Dünya Ekonomik Forumu'nun üçüncü günü ve ilk oturum sabahın dokuzunda ‘‘Demokrasi’’. Kongre Merkezi'nin bir diğer salonunda Kofi Annan'ın basın toplantısı olduğu halde ‘‘Demokrasi’’ paneli dolu.
İlginç bir nokta: Dünya Ekonomik Forumu için Davos'a gelen Türklerin büyük bir çoğunluğu da burada.
Paneli yöneten Newsweek dergisi editörlerinden Fareed Zakaria.
Katılımcılar ise Katar Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şeyh Al-Thani, Uluslararası Af Örgütü'nün Genel Sekreteri Irene Khan, Litvanya Devlet Başkanı Vaira Vike-Freiberga, Senegal Devlet Başkanı Abdoulaye Wade ve demokrasi denince olmazsa olmaz Amerikalı finansör George Soros.
Zakaria'nın ilk sorusu Soros'a: ‘‘ABD'nin Irak'a demokrasi getireceğine inanıyor musunuz?’’
Sorunun yanıtı belli, zira hepimizin de bildiği gibi Soros, Bush'un Irak politikasına tamamıyla karşı, hatta seçilmemesi için servetinin bilmem kaçını harcamaya razı.
‘‘ABD Irak'a kurtarıcı gibi geldiğini sandı. Ama işgalci durumunda olduğu ortada. İşgalci bir güç demokrasiyi nasıl getirebilir? Geçici hükümet yasal değil. İşler ancak BM devreye girerse düzelir.’’
Soros bir şey daha ekliyor: ‘‘Tonlarca altınım olsa, Irak demokrasi için para harcayacağım son yer olur.’’
Yıllarca Sovyetler Birliği'ne bağımlı olan Litvanya Devlet Başkanı Vaira Vike-Freiberga (isminden anlaşılmayabilir, kendisi çok hoş bir kadın) bir işgalci güç ile demokrasiden söz edilemeyeceği konusunda Soros ile hemfikir.
Baltık ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıktan sonra demokrasiye hemen adapte olmalarına getirdiği yorum şöyle: ‘‘Eğitimli, bilinçli olmak çok önemli. Mesela Litvanya'da köylü sınıfı 18. yüzyıldan beri eğitimliydi. O dönemlerde bile gazete okuyorlardı ve Fransız Devrimi'nden haberdardılar.’’
Litvanya Devlet Başkanı demokrasi konusunda şu soruyu ortaya atıyor: ‘‘Zenginlerin ne kadar zengin olmalarına, güçlülerin ne kadar güçlü olmalarına izin verilmeli mi acaba?’’
Panelin en renkli kişilerinden biri Senegal Devlet Başkanı Wade.
Demokrasinin en son uğradığı yerlerden biri olan Afrika'nın sesi bir yerde.
26 yıl muhalefet yapmış, cezaevine atılmış, sürgünde yaşamak zorunda kalmış.
‘‘Demokrasi bir ırk sorunu değil. Portekiz yıllarca diktatörlük altında yaşadı ve bugün demokratik bir ülke. Afrika'nın sorunu, halklarının fazlasıyla dışarıya bağımlı olmalarından kaynaklanıyor.’’
Afrika'nın demokrasi yarası sömürgeciliğe kadar dayanıyor ama bugün de dışardan müdahaleler nefes aldırtmıyor.
‘‘Afrika'da seçim olmadan işbaşına gelen başkanlar dışardan destekleniyorlar. Senegal'e döndüğümde isteseydim seçim olmadan başkan olabilirdim. Sandığa gitmeyi yeğledim’’ diyor Wade.
‘‘Demokrat insanlar olmadan demokrasi olmaz.’’
İşin can alıcı noktası tam bu cümlede yatıyor.
Demokrasi için muhalefet şart diyoruz değil mi?
Wade de kendi deneyimlerinden yola çıkarak ‘‘Muhalefetteki insanların her zaman demokrat oldukları doğru değil. Muhalefette iktidardakilerden daha beter insanlar var kimi zaman’’ diyor.
Wade'den Uluslararası Af Örgütü'nden Irene Khan'a geçelim.
Khan da diyor ki: ‘‘Mesele sadece oyda değil. İnsanların seslerini de duyurmaları gerek. Ses de insan haklarıyla olur. Yani demokrasi eşittir insan hakları.’’
Demokrasi panelinde konuşulanlar bunlardı.
Sanırım çoğunlukla kişisel deneyimlerden söylenmiş olanları alt alta koyunca kavram bayağı açıklık kazanıyor.
Türk özel sektöründen ‘rüşvetle savaş’ atağı
DÜNYA Ekonomik Forumu'nun seçtiği ‘‘geleceğin liderleri’’nden PricewaterhouseCoopers'in Türkiye Başkanı Cansen Başaran Symes, ‘‘Uluslararası Şeffaflık’’ örgütü yetkililerinden Jermyn Brooks'u tanıştırınca Türk özel sektörünün şeffalık konusundaki girişimlerini öğreniyorum.
Önce bu sivil toplum kuruluşuyla ilgili bilgi. 1993 yılında kurulmuş ve merkezi Berlin'de. Türkiye dahil 90 ülkede temsilciliği olan örgütün son dönemlerde yoğunlaştığı alan özel sektörde rüşvet.
Brooks, inşaat, enerji ve madencilik sektörlerinde faaliyet gösteren uluslararası 18 şirket ile ‘‘rüşvete hayır’’ anlaşması imzaladıklarını anlatıyor.
Anlaşmanın iki maddesi var.
Birincisi ilke olarak ‘‘rüşvete hayır’’ demek.
İkincisi, kendi şirketi bünyesinde rüşveti önleyecek bir programa angaje olmak.
Brooks, dokuz ay önce Türkiye'de rüşvet konusunda bir seminer vermiş.
Geçtiğimiz aralık ayında tekrar Türkiye'ye geldiğinde özel sektörün önde gelen iki ismi Koç ve Sabancı ile görüşmüş.
‘‘Koç ve Sabancı ‘rüşvete hayır' politikasını benimsedikleri takdirde bu girişim Türkiye'deki özel sektöre olumlu sinyaller gönderecek’’ diyor.
Brooks’un aktardığına göre Mustafa Koç, Koç bünyesinde ‘‘rüşvete hayır’’ programı için girişimlere başlamış.
Sabancı ise başlatma vaadinde bulunmuş.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile de aynı çerçevede görüşmelerin sürdüğünü söyleyen Brooks'a göre, Türkiye'de özel sektörden ‘‘rüşvete hayır’’ işaretlerinin gelmesi, Avrupa Birliği (AB) nezdindeki imajımız için son derece önemli.
Bu arada Brooks'un verdiği ‘‘Uluslararası Şeffaflık’’ örgütünün 2003 raporuna bakınca Türkiye'nin karnesi gerçekten feci.
100 ülke arasında 77. sırada ve 10 puan üzerinden aldığı puan 3.3.
Bir üstünde Senegal, bir altında Ermenistan var.
Bu yüzden özel sektörün bu konuda başı çekmesi son derece önemli. CEO’lar Erdoğan’a terörü sordu
DAVOS'a 24 saatlik bir ziyaret yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile Seehof Oteli'ndeki görüşmesinden sonra Goldman Sachs'ın onuruna verdiği öğle yemeğine katıldı.
Erdoğan'ın yanısıra Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, Azizler Holding'den Cüneyd Zapsu ve Aziz Zapsu'nun da katıldığı öğle yemeğinin diğer davetlilerinin ise Davos'un müdavim CEO'ları olduğu dikkat çekti.
Unilever, Boeing, Renault, Henkel, Bain&Co. gibi şirketlerin CEO'larının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelttikleri sorular en fazla, geçtiğimiz aylarda İstanbul'u sarsan terör olayları, Irak'taki gelişmeler ve AB üyeliği konularında yoğunlaştı. Türk ekonomisiyle ilgili bilgi veren Başbakan Erdoğan'ın Cidde'de de söylediği ‘‘İslam Ortak Pazarı'nın mantığı yok’’ sözlerini burada da tekrarlaması CEO'lara ilginç geldi. Goldman Sachs'ın öğle yemeğindeki tek kadın olan Bain&Co'nun CEO'su Orit Gadiesh Erdoğan'a bu görüşünü uluslararası medyaya de tekrarlamasını önerdi.
İstanbul'daki terör olaylarıyla ilgili de bilgi alan CEO'lar, olaylara karışan teröristlerin kısa bir süre sonra yakalanmalarını da övdüler.
Gates'ten yoksullara ‘teknoloji pasaportu’
MICROSOFT'un patronu Bill Gates'in servetinin bir bölümünü hayırseverliğe ayırdığını biliyoruz.
Davos, Bill Gates'in bu tür girişimlerini dünya kamuoyuna duyurmak için seçtiği bir platform. Yanlış hatırlamıyorsam, AIDS ile mücadeleye ayırdığı müthiş bir meblağı yine bu platformda açıklamıştı.
Gates'in hayırseverlik kapsamında yeni bir programı ‘‘Microsoft Sınırsız Potansiyel’’ adını taşıyor.
Bu global programın hedefi yoksul gençlere ‘‘teknoloji pasaportu’’ vermek.
Yani bilgisayarı, interneti öğretmek, onlara yeni iş alanları açmak.
Bu programa dahil olan ülkeler arasında Mısır, Fas, Afganistan var.
Gates, yaptığı basın toplantısında ‘‘Microsoft Sınırsız Potansiyel’’ programını Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile birlikte yürütme kararı aldığını açıklıyor.
‘‘Teknoloji hayatları, ekonomileri ve toplumları değiştiren güçlü bir araç’’ diyen Gates, BM Kalkınma Programı ile Afganistan'da pilot bir projede çalıştıklarını, bundan böyle işbirliğini geliştireceklerini söylüyor.
Türkiye'de de oldukça faal olan BM Kalkınma Programı, hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantıları nedeniyle Microsoft'a iyi rehberlik yapabilir.
Hatta ‘‘Microsoft Sınırsız Potansiyel’’ programını Türkiye'ye de çekebilir belki...