Hafta başında iş nedeniyle iki günlüğüne Karadağ’a gittim. Karadağlılar hayatta gördüğüm en uzun insanlar. Boy sıkıntınız varsa asla Karadağlılarla yan yana gelmeyin derim. Ben gelme gafletinde bulundum. Şokun etkisi kolay kolay geçmiyor!
İnsanları uzun boylu ama ülkenin kendisi küçücük.
Sözünü ettiğim ülke Karadağ. Balkanlar’da, Arnavutluk’un kuzeyinde, Hırvatistan’ın güneyindeki ülke.
Hafta başında iş nedeniyle iki günlüğüne gittiğim Karadağ’a çok zahmetli bir yolculuk sonucu ulaştım.
Arnavutluk’un başkenti Tiran’a THY ile bir buçuk saatte varıyorsunuz.
Sırbistan’dan bağımsızlığını iki yıl önce ilan eden Karadağ’ın başkenti Podgorica’ya ulaşım ancak kara yoluyla mümkün.
Bu yolculuk da ortalama üç ila dört saat sürüyor.
Arnavutluk sınırında fazla sorun yok.
Karadağ sınırında ise hafif bir kargaşa hakim.
Belli ki bağımsızlığına iki yıl önce kavuşmuş ülkede taşlar henüz yerlerine oturmamış:
Pasaportlar alınıyor. Bir süre sonra iade ediliyor. "Tamam işimiz bitti galiba yola devam edeceğiz" derken pasaportlar geri isteniyor.
Bu arada birkaç değişik memurla muhatap oluyorsunuz. Kimin pasaportları neden istediği, neye baktığını anlamaya çalışmayın sakın.
Nitekim Karadağ’a yarım saatte girdik, çıkarken ise sınırda bir saatten fazla oyalandık.
AB’YE GİRMEYE PEK HEVESLİ
Karadağ, Avrupa Birliği üyeliğine pek hevesli bir ülke. Sınırdan girer girmez bir AB bayrağı karşılıyor sizi.
Beş yıl önce de kendi kendilerine "Euro"ya geçme kararı almışlar. Avrupa Birliği’ne yıllardan beri üye İngiltere ve Danimarka gibi ülkeler Euro kullanmaya asla yanaşmazken, nüfusu 650 bin civarındaki bu küçük ülke güle oynaya Euro’ya geçmiş.
Deniyor ki, adaylığa başvuran Karadağ, Hırvatistan’dan hemen sonra Türkiye’den de önce Avrupa Birliği üyesi olacak. Olabilir elbet. Bir diyeceğim yok.
Ama benim de bu köşeden Avrupa Birliği’ne bir uyarıda bulunmak hakkım.
Karadağ, anayasasında kendisini "çevreci bir ülke" olarak tanımlıyor.
Ne ki, üç buçuk saatlik yolda yer yer gördüğümüz çöp yığınları bir yana, Podgorica’da kaldığımız son derece şık otelin tam karşısında bir çöplük görmek beni hiç mi hiç mutlu etmedi.
Hem de otelin önünden sakin sakin akan nehrin kıyısında.
"Çevrecilik" iddiasındaki bir ülkeye çöp yığınları hiç yakışmıyor değil mi? Hele o ülke "çevreci" titizliği bilinen AB adayı ise.
SAKIN YAN YANA GELMEYİN
Çöp işine aklım hiç yatmadığı için iki günden beri çeşitli teoriler üretiyorum.
Bunlardan biri de Karadağlıların boyuyla ilgili. Karadağlılar hayatta gördüğüm en uzun insanlar.
Yukarıda fotoğrafını çektiğim genç kızlar 16-17 yaşlarında ama boyları 1.85 metrenin çok üzerinde.
Boy sıkıntınız varsa asla Karadağlılarla yan yana gelmeyin derim. Ben gelme gafletinde bulundum. Şokun etkisi kolay kolay geçmiyor.
Her neyse, teorime dönersek belki bu uzun boy hemen ayaklarının dibindeki, yanı başlarındaki çöp yığınlarını görmelerini engelliyordur. Koku almalarını da. Ne bileyim?
Bir ikinci teori de Karadağlıların tembelliğiyle ilgili.
Bu tembellikle ilgili yeterince bilgi sahibi değilim ama bu konuda sayısız anekdot anlatıldığına göre bir doğruluk payı olması muhtemel.
Meşhur "tembellikleriyle" aktarılan anekdotlardan biri şöyle: "Her Karadağlı’nın yatağının başucunda mutlaka bir sandalye bulunurmuş. Neden? Uykudan uyanır uyanmaz oturup dinlenmesi için..."
Beni feci rahatsız eden bu çöpler tembellikle de pekálá ilintili olabilir.
Ya da siz Karadağlıların sülün gibi boyları ve yakın AB üyeliği nedeniyle yersiz ve abartılı bir kıskançlık yaptığımı düşünebilirsiniz. Karar sizin.