadar aile baskısı nedeniyle hiç flörtü olmamış, erkeklerle bu işyerinde çalışmaya başlayıncaya kadar fazla bir araya gelmemiş birisin. İlişkiler hakkında da çok fazla bir bilgin, haliyle de tecrüben olmamış.
Geçen hafta Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ret kararına rağmen.
Çok da fazla zaten bir şey beklemiyorduk mahkemeden...
Sonuçta sistem aynı. Böyle merhametsiz bir karar almalarına şaşırmadık.
Önemli olan bizlerin bundan sonra ne yapacağı.
Umutla son ana, son nefesimize kadar, son canımıza kadar onları savunmak...
Bu ülkede 25 yıldan fazladır hayvanların hakları her zaman hayvan aktivistleri ve gönüllüleri tarafından korunmuştur. Bu gerçeği unutmamak lazım.
Çünkü kısırlaştırmasını, tedavilerini bizler yaptık. Hayvanları korumak medeniyet olarak gelişmek için büyük bir adımdı Türk halkı için, bu millet için. Ama ne yazık ki bu konuda yine, eksik puan aldık. Daha medeni, daha insani, daha inançlı bir yaklaşım sergilemelerini beklerdik.
Anneler Günü nedeniyle, bütün medya bu özel günü kutlama telaşı içindeyken, ben de belki birçoklarını rahatsız edecek bir yazı gönderiyorum size... Önce ben gerçek annelerin tek bir günde kutlanmalarını hiç doğru bulmuyorum.
Maalesef bu dünyaya bir çocuk getirmiş olsalar da bazı kadınlar, gerçek manada annelik görevini hissedemiyor. Ben de başta olmak üzere, anne sevgisini şefkatini yaşayamamış, hatta daha vahimi annesinden çok eziyet görmüş, sonuçta annesinin üvey olduğu düşüncesine kapılmış birçok insan var bu dünyada...
Annelerin sevgisizliğinin açmış olduğu yürek yarasını, özellikle anne sevgisinden mahrum olmamış bazı insanlar idrak etmekte zorlanıyor. Bir annenin zalimliğinin özrü olamaz Feyza Hanım, özellikle bu evlat büyüyüp, evlenip kendi dünyasını kurduktan sonra hâlâ o anne zalimlikte ısrar ediyorsa, hâlâ bu evladın canını yakmaktan vazgeç-miyorsa, bu tür anneleri kutsal saymak ne kadar doğru olabilir?
Bu özel günlerde mesajımı yayınlar mısınız bilmiyorum ama bu konuda mağdur olmuş benim gibi insanların duyguları olduğunu bilin.
Çünkü genel olarak anne, şefkat, sevgi, emek ve fedakârlık timsali olarak görülse de benim gibi anne sevgisizliği ve zulmü yaşamış insanların da sesine kulak verirsiniz diye düşünüyorum. İnanın bizim yaşadıklarımızı yaşayanların sayısı sandığınızdan çok fazla.
Özellikle kendi ayaklarınız üzerinde durmayı başardıktan sonra hâlâ sizin canınızı yakan anneler, bu zulmü sürdürüyorsa onlara izin vermeyin. Onlar size değer vermiyorsa, siz kendinize değer verin ve size iyi gelmeyen bu insanları uzak tutun kendinizden. Madem sizi sevmiyor ya da sevemiyor, sizi ağlatıyor o zaman siz de kendinizi çok sevin, gözyaşlarınızı silin, kendinize sımsıkı sarılın.
◊ Rumuz: Herkes anne olabilir mi
YANIT