Raymonda Tavil’in Nablus’taki İsrail işgaline karşı direnişi 1969’da başlamıştı. 1978’de ‘Ülkem, Mahpushanem’ adlı kitabı yazdı. Ömrü boyunca mücadele etti. Kızı Süha ise annesinin tırnağı kadar olamadı.
ARAFAT, karısı Süha Tavil ile Paris’in en lüks otellerinden Crillon’da tanışmış.
1989 yılının mayıs ayı.
O dönemde Süha Tavil, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde öğrenim görüyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yönetimi ise Arafat’ın bir nevi halkla ilişkilerini yürütecek, Fransızca bilen birinin arayışında.
Süha bu iş için biçilmiş kaftan.
Zaten ailesi de Arafat’a oldukça yakın.
Gazeteci-yazar annesi Raymonda Hava-Tavil, 1970’li yıllarda Filistin direnişinin önemli bir ismi, ablasının kocası İbrahim Suss ise FKÖ’nün Paris temsilcisi.
Dolayısıyla kendisine yapılan öneriye gözü kapalı ‘evet’ deyip, FKÖ lideriyle birlikte o yıllarda sürgünde yaşadığı Tunus’un yolunu tutuyor.
Tunus’ta Arafat ile Süha arasındaki ilişki aşka dönüşüyor.
O zamana dek ‘Tek eşim var, o da Filistin’ diyen adam yelkenleri suya indiriyor ve 1990 yılında genç kadınla evleniyor.
Arafat 60 yaşlarında, Süha ise yirmilerinde.
Arafat, Oslo Barış Anlaşması’ndan sonra 1994 yılında Filistin’e döndüğünde Süha yanında.
Kızları Zehva da bir yıl sonra doğuyor.
4 YIL FİLİSTİN’E UĞRAMIYOR
Süha Arafat, 2000 yılına kadar Gazze’de kalıyor sonra günün birinde kızıyla sık sık yolculuk yaptığı Paris’e temelli yerleşiyor.
Dört yıl boyunca Filistin’e hiç uğramıyor...
Ta ki 28 Ekim günü Ramallah’ta ağır hasta kocasının yanına çağrılıncaya kadar.
Arafat, Paris’te hastaneye kaldırıldıktan sonra Süha Arafat’ın sesi nihayet duyuluyor: ‘Kocamı diri diri gömmek istiyorlar.’
Belli ki, Arafat’ın yakın çevresiyle Süha Arafat arasında bir çekişme var.
İddialara göre, zaten bu yakın çevre de Filistinli liderin evliliğine başından beri karşı.
Hatta, Oslo Anlaşması mimarlarından Mahmud Abbas’ınWashington’daki imza törenine Süha Arafat’ın gelmesine ‘ya ben, ya o’ diye karşı çıktığı rivayeti var.
Genç kadın başından beri bir direnişle karşılaşmış.
Peki ya kendisi Filistinli liderin Gazze’deki yaşamına adapte olmuş mu? Halkla kaynaşmış mı?
Hafızamı şöyle bir yokluyorum.
Süha Arafat’ın ‘first lady’ olarak Gazze’de geçirdiği altı yıl boyunca onun Filistin davasıyla ilgili bir çalışmasını, bir konuşmasını hiç hatırlamıyorum.
Tek hatırladığım, bir Noel gecesi Beytüllahim’deki bir kilisede kocasıyla yanyana oturduğu kare.
Bir de arada sırada Paris-Match gibi dergilerde kızıyla çıkan fotoğrafları.
TIRNAĞI KADAR OLAMADI
Süha Arafat’ı annesi Raymonda Hava-Tavil ile karşılaştırdığınızda aradaki fark çarpıcı.
Anne Tavil’in 1978 yılında yazmış olduğu ‘Ülkem, Mahpushanem’ kitabı Filistinli bir kadın direnişçinin yaşamından kesitler.
Gazeteci Raymonda Tavil’in, Nablus’taki İsrail işgaline direnişi 1969 yılında başlamış.
Filistinli kadınları örgütlemiş, oturma eylemi, yürüyüşler gibi protesto gösterileri düzenlemiş.
Birkaç kez tutuklanmış, evinde göz hapsi cezası almış.
Yazık ki, Süha Arafat annesinin tırnağı kadar olamadı.
Arafat’ın Filistin’e dönmesinden sonra güçlü, uzlaştırıcı bir politik sima olarak sahnedeki yerini alabilseydi belki bazı şeyleri değiştirebilirdi.
Oysa o Paris’te Arafat’ın gönderdiği çuval dolusu paralarla gösterişli bir yaşamı tercih etti.