Geçtiğimiz hafta Türkiye ziyaretim sırasında tatma fırsatı bulduğum 80 kadar Türk şarabından bende iz bırakanların değerlendirmesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Jancis Robinson haksız sayılmaz, kaliteli Türk şarabında Corvus kadar istikrarlı, karakterli ve belirli bir çizginin üstünde bir isim yok. Bozcaada’nın özgür kargası yukarlarda bir yerde tek başına uçuyor adeta. Beyazlarımız kırmızılarımızın çok gerisinde maalesef. Zaten iyi beyaz şarap yapmak için genelde ilk şart serin iklim. Beyaz üzümler aşırı sıcaklıkları, temizlikte ve hassaslıkta verilen ödünleri kırmızılar kadar affetmiyor. Bağda veya yapım aşamasında başlarına gelenleri en şeffaf şekilde hemen belli ediyorlar. Şarap yapımcıları meşe fıçıları bir makyaj malzemesinden çok büyük bir kalabalığa banket çıkaran usta bir şefin kullandığı baharat gibi görmeli. Bu zihniyet henüz ülkemizde yerleşmedi. Özellikle üst düzey beyazlarımızın meyvemsiliği meşeyle bastırılıyor. Kırmızılar yine bu açıdan da daha hata kabul ediyor ama onlardan da meşede boğulanlara sıkça rastlanıyor. Alkolü yüksek, genç şarap bir de haddinden çok yeni meşe görünce dengesi bir daha kolay kolay yerine gelmemecesine kaçıyor. Corvus’un Blend Bianco harmanı tattıklarımdan beni en etkileyen beyazımızdı. Harikulade bir zenginlikte çiçeksi burnu, bal, hanımeli, karamel kokularıyla sanki tatlı izlenimi verip damakta olağanüstü dengeli bir asiditeyle şaşırtan, dozunda kullanılmış meşeden gelen fındıksı aromalarıyla dolgun ve eşsiz. Üstelik tam bir ada harmanı çünkü büyük bir kısmı Vasilaki, Çavuş ve Sıdalan, az biraz da Sauvignon Blanc içeriyor. Küçük kardeşlerinden %100 sofralık Çavuş “Teneia” ise hesaplı, bir o kadar da eğlenceli bir beyaz.
EGE’DEN MARMARA’YA
Üç kırmızı Corvus daha var ki, bahsetmeden geçemiyorum. Merlot kadar olmasa da Malbec yine Corvus tarafından başarıyla yorumlanmış bir monosepaj ilkin. Arjantin Malbeclerinde rastlanan baharlı bir burna, ince ama sert ve gergin, zaman ihtiyacı olan tanenlere sahip. Damakta siyah meyveler ve zeytin ezmemsi bir lezzet hakim. Sonra hesaplıca fiyatıyla farklı iki dünyanın üzümlerini buluşturan Cabernet Sauvignon / Kuntra geliyor. Tanıdık, egzotik Corvus dokusunun yanısıra bitişindeki sert tanenlere rağmen ulaşılabilir, yine üstün, dengeli. Satın alma üzümlerle yapılan Corvus Öküzgözü / Boğazkere ise yine çok başarılı. Bir nadide adadan diğerine, Ege’den Marmara’ya, Avşa adasına atlıyoruz. Büyülübağ henüz yedi yaşında ama ülkemizin en gelecek vaadeden şarap yatırımlarından biri. Bunu iki ayrı Rezerv Cabernet Sauvignon rekoltelerini peşpeşe tadarak bile anlamak mümkün. Önce gelişmiş, zengin burnuyla 2005 kuru mantar ve kiraz likörü aromaları, kadifemsi bir doku, canlı asidite, dengeli ve yumuşak bir final sunuyor. Leziz ama erken içime uygun, atipik bir Cabernet. Oysa 2006 rekoltesi bu asıl üzümün gerçek kimliğini çok daha net sergileyen, böğürtlen, baharat ve topraksı aromalı, dolgun, dengeli, güçlü ama ince tanenli bir şarap. Büyülübağ’ın bir de İris adında tadına doyum olmayan Adakarası üzümünden bir rozesi var. Gül yaprağı, karpuz, salatalık kabuğu aromalarına sahip, canlı, güçlü ataklı, yüksek asiditeli, şeftali, nektarin ve yaban mersini meyveleriyle damakta canlanan uzun ve dengeli, yeteri kadar da tatlı bir roze. Hemen akla başka bir leziz rozemiz Kayra’nın Kalecik Karası geliyor. Bu kıymetli üzüme çilek ve böğürtlen aromaları önde, dolgun ve kalıcı bir roze olmak meğer ne kadar yaraşabiliyormuş. Kavaklıdere’nin somon renkli Lal’i ise mürdüm eriği aroması ve hafif çehresiyle Güney Fransa rozelerini hatırlatan farklı ama hoş bir tarz. Haftaya orta ve büyük üreticilerimizden, cazip fiyatlı günlük içime uygun seçeneklerden devam...