Yoksa kadınlar eskiden daha mı güçlüydü

Günlerden çarşamba... Saat öğleden sonra 15.30.

Brüksellilerin işlerinin başında olmaları gereken bir saatte Beaux Arts (BoZar) Sarayı’ndaki ‘Anneler, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar’ Sergisi hayli kalabalık.

Kuratörlüğünü Nazan Ölçer ile Filiz Çağman’ın yaptığı serginin üç dildeki açıklamaları (Flamanca, Fransızca ve İngilizce) mükemmel.

Sergiyi gezenler bunlarla yetinmemiş, çoğunun başında kulaklıklar, gözleri heykelciklere ya da tablolara dikilmiş ek bilgileri dinliyorlar.

Prehistorik dönemden Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar tarihin çeşitli safhalarına serpiştirilmiş kadın heykelleri, ziynet eşyaları, tablolar nasıl ipuçları verecek?

Tam da Türkiye’nin Avrupa kapısına dayandığı bir dönemde Belçikalıların merakı daha büyük.

Üç büyük imparatorluğu (Hitit, Bizans, Osmanlı) barındırmış toprakların kadınları nasılmış?

Tarihe katkıları ne olmuş?

‘Anneler, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar’ Sergisi’nde gördüklerinin kafalarındaki imaja hiç de uymadığı ortaya çıkıyor.

EVLİLİK KONTRATI ŞAŞIRTTI

Ama önce BoZar’daki sergiyle ilgili birkaç ayrıntı.

Yanlış saymadıysam sergi için bir araya getirilen parçalar, Türkiye’den 37 müzeden ve özel koleksiyonlardan, Avrupa’dan ise 14 müzeden toplanmış.

İzmir Arkeoloji Müzesi’nden Lesboslu kadın şair Sappho,

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden Ana Tanrıça,

Louvre Müzesi’nden Bizanslı İmparatoriçe Ariadne’nin büstü,

Plock’ta Mazowieckie Müzesi’nden Mihrimah Sultan portresi derken birbirini tamamlayan parçalar bir araya getirilmiş.

Brüksel’deki serginin esin kaynağı, 1993’te Topkapı Sarayı’nda yapılan ‘Anadolu’da Kadın’ sergisi olmuş.

Sanırım, ‘Anneler, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar’ sergisinde aynı konsept daha geniş tutulmuş.

Öyle ki, Anadolu’da prehistorik çağlarda tanrıçalara gösterilen saygı ve sevginin bir anlamda Bizans’ın güçlü imparatoriçelerine, onlardan da hanım sultanlara yansıdığını fark etmek mümkün.

Müze gezerken, gezenlerin de tepkilerini izlemek ilginç geliyor bana.

Hele bu, yabancı bir ülkede Türkiye’yle ilgili bir sergi ise.

Belçikalı kadınlardan biri Hitit tabletlerindeki ‘evlilik kontratı’na pek şaşırıyor.

Düşünün, milattan önce 3 bin yılında eşlerin anlaşmaları var.

Benim şaşırdığım ise Osmanlı döneminde kadınların dişiliklerini büyük bir rahatlıkla taşımaları.

Suna-İnan Kıranç koleksiyonuna ait ‘Tef Çalan Saraylı’ tablosu mesela öyle.

Peki sergi hakkındaki görüşlerini sorduğum iki orta yaşlı Belçikalı ne buyurdu dersiniz?

‘Eskiden kadınlar daha güçlüymüş. Daha fazla saygınlık uyandırıyormuş.. Belçika’da dövülen kadınların faciasını düşünüyoruz da... Herhalde o dönemlerde kadınlar hiç dövülmüyormuş...’

Gerçi bu sözler serginin şiirselliğine ters düşse de, serginin tüm dünya kadınlarını kapsadığının kanıtı değil mi sizce?

Zeus Sunağı tartışması

GEÇEN
hafta yazdığım ‘Sürgündeki Sunağa Dokunmak Yasak’ yazısıyla ilgili pekçok e-mail geldi. Okurların kimi ‘Zeus Sunağı’nın Berlin’de olmasıyla daha iyi korunduğu görüşünde, kimi geri getirtilmesi için kampanya başlatılması dileğinde.

Kültürel mirasımızın gerektiği kadar kıymetini bilmediğimiz görüşüne katılıyorum. Bilseydik bugün nice yapıtın koruma altına alınması gerekirdi.

Hasankeyf’in sular altında kalmaması için bir şeyler yapılırdı.

Diğer yanda, tarihi koruma bilincinin giderek gelişmekte olduğu da bir gerçek. Bir zamanlar sunak için kampanya başlatan Bergamalıların böyle bir bilince ulaştığına ve sunak günün birinde anavatanına dönerse onu gözleri gibi koruyacaklarına inanıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları