Paylaş
Yerli Anastasya'nın kredi macerası
Anastasya'nın kim olduğunu bilirsiniz. Rusya'nın son Çar'ı Nikola'nın kızlarından biriydi ve Bolşevik Devrimi sırasında annesi, babası ve kardeşleriyle beraber kurşuna dizilmişti.
Yıllar sonra ortaya birdenbire bir başka Anastasya çıkıverdi. Çar'ın kızı olduğunu ve idamdan kurtulduğunu iddia ediyordu, Avrupa ve Amerika kamuoyunu inandırabilmek için çok uzun süre uğraştı, filimlere konu oldu, bazılarını inandırdı, bazılarını ikna edemedi ev 1980'lerde öldü. Çar ailesinin kayıp toplu mezarı bulununca iddiasının yalan olduğu da ortaya çıktı, zira kemikler arasında gerçek Anastasya'nın kemikleri de vardı... Özel bankalardan biri, bugünlerde yerli bir Anastasya oyununa sahnelik etmiş. Sahne olmaktan da öte kurban gitmek üzereymiş ve Anastasya girişimini son anda farkedip geri adım atmış. İşte, yerli Anastasya'nın hikâyesi:
Osmanlı hanedanında ‘‘Neslişah'' adını taşıyan iki sultan var ve her ikisi de İstanbul'da yaşıyor: Sultan Vahdettin'le Halife Abdülmecit'in torunu ‘‘Büyük'' Neslişah ve Sultan Abdülhamit'in torunu ‘‘Küçük'' Neslişah Sultanlar. Ben ‘‘Büyük'' olanını tanıyorum. Hakkında öncelikle bildiğim ve gördüğüm şey dünyanın en güzel kadınlarından biri olduğu. Bunu, sayfadaki fotoğrafı da kanıtlıyor zaten. Söylendiğine göre ‘‘küçük'' sultan da son derece hoş ve zarifmiş ve Anastasya macerası ikisinin adı çevresinde yaşanmış.
ŞİŞMAN BİR HANIM
İstanbul'un adalarından birinde yaşayan Nesrin adında oldukça şişman bir hanım, birkaç yıl önce adını kendi kendine ‘‘Neslişah''a çevirmiş, sonuna bir de ‘‘Sultan'' eklemiş, ‘‘Ben Neslişah Sultan'ım'' diye ortaya çıkmış. Asalet meraklısı birkaç zenginimiz de ‘‘Aman Sultanım, canım sultanım'' diye Nesrin Hanım'ın elini öpüp önünde elpençe divan durur olmuşlar. Nesrin Hanım bu arada İstanbul'un önemli mimarlarından birine şık bir ev inşa ettirmiş ve mimara ödemesi gereken paranın üzerine de bir güzel yatmış.
Ev ve maiyet işini hallettikten sonra iş dünyasına açılmak istemiş ve ilk adımı bankalara atmaya karar vermiş. Etrafını sarmış bulunan asalet meraklısı zenginlerden biri vasıtasıyla bir özel bankanın üst düzey yöneticisine gitmiş. ‘‘Ben, Prenses Neslişah Osmanoğlu'yum... Avrupa'da çok geniş çevrem vardır. Size oralardan hem mevduat dövizi hem kredi bulurum. Komisyonumun yüzdesi üzerinde anlaşırsak paraları hemen getirtirim'' demiş.
Nesrin Hanım'ın önerisi bankaya cazip gelmiş. Ama şişman hanımın konuşurken arada bir ‘‘uçması'', ‘‘Şunu da yaparım, bunu da ederim. Siz sadece komisyonumdan haber verin'' gibisinden sözler etmesi banka yöneticilerinin dikkatini çekmiş. Hemen bir araştırma yapılmış, Nesrin'in Neslişah'lığının da, sultanlığının da düzmece olduğu anlaşılmış ve ‘‘Başka kapıya'' denmiş.
Nesrin Hanım yılmamış, petrol işine el atmış. Ama bu defa "Büyük" Neslişah Sultan olmaktan vazgeçmiş, ‘‘Abdülhamit'in torunu ‘küçük' Neslişah Sultan'' olarak oraya çıkmış ve Irak'ta bundan yüz yıl kadar önce tapuya Sultan Abdülhamit adına kaydedilmiş olan birkaç kuyuyu ‘‘satmaya'' kalkmış.
Hayali kuyu pazarlığı halen devam ediyor. Hafta içinde ‘‘Büyük'' Neslişah Sultan'la beraber oldum ve bu çok zarif hanımefendiyi üzgün ve kızgın buldum. ‘‘Birileri adımızı kullanarak bir takım işler çevirmeye kalkıyor ve işin garip tarafı çoğu kişiyi inandırmayı başarıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum'' dedi.
Güzel prensesi üzgün görünce ben de üzüldüm ve ‘‘Biraz da Anastasya üzülsün'' deyip bu yazıyı kaleme aldım...
DEP'lileri ses analiz cihazı mahkum ettirmiş
Hürriyet'in telefonlarının dinlendiğini, basın toplantısıyla dünya aleme eski İçişleri Bakanı Meral Akşener'in ilan etmesiyle birlikte, medyada dinleme haberleri pek revaçta.
1998'in son haftası içinde, bir gazetenin manşetinde ‘‘Hakim dinleme uzmanı'' çıktı diye ilginç bir haber vardı. Perde arkası bu haber, eski ünlü DGM savcısı yeni hakim Albay Ülkü Coşkun'la ilgiliydi: ‘‘...Dinleme kararını genişleten bu hakim dinleme uzmanıymış. Yurtdışına giden Emniyet heyetinde yeralmış. Gezinin ücretini ise davet eden şirket üstlenmiş'' Haber özetle böyle.
Bu görevlendirmeyi yapan İçleri eski Bakanı Mehmet Ağar'a göre ise olay hiç böyle değil. İşte Ağar'ın cephesinden dinleme vakalarında tarihi bir itirafı da içeren açıklama:
‘‘DGM hakimi Ülkü Coşkun, dinleme cihazı değil, ses analiz cihazı tanıtımına katıldı. DEP'liler, bu cihaz sayesinde mahkum oldu.''
Ağar, dinleme tarihinde önemli bir kilometre taşı oluşturan açıklamasını şöyle sürdürdü: ‘‘Biz 4-9 Ekim 1994 arasında yüksek teknolojiye sahip ses analiz cihazlarının tanıtımı için Fransa ve Belçika'ya üç kişilik inceleme komisyonu gönderdik. Ankara DGM Başsavcılığı'na talebimiz üzerine böyle bir görevlendirme yaptı.
Ses analiz cihazı için o zaman özellikle DEP'lilerin mahkeme aşamasında, bazı ses bantlarıyla ilgili, bilirkişi raporu alınmasında sıkıntılar oldu. TRT'den filan bilirkişi bulundu. Daha bilimsel baza oturttulması için ses analiz cihazları, laboratuvarlarda kullanılan bu ve bunun gibi bir kaç tane demostrasyon yapıldı. Biz DGM'ye müracaat ettik o zaman. Savcı veya hakim görevlendirilecekti bu alımda fikrinin alınması için.''
DELİL SAYILIYOR
Benim öğrendiğime göre, ses analiz cihazıyla, tesbit edilen sesler mahkemelerde parmak izi gibi delil sayılıyor. DEP davası sırasında, Leyla Zana'nın Abdullah Öcalan'la, ‘‘Başkanım, Genel Sekreterim'' diye yaptığı konuşmalar, bu aygıt sayesinde delil olarak kullanılmış. Leyla Zana kaydedilen sesler için, ‘‘Bunlar benim sesim değil'' demiş... Ancak, ses analiz cihazı sesin Zana'ya ait olduğunu ortaya koymuş ve mahkemede bunu delil olarak kabul etmiş!
Paylaş