Sabriye’nin Anadolu’dan Tibet’e uzanan öyküsü

Adını duyduğunuzda onun Türk kökenli olduğunu sanabilirsiniz.Ama Sabriye Tenberken Türk değil.

Time Dergisi’nin son sayısında 2004 yılının ‘Avrupalı Kahramanlar’ listesinde yer alan genç kadının adının, 1960’lı yıllarda üniversite yılları sırasında İslam sanatını öğrenmek için Türkiye’ye gelen annesiyle alákası var.

Annesinin hikáyesi, şimdi 34 yaşında olan genç kadının hikáyesi kadar ilginç.

Anne İstanbul’da kalmakla yetinmiyor.

Selçuklu dönemi camilerini incelemek için Anadolu yollarına düşüyor.

Doğu Anadolu’ya kadar gidiyor.

O yıllarda Anadolu köylerinde rahat etmek, çalışırken kimsenin dikkatini çekmemek için erkek kıyafetleri giyiyor.

Ziyaret ettiği köylerden birinde de ‘Sabriye’ adını duyuyor.

Sabır anlamına geldiğine öğrenince hoşuna gidiyor ve ilerde bir kızı olduğunda ona bu adı vermeyi düşünüyor.

1970 yılında doğacak olan kızının hayatta en fazla sabra ihtiyacı duyacağını bilmeden.

KÖR OLACAĞINI BİLEN ÇOCUK

Sabriye Tenberken, 2 yaşına geldiğinde, anne ve babası, retinasındaki rahatsızlıktan ötürü görme yeteneğini yavaş yavaş kaybedeceğini öğreniyorlar.

Hayatlarının belki de en önemli kararlarını alıp, küçük kıza bunu söylememeyi seçiyorlar.

Sabriye 13 yaşında kör oluyor.

10 yıl boyunca anne babası, gözleri dünyanın bütün renkleriyle dolsun diye onu sürekli seyahatlere, müzelere götürüyorlar.

Tamamen kör olduktan sonra ise normal bir insan gibi yaşaması için teşvik ediyorlar.

Sabriye Tenberken, böylelikle ata binmesini, kayak yapmasını öğreniyor.

Bonn Üniversitesi’nde sosyoloji ve felsefe okuduktan sonra da Tibet diline merak sarıyor.

O andan itibaren Tibet hayatının dönüm noktası oluyor.

Çünkü bu lisanda yazılmış bir ‘körler alfabesi’ olmadığını keşfediyor.

Oysa Tibet yüksekliği, güneşi ve aşırı ışığı nedeniyle, dünya ortalamasının üzerinde körlerin olduğu bir ülke.

Her 70 kişiden biri kör.

TİBET’İ AT SIRTINDA GEZİYOR

Sabriye’nin aklına, ‘Tibet’teki körler ne yapıyor’ sorusu takılıyor ve iki hafta gibi kısa bir sürede gerekli alfabeyi geliştiriyor.

Bununla kalmıyor, kalkıyor 1994 yılında Tibet’e ilk yolculuğunu yapıyor.

1997 yılındaki ikinci seyahatinde, tıpkı annesinin yıllar önce Anadolu’da yaptığı gibi at sırtında Tibet’in en ücra köşelerini dolaşıyor.

Bu yolculuk sırasında gördüğü şeyler, Sabriye’yi çok etkiliyor.

4-5 yaşlarındaki kör çocukların çoğu, kendilerine düşüp zarar vermesinler diye yataklarına bağlanmış. Büyük bölümü yürümesini bile beceremiyor.

Yetişkinler ise dünyadan kopuk.

Sabriye, Lassa’da karşılaştığı Hollandalı eğitimci Paul Kronenberg ile birlikte Tibet’e yerleşip, bir körler okulu açmaya karar veriyor.

Şimdi Lassa’nın 300 kilometre uzağındaki çiftlik evinde, Tibetçe, Çince ve İngilizce öğrettiği 50 kadar öğrencisi var.

‘Yolum Tibet’e Düştü’ deneyimlerini anlattığı kitap.

Türkçe’ye de çevrilmiş.

Bir yandan da halen, Everest’e tırmanmış ilk kör dağcı Erik Weinhenmayer ve altı öğrencisiyle birlikte bir belgesel çevirmekle meşgul.

Taşıdığı isme uygun sabır ve özveriyle yeryüzündeki tüm körlere yardıma hazır.
Yazarın Tüm Yazıları