Uzun iş yaşamı boyunca Türkiye’de ilklere ve yeniliklere imza atan, Ar-Ge’ye her şeyden fazla önem veren Selçuk Yaşar’ın adına verilen ödülün ikincisinin sahibi bilim dalında çalışmalar yapan bir isim olacak.
Bu ismi 5 Mart günü İstanbul’da düzenlenecek törende öğreneceğiz.
Yaşar Üniversitesi ve Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı işbirliğiyle “toplumsal fayda yaratan” kişilere verilen ödülü konuşmak üzere geçenlerde Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı ve Rektör Prof. Dr. Cemali Dinçer ile İstanbul’da buluştuk.
Bu yıl Selçuk Yaşar Bilim Ödülü’nü alacak bilim insanının, günümüzün en önemli meselesi “temiz enerji” le ilgili yaptığı çalışmalarla dünyada adından söz ettiren bir akademisyen olduğunu öğrendik.
Yiğitbaşı, Prof. Dr. Ahmet Evin, Prof. Dr. Gürbüz Güneş, Prof. Dr. Arif Hepbaşlı, Prof. Dr. Banu Onaral’ın oluşturduğu Seçici Kurul’un 17 aday arasından belirlediği ismi merakla bekliyoruz.
Ünlü bestecinin tam doğum tarihi bilinmiyor ancak Bonn’da 17 Aralık 1770 tarihinde vaftiz edildiğine ilişkin bir belge var.
Dolayısıyla bestecinin doğum gününün bir gün önce olduğu kabul ediliyor.
Der Spiegel Dergisi’nin “250 yaşındaki Pop Star” diye tarif ettiği ünlü besteci için sadece Almanya’da 700 etkinlik düzenleniyor.
New York Filarmoni Orkestrası, New York’taki Carnegie Hall, Lincoln Center konser salonları Beethoven kutlamalarına katılıyor.
Almanya’nın dışında, Viyana’dan Paris’e Avrupa’nın hemen hemen her başkentinde ve müziksever şehrinde benzer kutlamalar düzenleniyor.
Türkiye’deki kutlamalara gelirsek.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası BİFO’nun Beethoven Yılı için planladığı iki konserden ilkini geçtiğimiz 23 Ocak tarihinde Lütfi Kırdar’da dinledik.
Genç piyanist
İngiltere bayrağı Brüksel’deki AB kurumlarından indirildi.
Peki Brexit sonrası ne olacak?
Kısaca özetlemeye çalışacağım.
İngiltere ve Avrupa Birliği önümüzdeki 11 ay boyunca ilişkilerinin geleceklerini görüşecek.
Hayli çekişmeli geçmesi beklenen bu geçiş sürecinin sona ermesine dek İngiltere’nin Avrupa Birliği’nin kural ve toplumsal sorumluluklarına bağlı kalması gerekiyor.
Almanya’dan sonra Avrupa Birliği bütçesine en fazla katkısı olan ikinci ülke durumundaki İngiltere yıl sonuna kadar katkıya devam edecek.
Brüksel bu konuda kesin kararlı.
Kuruluş hikâyesini Yönetim Kurulu Başkanı Görgün Özdemir ve Genel Sekreter Sabri Bülbül’den dinliyoruz.
1980’lı yılların sonunda Avrupa sanayi, küreselleşmenin getirdiği rekabetçi ortamda, dünyada ölçeğindeki rakiplerine karşı daha iyi performans için bir yönetim modeli arayışında.
Amerikalılar ve Japonlar böyle bir model için harekete geçmiş durumda zira.
Avrupa sanayinin devlerinden ,Volkswagen, Fiat, Bosch, Philips, Nestle, Renault gibi isimlerden söz ediyoruz.
Sonuçta 1988 yılında, merkezi Brüksel’de olmak üzere Avrupa Kalite Yönetim Vakfı kuruluyor.
Kurumlara rehberlik etmek üzere EFMQ modeli geliştiriliyor.
İki yıl sonra, Türkiye’nin Özal ile birlikte yurt dışına açılma döneminde dönemin büyükleri Şişecam, Elginkan, Enka, Arçelik, Altınyıldız, Demirdöküm gibi şirketler bir araya gelip KalDer’i kuruyorlar.
Bugüne gelince
ABD’den Avrupa Birliği’ne Afrika’ya dek sayısız ülkede kamu, özel sektör, akademi, sivil toplum kuruluşları gıda israfını önlemeye yönelik çalışmalar yapıyor.
BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun son verilerine göre, yıllık tarımsal kayıp 1.6 milyar ton.
Bu kaybın parasal değeri 1.2 trilyon dolar.
Öte yandan dünyada 800 milyonun üzerinde aç var.
Benzer bir girizgahı üç yıl önce de Metro Market Türkiye’nin İstanbul’da yeme-içme sektörünün önde gelen 50 şefinin desteğiyle düzenlediği “Gıdada İsrafa Son Haftası” vesilesiyle yazmıştım.
Metro o dönemde TÜBİTAK ile birlikte kayba uğrayan ürünlerle ilgili bir çalışma yapmıştı.
O çalışmaya göre, Türkiye’de üretilen 49 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25 ila 40’ı üretim ve dağıtım zincirinde kayba uğruyordu.
Kayba uğrayan ürün miktarı iyimser tahmine göre
2002 yılında kurulan KAGİDER’in (Kadın Girişimcileri Destekleme Derneği) altıncı başkanı Emine Erdem ve Yönetim Kurulu üyeleriyle derneğin yeni gelişmelerini konuşmak üzere buluştuk.
KAGİDER’in tarım başta her sektörde ülke çapında kadın girişimcileri desteklemek için oldukça çok sayıda projeyi devreye soktuğunu öğrendik.
Dernek kurulduğunda yüzde 4 olan kadın girişimci oranı bugüne gelince yüzde 9.
10 yıl önce 90 bin olan kadın girişimci sayısı 134 bin oldu.
KAGİDER’in üye sayısı ise 37’den bugün 340’a ulaşmış durumda.
10 yıldan beri sahaya inerek halkın sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel eğilimlerini objektif bir şekilde ölçüyor.
26 ilde kent merkezlerinde yaşayan, 18 yaş üzeri 1000 kişiyle yapılan “Türkiye Eğilimleri 2019” araştırmasının sonuçlarının bazılarını cımbızladım.
Siyaseti, ekonomik kaygıları, dost-düşman kim? gibi şeyleri bir yana bırakıp “Türk halkı Suriyeli göçmenlere nasıl bakıyor, kitap okuyor mu, tiyatroya gidiyor mu” sorularının sonuçlarına odaklandım.
Suriyeli göçmenlerden başlarsak, halkın yüzde 70,9’u Suriyelilerin ülkelerine döneceğine inanmıyor.
Ankete katılanların çoğunluğu Suriyelilerin dönmeyeceğine inanıyor ama aynı zamanda birlikte yaşamaktan da memnun görünmüyor.
Baş etmemiz gereken önemli bir sorun.
SANAT KÜLTÜRE ERİŞİM
Araştırmada “En prestijli meslek hangisidir” sorusunun yanıtı “doktorluk” olmuş.
750 civarında karar verici ve uzmana 2020 yılına yönelik kaygılarının sorulmasıyla ortaya raporda önümüzdeki 10 yıl zarfında hepimizi etkileyecek uzun vadeli ilk beş risk şöyle sıralanıyor:
- Mülk, alt yapı ve insan hayatına zarar veren aşırı hava olayları.
- Hükümetler ve iş dünyasının iklim değişikliğiyle mücadelede başarısız olmaları.
- Petrol sızıntıları ve radyoaktif kirlilik gibi çevresel suçları da içeren insan kaynaklı çevresel zarar ve afetler.
- Biyolojik çeşitlilik kaybı ile kara ve deniz ekosistemlerinin geri dönüşü olmayacak şekilde zarar görmesi. Bu kayıp, insanlığın doğal kaynak kullanımının yanı sıra sanayi için de önemli bir risk unsuru taşıyor.
- Deprem, tsunami, volkanik patlama ve jeomanyetik fırtınalar.
DEF’in raporunun 10 yıllık geçmişinde ilk kez, uzun vadeli küresel risklerin ilk beşi çevreyle ilintili.