BU yıl Davos'ta ilk gününden itibaren müthiş bir Çin rüzgarının estiğinden söz etmiştim.
Rüzgar son günlerde Türkiye'de de şiddetli bir şekilde hissedilmeye başlandı. Gün geçmiyor ki, bir işadamı ya da bir ticaret odası başkanı ‘‘sarı tehlike’’ye dikkat çekmesin.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'den sonra Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'ında Çin mallarına karşı mücadele için ‘‘ulusal politika’’ belirlenmesi çağrısı gazetelerdeydi.
Aygün'ün iddiasına göre, Türkiye'ye resmi ve kaçak yollardan giren Çin malı 12 milyar dolar tutarında.
Bir hatırlatma: Önümüzdeki yıl Çin'e uygulanan kotalar kalkıyor.
Bu durumda Çin malları Türkiye dahil tüm dünyayı daha çok istila edecek.
Aygün'ün verdiği 12 milyar doların ikiye katlanması da mümkün.
Şimdi gelelim ‘‘ulusal politika’’ meselesine... Böyle bir politikanın belirlenmesi için Çin ekonomisini iyi tanımak gerek.
Ulaşmayı başardığınız takdirde bugünlerde dünyada Çin ekonomisiyle ilgili araştırmalar fazlasıyla mevcut.
Bunlardan bir tanesi Davos'ta elime geçen Deloitte'un ‘‘Dünyanın Fabrikası Çin 21. Yüzyıla Giriyor’’ başlığını taşıyan rapor.
Rapordan bazı ilginç rakamlar şöyle:
Çin'in ihracatı 2002 yılında 325 milyara ulaşmış.
Ekonomisi aynı yıl yüzde 8 oranında büyümüş.
Motorola'nın Çin'deki yatırımı 2006 yılında 10 milyar dolara ulaşacak.
Toshiba'nın 5 yılda planladığı yatırım 16 milyar dolar.
Rapordaki öngörüler arasında, Çin'in global ihracat pazarında payını artıracağı var.
Türkiye açısından en önemli nokta, Çin hazır giyimin önümüzdeki yıllarda pazardaki payını katlayacağı.
Peki Çin karşısında diğer gelişmekte olan ülkelerin durumu ne olacak?
Rapora göre, ‘‘el emeği’’nin ağırlıkta olduğu bazı üretim kalemleri Çin'den başka ülkelere kayacak.
Söz konusu ülkeler raporda Vietnam, Hindistan, Filipinler, Brezilya ve Rusya diye sıralanmış.
Çin'in büyüyen ekonomik gücünün bu ülkeler için bazı fırsatlar yaratacağı özellikle vurgulanmış.
Bu durumda Türkiye için de bazı fırsatlar neden söz konusu olmasın?
Çin'e karşı ulusal bir strateji belirlenecekse eğer bu fırsatların neler olduğunun iyi değerlendirilmesi gerek. Bunun da tek yolu dünyada Çin ile ilgili yayınlanmış tüm araştırmaları en kısa sürede okumak.
Deloitte'ın raporuyla daha ayrıntılı bilgiye www.deloitte.com/research ulaşmak mümkün.
Madeleine Albright, Güldal Akşit işbirliği
GEÇTİĞİMİZ kasım ayında Türkiye'ye gelen eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright halen, ‘‘Ulusal Demokratik Enstitüsü’’nün başkanı.
Dünyada demokrasinin gelişmesi ve yaygınlaşması ilkesini benimsemiş olan bu enstitünün Ankara'da da bir temsilciliği var.
Albright İstanbul'a geldiğinde aralarında benim de bulunduğum bir grup gazeteci, STK (sivil toplum kuruluşu) üyesi, politikacı ve akademisyen bir toplantı yapmıştık.
Toplantıda en fazla kadın sorunları üzerinde durulmuştu.
Ulusal Demokratik Enstitüsü Başkanı Peter Van Praagh'ın gönderdiği mektuptan öğrendiğime göre, Madeleine Albright İstanbul'daki toplantıda masaya yatırılan konulardan oldukça etkileniyor.
Enstitünün Türkiye'de kadın meselesinde daha faal olmasını talep ederken, diğer yanda kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit'i işbirliğini görüşmek üzere ABD'ye davet ediyor.
Ancak Akşit gündeminin yoğunluğu nedeniyle ABD'ye gidemiyor.
Ulusal Demokratik Enstitüsü ya da kısa adıyla NDI, 21 Şubat tarihinde Devlet Bakanı Güldal Akşit'in başkanlığında yeniden bir grup kadını biraraya getiriyor.
Grubun kadın sorunlarıyla ilgili fikir jimnastiği yapmak ve çözümler üretmek için iki ayda bir toplanması planlanıyor.
Nisan ayındaki toplantıya Albright'ın katılması muhtemel.
Düzeltme: Mersin Belediye Başkanı Macit Özcan, SHP'den değil DSP'den seçilmiştir. Düzeltir, özür dilerim.