KİM derdi ki seksenine merdiven dayamış Fransa eski cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing bir laf edecek ve Avrupalı aydının Türkiye hakkında düşündükleri su yüzüne çıkacak.
Sayın d'Estaing'in ‘‘Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa birlik çöker’’sözleri büyük tartışmalar başlattı.
Türkiye yanlılarıyla karşıtları karşı karşıya geldi...
Bizi kim istiyor, kim istemiyor gördük. Kim çekiniyor, neden çekiniyor okuduk.
Ben kendi hesabıma geçtiğimiz haftayı Fransız dergi ve gazetelerinde Türkiye üzerindeki tartışmaları okuyarak geçirdim.
Pandora'nın kutusundan neler çıktı neler...
Le Point Dergisi'nden başlıyorum.
Derginin baş makalesini yazan Claude İmbert, aynen Giscard d'Estaing'nin çizgisinde biri.
‘‘Nüfusu, ekonomisi ve kültürüyle bize hiç benzemeyen 70 milyonluk bir ülkeyi nasıl alırız.’’
İmbert'e göre, Türkiye'yi uzaktan sevmek aşkların en güzeli.
‘‘Türkiye ile kadeh tokuşturmak iyi ama herkes kendi kadehini kullansın’’..
Fransa'nın önde gelen aydınlarından Bernard-Henry Levy sanki 3 Kasımsonrası fikrini değiştirmiş gibi.
Aynı dergideki yazısında bakın ne diyor: ‘‘Kendi kızlarının ya da karısının başını örtmesini kabul eden birinin başbakan olduğu bir ülke Avrupa'ya nasıl girer.’’
L'Express Dergisi'nden Bernard Guetta, yukarıda adlarını verdiğim iki meslekdaşının tam aksi bir tutum içersinde. Makalesinin de başlığı ‘‘Türkleri neden hırpalıyoruz.’’
Guetta'ya göre, AB'nin Türkiye'ye kapısını kapatması büyük bir aptallık olur.
‘‘Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'nın hasta adamı olarak tanımlandı.Asya'nın değil. Zira aydınları, elit sınıf yüzünü Batı'ya bize doğru çevirmişti.Türkiye o dönemde geleceğinin Avrupa'da olacağını hesaplamışı.’’
Keşke Guetta'nın tüm yazısını buraya alabilsem.
‘‘Neden Fransa'daki, İngiltere'deki ya da Almanya'daki Müslümanlara, ‘‘Bakın, Türk modeli çuvalladı, artık tek seçeneğiniz Vahabilik’’ diyelim. Neden, Arap Dünyası sınırında laik ve Avrupalı bir İslam'ı reddedelim’’ diye soruyor.
Türkiye ilgili en kapsamlı tartışma Le Figaro Dergisinde.
Zaten başlıktaki soruyu soran da bu dergi.
Evet, Giscard d'Estaing kuyuya taşı attığından beri Avrupalıların kafalarını kurcalayan soru şu: ‘‘Türkiye'ye ne yapacağız.’’
Tartışmayı yapan iki kişiyi doğrusu ben pek iyi tanımıyorum: Philippe de Villiers ve Guy Sorman.
Sorman, Türkiye'nin üyeliğinden yana. O da geniş vizyonlu Avrupalı aydınlar gibi, 21. yüzyılın en büyük meselesinin Batı ile Müslüman Dünyası arasındaki ilişkilerin olduğu ve Türkiye'nin bu ilişkilerde önemli bir rol oynayabileceği görüşünde.
Muhatabı Philippe de Villiers anladığım kadarıyla bir başından beri Türkiye'nin üyeliğine karşı. Ancak AKP'nin iktidarından sonra tutumunu daha da sertleştirmiş; eski defterleri açıyor.
‘‘İslam diğer dinlere tolerans göstermiyor. 1900 yılında Türkiye'de yüzde 12 oranında Hıristiyan vardı şimdi ise yüzde 0.6’’.
Ilımlı denilen AKP'nin iktidardaki üçüncü gününde türban meselesini günrdeme getirdiğini hatırlatıyor. ‘‘Erdoğan'ın çevresindekiler de katı islamcılar. Tahran ve Kabil deneyimlerinden sonra asla olmaz..Türkiye'nin AB üyeliği bir çılgınlık.’’
İşte Fransa'daki tartışmalar böyle...
Türkiye yanlıları mı, yoksa karşıtları mı kazanacak göreceğiz.