BAZILARINIZI seçim öncesi "nabız yoklama" gezilerinde tanıdık.
Eylül başında, KAGİDER’in Ankara’da "yeni dönem kadın milletvekilleriyle" tanışma toplantısı sizleri daha yakından tanımak için iyi bir fırsattı.
Açık söylemek gerekirse o toplantıda etkilendik sizlerden. AKP’li,MHP’li, DSP’li kadın milletvekillerinden farklıydınız çünkü. (CHP’li kadın milletvekilleri yoktu o toplantıda).
Etkilendik zira kadın olarak duruşunuz daha cesurdu. Meclis sıralarına kadar büyük bir mücadelelerle geldiğiniz belliydi.
Daha açık sözlü, daha gerçekçiydiniz. "Kadınız, özgürüz, bireyiz" dediniz. "Erkeğin ne önünde, ne arkasındayız. Yanındayız. Toplumun yarısıyız" diye ilave ettiniz.
Özellikle AKP’li kadın milletvekillerinin sesleri "kotada" cılız çıktığı halde sizler "Gelinsiyasi partiler yasasına yüzde 35 kota koyalım" önerisinde bulundunuz. DTP’de yüzde 40 oranında bir kota olduğunu hatırlatarak.
Şimdi seslerinizi başka bir şey için ve daha "cesurca" yükseltmenin vakti.
DTP’li kadın milletvekilleri olarak artık açıkça "PKK terörünü lanetliyoruz" demelisiniz.
Diyebilmelisiniz.
Kadın olarak, anne, abla, kız kardeş olarak yapmalısınız bunu.
Biliyoruz. Çünkü Ankara’daki toplantıda hep tekrarladınız. Barıştan, kardeşlikten, insan haklarından ve demokrasiden yanasınız.
O halde hemen şimdi PKK’ya karşı yükseltin seslerinizi.
Teröre karşı olduğunuzu, gencecik insanların, çocukların ölmesini istemediğinizi çıkın söyleyin.
Meclis’e girdiğinizde, "Gözler üzeremizde. Görev ve sorumluluklarımızın ne kadar ağır olduğunun farkındayız" demiştiniz.
Evet sorumluluklarınız ağır hem de çok ağır.
DTP’li erkek milletvekillerden farklı olduğunuzu gösterin.
Eğer PKK’nın eylemlerini kınamak için onların sesleri çıkamıyorsa, sizinkiler çıkmalı.
Artık bir şeylerin değişmesi için sizlerden bir söz, bir işaret bekliyoruz.
Şundan emin olabilirsiniz.
PKK’nin silahı bırakması için bayrak açtığınız takdirde yalnız değilsiniz.
Bu ülkenin kadınları yani toplumun yarısı arkanızda.
Ruanda’dan gelen mektup
BUGÜN sırada ikinci bir mektup var.
Ruanda’dan, genç bir okurumdan, Serra Pelit’ten geliyor.
Serra Pelit, halen Economist Dergisi’nin bir projesi için Ruanda’da çalışmalarını sürdürüyor.
Şimdiye kadar Afrika’da en az 10 ülkede çalışmış.
Geçen hafta gündeme damgasını atan, KA-DER Başkanı Hülya Gülbahar ile Başbakan Erdoğan arasındaki Ruanda polemiğini ta Kigali’den izleyen Pelit bakın ne yazmış:
"Ruanda’daki kota örnek alabileceğimiz bir durum. 2003 yılı, mayıs ayında yürürlüğe giren yeni anayasada yerini bulan kota sayesinde meclisteki kadın oranı yüzde 48.8. Dünyada bir rekor. Anayasa değişikliğinde, soykırımdan bu yana önemleri giderek artan kadın örgütlerinin payı büyük".
Pelit’in mektubuna göre, kadın örgütleri aynı şekilde bir "Kadın İşleri Bakanlığı"nın oluşmasında da rol oynamışlar.
Gözlemlerine göre, Ruanda’daki iç savaş ve soykırım insanlara "her şeye sıfırdan başlama" hırsını bulaştırmış.
"Tarihlerindeki bu kara lekenin tekrarlanmasını önlemek için herkesi, en fazla da çocukları bilgilendirmek için olağanüstü bir çaba sarf ediyorlar" diye yazıyor. Pelit şöyle devam ediyor mektubuna:
"Soykırım sonrası ve özellikle alt yapıdaki gelişmeler dışında, günlük yaşamda da "uygarlık" izlerini görmek mümkün. Meselá, genç "beyaz bir kadın" olaraksokaklarda kendi başıma yürümenin şaşırtıcı rahatlığı. Kendi ülkemin sokaklarından daha rahatım burada."
Kadın kotasını filan bir an için bir yana bırakın.
Kigali sokaklarının İstanbul sokaklarından daha "güvenli" olmasına ne derseniz?
Önceki gece Beyoğlu’nda tinerci çocukların saldırısından "kıl payı" kurtulduğumu söylesem.
Her neyse?
Genç okurumun mektubuBaşbakanın "Buyur Ruanda ol" sözlerine en güzel yanıt değil mi?