Paylaş
Üç erkek kardeş
Geçen hafta bir bakanın kardeşini rüşvet alırken seyrettim. Bakan Devlet Yücel Seçkiner'di. İzlediğim program 'Arena' idi... 'Arena' Civangate günlerinde sıksık tartışılan rüşvetin belgesi olmaz felsefesine güzel bir tokat attı.
Bakanın kardeşi paracıkları tek tek sayıyordu. Şakır şakır rüşvet alıyordu. Üstelik işsiz güçsüz takımından zavallılara, ‘‘size iş ve aş bulacağım’’ diyerek. Kime güveniyordu bilmem ama insanlar ona güvenip para verdiklerine göre bir bildikleri vardı. Yakın çevreleri bu usulle iş bulmuşlardı onlarda çaresizlikten bu yolla başvurmak zorunda kaldılar.
Televizyonda onu seyrederken irkildim. Ekranda arsız, yüzsüz antipatik biri utanmadan aldığı rüşvet paralarını saymaktaydı. Tüylerim diken diken oldu. Yüzü gözümün önünden uzun süre gitmedi. Saçlarını iğrenç bir şekilde taramıştı. Yani saçlarının seyrekleşen bölgelerini uzattığı saçlarla örtmeye çalışmış. Nedense o saç şekli ile kellerini örtmeye çalışan erkekler en az yaşlarını gizlemek için saçlarını boyayan erkekler kadar sinirime dokunur. Ben de o kişlere karşı garip bir güvensizlik hissi gelişir. Bu bey de bu yönteme başvurmuştu. Ben, kendimi devlet bakanının yerine koydum ve onun adına utancımdan kıpkırmızı oldum.
İSTİFA ETMEDİ
Bakan kardeşine o sırada çok acıdım. Herhalde utancından hemen istifa eder diye düşündüm. Yanılmışım. Basit bir olay yaşanmış gibi, ‘‘Onunla bir daha görüşmeyeceğim’’ dedi ve konuyu kapadı. Hayret ettim. Ben gerçekten farklı bir tavır takınacağını düşünmekle yanılmışım.
Yücel Bey'in rüşvetten yakalanan erkek kardeşi Tuna Bey şu anda ne yapıyor bilmiyorum. Ama Yücel ve Tuna Seçkiner kardeşlerin Osman adında bir başka kardeşleri daha varmış. Osman ve Tuna Seçkiner kardeşlerin 'huyları' ikiz kardeş gibi birbirine benzemekteymiş. Tanıyanlar onlar için ‘‘İkisinin de huyu suyu birbirine o kadar çok benziyor ki sanki tek yumurta ikizi’’ diyorlar. Osman beyin görevi Petrol Ofisi Personel Daire Başkanı. Yani Petrol Ofise alınacak kişileri onun onayından geçmekte. Ağabeyi bakan seçilene kadar Petrol Ofisinde Eğitim Şube Müdürü görevindeymiş. Ağabeyi bakan seçildiği gün ‘‘Başkan oldum’’ diye zıp zıp zıplamış. Ağabeyinin katkısı var mı bilinmez ama talihi yaver gitmiş. Hakikaten de kısa bir süre sonra başkan olduğunun müjdesi tez elden gelmiş.
MALATYALILAR
Petrol Ofisi Genel Müdürü Mehmet Gültekin'le Daire Başkanı Osman Seçkiner çok iyi anlaşıyorlarmış. Genel Müdür Gültekin aslen Malatyalı. Malatya'dan gelecek seçimlerde aday olmayı kafaya koymuş. Doğduğu yere olan bağlılığından Malatya'ya Petrol Ofisi olanakları akmaya başlamış. Köküne bu kadar bağlı olan Gültekin doğal olarak kendi aile yakınlarına da çok sadıkmış. Müdürün bu sadakat hissi Petrol Ofisinde 'Gültekin' soyadlı kişilerin sayısının gün geçtikce artmasına sebeb olmaktaymış.
Bu anlatılanlar karşısında, ‘‘biz geçmiş hükümetin hatalarını yapmayacağız’’ sözünün kime ait olduğunu düşünmeye başladım.
Emel Hanım'ın armağanı
Özellikle üniversite camiasının yakından tanıdığı Emel Doğramacı'nın son yazdığı kitap elime geçti. Daha doğrusu elime geçmedi, Emel Hanım son yapıtını benim için imzalayarak Kamuran Zeren'e vermiş. Ankara'ya gider gitmez Kamuran da bana verdi. Kendisini tanımam. Tanımadan kendisiyle ilgili bir iki haber yazmıştım. Bana kendisini yakından tanımam için şık bir yöntem uygulamış. Çok hoşlandım. Ben kadınlarla ilgili pek haber yapmam. Herhalde biraz da ‘Kadın’ dünyasına eğilmemi ve sorunlarını daha yakından takip etmemi istiyor diye düşündüm. Ben de bu konudaki eksiğimi kitabı okuyarak gidermeye çalıştım.
‘‘Türkiye'de Kadının Dünü ve Bugünü’’ ismini taşıyan kitabında, Türk kadın haklarına tarihsel açıdan bakıp, Türk Edebiyatı'nda kadının yerini örneklerle ele alan Doğramacı, Cumhuriyet Dönemi Türk kadınının durumuna geniş yer vermiş. Doğramacı'nın, ‘Laiklik ve Çağdaş Türk Kadını’ başlığını taşıyan bölümdeki değerlendirmesi, herkesin kendisine ‘Nereden nereye?’ sorusunu yönelttiriyor. Hele, 21. yüzyıla hazırlanan dünyada, Türkiye'nin yeri konusundaki tartışmalar sürerken.
Meseleye aşağıdan değil yukarıdan bak
Bu hafta kendimi Ankara'ya attım. Uçaktan iner inmez de TBMM'nin yolunu tuttum. Meclis kulisinde DTP'li Yıldırım Aktuna volta atıyordu. Birara DYP'nin ağır toplarından Necmettin Cevheri ile karşılaştıklarını gördüm. İki kelime edip ayrıldılar. Birşeyler duydum ama duyduğumun doğru olup olmadığından emin değildim. Aktuna'nın, Ufuk Söylemez gibi DYP'ye geri döneceği haberleri çıktığı için merak ettim. Ama bir türlü kendisine ne konuştuğunu TBMM'de soramadım.
Akşam, Hürriyet Ankara Reklam Müdiresi Nuray Yalçınkaya'nın Atakule'nin kubbesindeki restoranda, reklam ajansı sahipleri için verdiği yemeğe Bekir Coşkun, İsmet Solak, Muharrem Sarıkaya ve Yaşar Sökmensüer ile birlikte katıldım.
Bol bol reklam dünyası ile ilgili gelişmeleri öğrenirim, bir iki tane de haber çıkar diye düşünüyordum ama yanılmışım, teknolojik gelişmelerden, kitaplardan, sanat dünyasındaki yeniliklerden konuşuldu...
Yemekten sonra Muharrem Sarıkaya ve Erdal Sağlam ile birlikte kaldığım Hilton Oteli'nin lobisinde kahve içmek için lobide oturduk... Tam Yıldırım Aktuna acaba Cevheri ile ne konuşmuş diye düşünürken kalbimin ne kadar temiz olduğunu bir kez daha anladım. Aktuna yanındaki arkadaşları ile birlikte bizim yanımıza doğru gelmekte...
Aktuna, eski Milli Savunma Bakanı Barlas Doğu ve siyasi birikiminden başım sıkıştıkça telefonla faydalandığım Sabah Gazetesi Ankara İdari Temsilcisi Yavuz Onursal ile bize katıldılar... Hemen sohbete başladık.
Aktuna'ya DYP'ye dönüp dönmeyeceğini sorduğumda, attığı kahkahanın ne anlama geldiğini anlamadım. Ama Cevheri'nin kendisine, ‘‘Sen bevliye değil ruh hastalıkları doktorusun’’ dediğini duyduğumu söyledim. Beni doğruladı. Bunun ne anlama geldiğini de Aktuna kendi üslubu ile şöyle özetledi:
‘‘Meseleye aşağıdan değil, yukarıdan bak ve dön demek istemiş...’’
Sohbetimiz tamamlandığında Aktuna'nın bende bıraktığı imaj, ‘‘Koalisyonun DTP kanadındaki bakan değişimini’’ beklediği şeklindeydi.
Paylaş