GEÇEN haftanın önemli bölümünü geçirdiğim Fransa'da, Madrid'deki patlamalardan önce gündemin ana maddesi araştırmacılarla hükümet arasındaki kavgaydı.
Meseleyi kısaca özetliyorum.
Almanya gibi Fransa da, bütçe açığı yüzünden oldukça sıkıntıda.
Bu yüzden kesintilere gidiyor.
Araştırma merkezlerinin de bütçelerini kısmış.
500 araştırmacı kadrosuna ihtiyaç varken sayısı 120'de sınırlı tutmuş.
Fransa'da işte bu yüzden haftalardır kıyamet kopuyor.
‘‘Araştırmayı kurtaralım’’ adıyla başlatılan sivil inisyatifin kampanyası çerçevesinde hükümetin geri adım atması için sadece bir günde 40 bin imza toplanmış.
Araştırma merkezlerinde istifalar peşpeşe.
Başbakan Raffarin ile Bilimler Akademisi yetkilileri arasında sürdürülen pazarlıklarda, hükümet Ar-Ge'ye üç yıllık bir süre için yılda 1 milyar Euro öneriyor.
Raffarin'in bu önerisi araştırmacıları ikna etmeye yaramıyor.
Radyolarda, televizyonlarda Ar-Ge kısıntısının Fransa için nelere mal olacağı tartışılıyor. Beyin göçünün ülkeye pahalıya patlayacağı iddia ediliyor.
Bu arada küçük bir parantez. Ar-Ge alanında ABD, Japonya, Almanya'dan sonra dördüncü sırada gelen Fransa bu konuda hayli iddialı.
Tartışmaların bir bölümü UNESCO ile L'Oreal'in dünyada bilim kadınlarını desteklemek için başlattıkları program çerçevesinde, Paris'te düzenledikleri bilim haftasına denk düşüyor.
Türkiye'deki genç bilim kadınlarını seçen komitenin başkanı Boğaziçi Üniversitesi, Moleküler Biyoloji Genetik Bölümü'nden Profesör Dr. Aslı Torun ile Türkiye'de üniversitelerde Ar-Ge'yi konuşuyoruz.
Türkiye şimdiye kadar Ar-Ge'ye ciddi bir kaynak ayırmamış.
Ar-Ge ithalatı için yılda 2 milyar dolar harcıyor.
Yani teknoloji ithal ederek başka devletlere gelişmelerine katkıda bulunuyoruz.
Bildiğim kadarıyla Türk şirketleri ancak yatırımlarının binde birini Ar-Ge'ye ayırıyor.
Japonya'da patent başvurusu yılda 400 bin, bizde sadece 3 bin ila 4 bin.
Her neyse araştırmacı Profesör Aslı Torun'a üniversitelerin durumunu soruyorum.
Profesör Torun'un çizdiği tablo karamsar.
Dikkat çektiği en önemli husus, üniversitede ‘‘bilimsel liyakat’’ aranmadığı. Dediğine göre, üst düzey idareciler de bilimsel yaşamlarını geride bırakmış olduğundan araştırma gündemlerinde önemli bir madde oluşturmuyor.
Torun, birkaç yıl önce İstanbul Üniversitesi'yle birlikte kas hastalıklarıyla ilgili bir proje hazırladıklarını, AB fonlarına başvurduklarını ancak projenin dönemin rektörü tarafından onaylanmadığını söylüyor.
Üniversite rektörlerinin araştırma kaynaklarını ihtiyaca göre kullanma zorunda olmamaları işin başka bir boyutu.
Örneğin araştırmacı kadrolara asla para ayrılmıyor.
Torun, ‘‘Kadrolar sınırlı olunca iyi öğrenciler burs bulup yurtdışına gidiyor’’ diyor. Kendisi kadro nedeniyle araştırmalarını hayli zorlukla sürdürüyormuş.
Profesör Torun'un söylediklerinden anladığım kadarıyla araştırma meselesinde üniversitelerde işler hiç iyi gitmiyor.
Çin ‘Geniş Avrupa’dan neden korkuyor
DÜNYA ekonomilerinin bir numaralı korkusu haline gelen Çin de AB'nin genişlemesinden çekiniyor.
Çin'in çekindiği şey şu: 1 Mayıs'tan itibaren Avrupa Birliği'ne üye olacak ülkeler AB üyesi olmayan ülkelerle ikili anlaşmalarını iptal edecekler.
Dolayısıyla şimdi kota limiti olmaksızın 10 ülkeye ithal edilen bazı Çin mallarına mayıs ayından itibaren kota uygulanabilecek.
Çin şimdi AB ile kota pazarlığında.
Ancak AB Ticaret Komiseri Pascal Lamy de yeni AB üyelerinin Çin için 100 milyonluk yeni bir pazar olduğu gerekçesiyle Çin'in bu talebine direniyormuş.
İspanya, Time'ın nazarına mı geldi
İSPANYA Madrid'deki patlamalardan tam dört gün önce Time Dergisi'nin kapak konusuydu.
Dergi, sanatıyla, mimarisiyle, 741 milyar Euro'luk ekonomisiyle İspanya'yla ilgili kapsamlı bir dosya hazırlamıştı.
Sadece İspanya'nın ekonomisiyle ilgili küçük notlar.
1997 yılından bu yana büyüme ortalama yüzde 4 dolayında.
Geçtiğimiz dört yıl zarfında Avrupa'da yaratılan iş alanlarının yüzde 40'ı İspanya'da.
Bankacılık sektörü sağlam temellere oturmuş. Ülkenin en büyük bankası Banco Santander'in geçen yılki kárı 2.5 milyar Euro.
Time Dergisi’ne konuşan tarihçi Juan Pablo Fusi, ‘‘İspanya'da artık işlerin yoluna girdiğinden kimsenin kuşkusu yok. Yeni bir özgüven duygusu kazandık’’ demiş.