Duymak istediğimiz şeyleri söylüyor: ‘‘Türkiye sebatla, sabırla yoluna devam ederse Avrupa Birliği'ne üye olmayı başaracak. Portekiz Ankara'nın üyeliğini sonuna kadar destekliyor.’’
Sampaio, AB üyeliğinden önce Avrupa'nın en yoksul, en geri kalmış ülkesi olan Portekiz'i örnek gösteriyor.
Portekiz'de bugün kişi başına milli gelir 16 bin dolar civarında.
‘‘AB ile müzakereler çok çetin geçti. 7 yıl sürdü. Hálá da bitmiş sayılmaz. AB ile müzakereler yaşam boyu sürer’’ diyor.
Sampaio, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra başlayan Avrupa'nın yeniden inşası projesinden, genişleme sürecinden, euro'dan söz ediyor.
Ortak dış ve savunma politikalarında Avrupa'nın pek de başarılı olmadığını itiraf ediyor.
Türkiye'nin Avrupa güvenliğinde oynadığı ve bundan sonra oynayacağı rolü övüyor.
Sampaio'nin İngilizcesi mükemmel.
Ana hatlarıyla çizdiği Avrupa politikası açık.
Aynı masayı paylaştığım ünlü bir işadamımız biraz da kıskançlıkla Portekizlilere soruyor: ‘‘Nerede buldunuz bu olağanüstü başkanı.’’
Bizim ünlü işadamını şaşırtan Sampaio, Portekiz'in önde gelen politikacılarından.
7,5 yıllık cumhurbaşkanlığından önce Sosyalist Parti'nin genel sekreterliğini, Lizbon'un yıllarca belediye başkanlığını yapmış.
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için söyledikleri bu yüzden önemli.
Laf Avrupa Birliği'nden açılmışken, geçenlerde İnternational Herald Tribune Gazetesi'nde okuduğum eğlenceli haber aklıma geldi.
Meğer, Brüksel'deki AB merkezinde yeni 10 üyenin de oturabileceği büyüklükte yeni bir masa dizayn edilmiş.
Kocaman bir odadaki dikdörtgen masanın uzunluğu tam 25 metre.
Bir futbol sahasının dörtte biri kadar yani.
Masanın diğer ucunda kimin konuştuğunu görmek asla mümkün olmadığından, tasarımcılar her sandalyenin önüne bir ekran yerleştirmişler.
Masada 11 yerine tam 20 dil konuşulacak.
Kolay iş değil.
Masayı dizayn ettiniz, etrafına adamları oturttunuz...
Peki bunlar nasıl anlaşacak?
Politik psikoloji dalında uzman Amerikalı psikolog Aubrey İmmelman'a bakarsanız, bir masanın etrafındaki müzakere ortamında en fazla 15 kişilik gruplarla verimli olmak mümkün.
Hele önceden hesaplanmamış, tasarlanmamış müzakerelerde orta yolu bulmayı aklınızdan çıkartın.
‘‘Daha hiyerarşik bir yapı düşünülürse belki verimlilik sağlanabilir’’ diyor psikolog uzman.
AB'li yetkililer de bunu düşünmüş olacak ki, yeni üyeleri iki eski üyenin arasına sıkıştırıvermişler.
Mesela, Macaristan Almanya ve Portekiz'in, Polonya ise Fransa ile İsveç arasında.
Anlayacağınız, maazallah yenilerden biri sesini fazla yükseltirse, sağındaki ve solundaki ağabeyleri ‘‘sen sus bakiim’’ diyebilecek.
Merak ettiğim iki şey var: Sampaio’nun sözünü ettiği sebat ve sabrı gösterip günün birinde AB'ye üye olduğumuz takdirde 25 metrelik masaya bir sandalye daha sıkıştırmak mümkün olacak mı? Bir de sağımızdaki ve solumuzdaki ağabeyler acaba kimler olacak?