Paylaş
Moraliniz bozuk değil mi? Toparlanmak ve devam etmek için ruhunuzu, beyninizi, bedeninizi sonuna kadar kanırtıyorsunuz değil mi?
Geleceğinizi, bütçenizi, güvenliğinizi, sağlığınızı düşünüp B ve C planları bulmaya çalışıyorsunuz. İşlere yetişmek için koşturuyor, para ay sonuna kadar yetsin diye formüller arıyor, daha güvenli yollarda yürümek için alternatif rota bakıyor, keyfiniz yerine gelsin diye uğraşlar yaratmaya çabalıyorsunuz. Kendinizi, sınırlarınızı zorluyorsunuz adam gibi bir hayat için! Hepimiz öyleyiz.
Size iyi bir haberim var. 50 yaşında emekli olup kalan stressiz günlerini sinemaya giderek geçiren bir İsviçreliden çook daha uzun ve iyi yaşayacaksınız!
Siz ‘süper yaşlanan’lardan olmaya adaysınız sevgili vatandaşım!
New York Times’ın en popüler makalelerinden biri bu hafta Northeastern Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Lisa Feldman Barrett’ten geldi. Kendi araştırmaları ve diğer bilimsel çalışmalar ışığında şu sonuca varmış: Hayatı boyunca bedenini ve beynini zorlayan, uğraşı, çaba ve yorgunluk isteyen aktivitelerle haşır neşir olan, zor hayatlar yaşayan insanlar daha sağlıklı yaşlanıyorlar, daha uzun yaşıyorlarmış! Bunama, unutkanlık gibi hastalıklardan da, bedensel rahatsızlıklardan da daha iyi korunuyorlarmış. Ve 90’lı yaşlarda hâlâ çalışan, spor yapan, sosyalleşen çakı gibi ‘süper yaşlananlar’ olarak hayatlarını sürdürüp çok geç ölüyorlarmış.
Sebebi muhtemelen hayatta kalma içgüdüleriyle ilgili. Vücut bir görevi yapmak zorunda hissederse, ona göre adapte olup, önünde sonunda başaracak şekilde tasarlanmış. Hareket etmeyi, sporu 45 yaşında bırakıp sadece evin içinde yürürseniz, kaslar, kemikler güçsüzleşmeye başlıyor. Biraz zorlayacaksınız kendinizi, acı yoksa fayda da yok. Kalkın, durmak yok!
UĞRAŞIP DURUYORUZ İŞTE!
60 yaşında emekli olup televizyonun karşısına oturursanız, beyin kendini salmaya başlıyormuş. Aynı kaslar gibi, beyin dokuları da zorlanmayınca incelmeye başlayıp güçsüzleşiyormuş iyi mi? Yani beyni de ittirip kaktıracaksınız biraz! Limitlerinizi deneyeceksiniz. Sadece öyle bilmece çözmeyle filan da değil. Çalışmaya devam ederek, 30 yaşındaki temponuzdan vazgeçmeyerek, hatta ek iş bularak, belki yeni bir yabancı dil öğrenmeye çalışarak, briç oynamaya başlayarak, matematik problemleri çözerek.
Ruhunuza da antrenman lazım. Keyifsiz, stresli olayların üzerinde durmayacaksınız. Sinirlerinizi çelik gibi olmak için eğiteceksiniz. Beyniniz kötü stresi görmezden gelirken, bütün uyaranlara açık olacak, daha iyi odaklanacaksınız. Her gün yeni bir şey öğreneceksiniz. Her gün bir öncekinden daha çok hareket etmeye çalışacaksınız. Yeni yemekler yapacak, evinizi kendiniz temizleyecek, bazen işe yürüyerek gidecek, ne bileyim bütçeniz daralıyorsa inadına dikiş öğrenip kıyafetleri kendiniz dikmeyi hobi haline getireceksiniz.
Bunlar zevkli mi? Yoo. Zor, bunaltıcı, emek isteyen, acılı, sancılı şeyler.
Ama, makalede de yazdığı gibi “Acı, zayıflık vücudu terk ederken hissedilen şeydir”! Böyle dermiş Amerikan donanması. Amerikan donanmasından acı ne demek öğrenecek değiliz, gelsinler kurs verelim! Ama yine de güzel laf.
‘İşleyen demir ışıldar’a ‘Ve bu esnada demir hatırı sayılır bir acı çeker, ama olsun’u ekleyebiliriz yani. Sonuç: Uzun, kaliteli bir hayat! Bence değer.
Ülkenin hali malum. Hepimiz kendi kendimizin terapisti olmaya çalışıyoruz. Bütçemizi toparlamak için binbir takla atıyoruz. İş bulmak için yeni beceriler edinmeye uğraşıyoruz. Trafik feci, hava buz, grip kol geziyor, bizse kelle koltukta geziyoruz! “Nasılsın?” diyenlere verilen malum cevap gibi “Uğraşıp duruyoruz işte”!
Güzel! Uğraşmaya devam sevgili vatandaşım. Bilimsel konuşuyorum, uzun vadede zafer bizim olacak!
Paylaş