Müzakerelerin 10 yıldan kısa sürmesi sizin elinizde

17 ARALIK geldi, geçti.

İstanbul’da geçtiğimiz cuma akşamı, AB’den tarih alışımızın kutlandığı sadece bir tek yer vardı sanırım.

İşadamı Şerif Kaynar’ın Park Orman’da düzenlediği parti.

40 yıl sürmüş bir rüyanın bir tarihle somutlaştığı gün İstanbul’un başka yerlerinde de kutlamalar beklemiyor değildim doğrusu.

Ne ki, kafalar ve duygular karışık.

17 Aralık zirvesinin sonucunu beğensek de, beğenmesek de Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell’in dünkü Fransız Liberation Gazetesi’nde yazdığı gibi, AB’nin Türkiye ile müzakereleri başlatma kararı ‘tarihi bir dönemeç’.

Şimdi önümüzde uzun ve zahmetli bir yol var.

Peki bu yolda yani müzakere sürecinde bizi neler bekliyor?

10 gün sonra yani 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren, AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn’in ekibinde danışman olarak çalışmaya başlayacak olan Heather Grabbe’ın yazdığı rapor elimin altında.

Raporun adı ‘AB-Türkiye İlişkilerinde Bir Sonraki Aşama Yani Müzakere Süreci’.

Merkezi Londra’da, Avrupa Reform Merkezi’nde AB uzmanı olarak görevi yapan Heather Grabbe, hem uyarılarda, hem tavsiyelerde bulunmuş.

Uyarıların en önemlisi şu bence:

‘AB tarafında görüşmelerin 15-20 yıl kadar süreceği beklentisi hakim. Şimdi görevde olan politikacıların çoğu Türkiye gibi dikenli bir konuyu kendisinden sonra gelecek olana devretmeye bakıyor.’

Yani müzakereye oturduğumuzda karşımızdakilerin işi savsaklamak isteyeceğini bilmekte yarar var.

Ancak Heather Grabbe diyor ki:

‘Üyelik müzakerelerinin 10 yıldan fazla sürmesi düşük bir olasılık. Eğer bir ülke gerçekten kararlı ise süreci AB’nin umduğundan hızlı tamamlar.’

Müzakerelerin uzunluğu, kısalığı bizim elimizde kısacası.

Letonya, Litvanya ve Slovakya örneğin beklenenden, kısa bir sürede tamamlamışlar müzakereleri.

Grabbe’e göre, çok daha büyük ülke olmasına rağmen Türkiye politikacısıyla, medyasıyla, bürokratıyla kenetlendiği takdirde 8 ila 10 yılda bu işi tamamlayabilir.

Hemen işe girişsek ne iyi olur.

Yeni 10 aday ülkeden çıkartılacak dersler

ANKARA
’da AB işiyle uğraşanlar Mayıs 2004’te AB’ye katılan ülkelerin deneyimlerini incelemiş mi?

Bu soru benim hep aklımda ama cevabını bilmiyorum.

Heather Grabbe, Türkiye’nin yeni üye ülkelerden dersler çıkartabileceğini söylüyor.

Bakın ana hatlarıyla neler tavsiye ediyor.

Sadece AB kurumlarını değil halkları ikna edin. Türk hükümeti artık vaktinin çoğunu 25 Avrupa başkentinde kendisi anlatmak zorunda.

Yani lobicilik, lobicilik ve yine lobicilik.

AB sürecini kendi halkınıza da anlatın. Zira Çek Cumhuriyeti’nin baş müzakerecisi Pavel Telicka’nın dediği gibi ‘Müzakerelerin yüzde 80’i kendi ülkenizde, yüzde 15’i AB ülkelerinde, yüzde 5’i ise Brüksel’de gerçekleşir’.

Medyayı mutlaka yanınıza alın. AB üyeliği için medyanın desteği olmazsa olmaz koşul.

Dış politikanıza müdahaleye hazırlıklı olun

Son iki yıla kadar gerçek müzakereler umut etmeyin.

Müzakerelerin anahtar sözcüğü ‘esneklik’.

Bürokrasiyi hazırlayın. Müzakerelerin bir tek yerden koordine edilmesi vakit kazandırır.

Müzakerelerin finansmanı en başından planlanmalı.

Komisyondaki müzakerecilere müttefikiniz gözüyle bakarsanız işleriniz kolaylaşır.

Çocuk işçilere dikkat

GRABBE
şunu hatırlatıyor: ‘Kamu sektörüne iş düştüğü kadar özel sektöre de iş düşüyor.’

Özel sektörün de ödeyeceği bir bedel var.

En başta, sanayide teknolojinin modernleşmesi.

Çünkü Avrupa’nın katı güvenlik ve sağlık yasaları bunu gerektiriyor.

İngiliz uzmanın dikkat çektiği bir konu çocuk işçiler.

Biliyorsunuz, çocuk işçi karnemiz zayıf.

DİE verilerine göre, 12-17 yaş grubunda çalışan çocukların sayısı bir milyonun üzerinde.

Tarımda, konfeksiyonda ve başka sektörlerde çocuk işçi çalıştırılıyor.

AB yasalarına göre, çocuk işçi çalıştırmak insan haklarına aykırı.

Heather Grabbe’ın özel sektörle ilgili not düştüğü diğer bir husus, bazı sektörlerin AB yasalarına direnmeleri.

Buna örnek olarak ilaç sektörünü gösteriyor.

Bizi istemeyen Fransızlara karşı Levent Yılmaz

UMARIM
yazar ve kitap editörü Levent Yılmaz’ı tanıyorsunuz.

Bu haftaki Le Point Dergisi kapağında ‘Türkiye Savaşı’ başlığını atmış ama içerde ‘Aydın bir Türk’ diye Levent Yılmaz’a üç sayfa ayırmış.

İyi ki, Avrupa’nın bizi enine, boyuna tartıştığı günlerde Levent Yılmaz gibi isimler var.

Yılmaz’ın son kitabı ‘Modern Zaman’ Fransa’da Gallimard’dan çıkmış.

Le Point’daki söyleşisinde ‘Bahse girerim ki, demokratik uyanışımız öylesine güçlü ki Avrupa bize kapısını kapatsa dahi devam edecek’ diyor...

Avrupa’ya bundan daha direkt bir mesaj olabilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları