Moskova’nın pırıltısı yeni zenginlerden

Moskova’da şimdi en fazla dikkat çeken Las Vegas’vari ışıklandırmalar, lüks butikler. Şehrin ışıltısı ‘yeni zenginler’inden geliyor.

Kremlin Meydanı’nda, Sovyet döneminin neredeyse tek ismi Gum Mağazaları’nın günün birinde Prada’ya, Chanel’e, Armani’ye dönüşeceğini kim tahmin edebilirdi. Nadia’nın ballandıra ballandıra anlattığı, 18. ve 19 yüzyıl Rus aristokratlarının malikaneleri de kafe ve işyeri olmuş.

DAHA çok Emine Erdoğan’a hediye edilen 40 bin dolarlık mücevherle gündeme oturan Başbakan Erdoğan’ın Moskova seferi sırasında bir Türk işadamı şöyle demiş:

Eskiden ‘komünistler Moskova’ya’ deniyordu. Şimdi bakıyorum kapitalistler Moskova yolunda...’

Değişim hem Türkiye’de, hem Rusya’da.

Bilmem, belki iki komşu birbirlerine baka baka değişmiştir.

Moskova’ya ilk gidişimde, kara tahtaya asılı haritada İstanbul’a parmak basarak ‘Rusların gözü Boğazlarda’ diyen ilkokul öğretmenim aklıma düşmedi desem yalan.

1998 yılında şehir hálá fazlasıyla gri ve kasvetliydi.

Beş yıl sonra çok daha neşeli ve dinamikti.

Bu sefer ise belki yılbaşının da etkisiyle ışıl ışıl ve iddialı.

İddialı diyorum çünkü, Moskova hem Paris, Londra gibi başkentlerle şıklık yarışında, hem 2012 Olimpiyatları’nı kapma telaşında.

Moskova’nın 1992 yılından beri Belediye Başkanlığını yürüten Belediye Başkanı Yuri Lujkov’a göre halkın yüzde 90’ı 2012 Olimpiyatları’nın Moskova’da yapılmasını destekliyor.

Otel odamdan izlediğim televizyon programında bir Moskovalı, ‘1980 Olimpiyatları’nın boykot edilmesi bizi çok üzmüştü. Kendimizi dünyadan izole edilmiş hissetmiştik. Şimdi bunun telafi edilmesini istiyoruz’ diyordu.

Eski yaralar kolay kapanmıyor, kolay geçmiyor.

Eski korkular da.

NADİA’NIN SOYADI YOK

Rus rehber Nadia 60 yaşlarında, hoş, uzun boylu bir Rus kadını.

Akıcı İngilizcesiyle anlattıklarını not ettikten sonra soyadını rica ediyorum.

Belki yazımda kullanırım diye.

Nadia huzursuz oluyor. Soyadını vermek istemediği o kadar açık ki...

‘Bu tedirginlik neden’ diye soruyorum.

‘Belki Sovyet döneminden kalan alışkanlıklardan bilmiyorum...’

Kimliğini gizleme dürtüsü, sisteme ters düşecek bir şey söyleme kaygısı.

Zira Nadia Sovyet döneminde de rehberlik yapmış.

Dinin yasak olduğu günlerde, turist grubuyla önlerinden geçtikleri kilisenin içine bile giremediğini anlatıyor.

‘1983 yılında yiyecekler için, giysiler için uzun kuyruklar vardı her yerde. 27 yaşındaki oğlum o günleri hatırlamıyor bile. Şimdiki nesillerin değerleri farklı, hırsları farklı.’

Nadia
’ya göre, Rusların böylesine







keskin bir değişime ayak uydurmalarının altında köklü eğitim sistemi yatıyor.

Eğitimli insanın adapte olması daha kolay.

Peki ya mutsuz olanlar?

‘Sistemin getirdiği avantajları yitirenler mutsuz elbet. Her ay belirli bir parayla istikrarlı bir hayatları vardı. Her şeyleri altüst oldu’ diyor.

CAFE PUŞKİN

Gorbaçov öncesi gazetelerde hani karanlık yüzlü fotoğraflar görürdük.

Lahana ve patates yığınları arkasında satıcı kadınlar, kuyruklarda bekleyen yığınlar gibi.

Artık onlar ortalıklarda yok.

Kuytulara gizlenmişler.

Moskova’da şimdi en fazla dikkat çeken Las Vegas’vari ışıklandırmalar, lüks butikler.

Şehrin ışıltısı ‘yeni zenginler’inden geliyor.

Kremlin Meydanı’nda, Sovyet döneminin neredeyse tek ismi Gum Mağazaları’nın günün birinde Prada’ya, Chanel’e, Armani’ye dönüşeceğini kim tahmin edebilirdi.

Nadia’nın ballandıra ballandıra anlattığı, 18. ve 19 yüzyıl Rus aristokratlarının malikaneleri de kafe ve işyeri olmuş.

Hele bir Cafe Puşkin var ki...

Rivayete göre, Fransız şarkıcı Gilbert Becaud’nun bir şarkısından esinlenen ‘yeni zengin’ bir Rus işadamı açmış burayı.

Tverskoy
Bulvarı’nda 19. yüzyıldan kalma bir evin sadece dış yüzünü muhafaza ederek, içini o dönemin modasına göre baştan aşağıya dekore etmiş.

Yediğiniz yemekler de en az dekor kadar etkileyici.

Bir başka etkileyici mekan ‘Yelizevski Gastronom’.

En az Louvre Sarayı kadar ihtişamlı bir yerde bir şarküteri dükkanı.

Salamlar, sucuklar, havyarların burada ne işi var diye şaşırıyorsunuz.

İstanbul’dan çok sonra, 12. yüzyılda kurulmuş olan Moskova’nın tarihi ve kültürel mirası gördüğüm kadarıyla şimdilik sadece ‘yeni zenginlerin’ elinde.
Yazarın Tüm Yazıları