Bir kadeh Mozart

Mozart’ın müziği eşliğinde tanıştığım Mike Grgich, 1976 Paris Tadımı’nı kazanan ve daha geçen hafta 17 bin liraya alıcı bulabilen 1973 Montelena Chardonnay efsanesini yaratmış. Bu eli sıkabilmenin gururunu ömür boyu taşıyacağım

Milos Forman’ın başyapıtlarından ‘Amadeus’tan bir sahne geliyor gözümün önüne... Constanze Weber Mozart eşinin bestelerini gizlice saray bestekarlarından Salieri’nin beğenisine sunar. Zorlu hayatının sonlarında dahi büyük dehayı henüz kimse keşfetmemiştir. Salieri, el yazması sayfalardan uhrevi ezgileri takip ederken kaybolup gider. Mozart’tan beklenen görkemli finalle boş bir ifadeyle ağzı açık bakmaktadır. Constanze sessizliği bozar; “İyi değil mi?” Salieri güçlükle bakışlarını genç hanımın yüzüne çevirir ve cevaplar: “Mucizevi!”
Ve gelmiş geçmiş en büyük bestekarlardan birinin yanında çömez kalan Antonio Salieri’nin filmde ima edilen ancak asla kanıtlayamayan, Mozart’ın hayatını sona erdirebilecek derecedeki kıskançlığı başlamış olur...

BAĞLARIN ORTASINDA MÜZİK

İşte o akşamüstü bu ruh halindeyim. Gözlerim kadehimdeki şarabın bağlarına dalmış.
Geçen hafta sonu rüya gibi bir geceden yaşadıklarımın en güzel dakikalarından bir kesit bu. Napa Vadisi ve müzik... Ne kadar uzun süre olmuş canlı klasik müzik dinlemeyeli meğer. Siz siz olun, arayı açmayın. Ruhun başka bir şeyi bu denli özlemesi söz konusu olabilir mi bilemem. Annemin virtüözü olduğu piyanosuyla çocukluğumda rekabet edemediğimden klasik müzikle mesafe girmişti aramıza. Barıştığımız gençlik yıllarımdaysa hayatımı değiştiriverdi.
Kimbilir, belki de şarap sevdamın önemli bir kısmı müziksiz yaşayamamamla ilgili. Hele ikisi bir arada olunca kusursuz bir eşleşme yakalanabiliyor. Davetlisi olduğum bu enfes gecenin teması da bağların ortasında müzikti. ‘Music in the Vineyards’ isimli Napa Vadisi oda müziği festivalinin 15’inci yıldönümünde profesyonel müzisyenlere ve müzik öğrencilerine destek amaçlı bir organizasyondu. Şaraba gönül vermiş, hatta hayatlarını adamış amatör müzisyenlerin ortak çabalarını bonkör bir müzayede eşliğinde sergiledikleri manevi bir gece.
Üç farklı konserin aralarına serpiştirilmiş şarap ve lezzet tadımları klasikten caza, folktan rock müziğe uzanan geniş bir yelpazede saatlerce uzayıp gitti. Önce kronolojiye saygın bir akışla Handel ve Haydn klasik müziğin imparatoru Mozart’a yolu açtılar. Güneşi Gershwin ve arkadaşlarının yumuşak vokalleri batırdı. Geleneksel bir Napa ziyafetinin ardından müzikte amatör ama şarapta profesyonel gönüllüler Bob Dylan’dan Eagles’a uzanan çağdaş repertuarlarını sergilediler. Bir taşla üç kuş, 100 binlerce dolar gelir de işin cabası!

SU GİBİ AKAN ŞARAPLARDA KALİTE

Müzayedede sadece 11 parça vardı ve hepsi alıcı buldu. Aralarına neler vardı neler; yat ve helikopter gezileri, Bordeaux’dan Yeni Zelanda’ya şarap turları, Amerika’nın en ünlü restoranı French Laundry’nin sahibiyle dopdolu bir gün, 50 arkadaş davet edebileceğiniz sınırsız içkili partiler, vesaire! Hepsi şarap ve müzik için. Genç yetenekler hak ettikleri şartlara ulaşabilsin, nice müzik festivalleri bollukla geçen hasatlar gibi bire bin versin diye. Su gibi akan şaraplar da bonkörlüğü yansıtan kalitedeydi. Kulaklar ve damaklar coştu durdu.
En özel anılarımdan birini gecenin en yaşlı katılımcısıyla gerçekleştirme şerefine erebildiğim unutulmaz bir sohbette yakaladım. Doksanına merdiven dayayan Miljenko Grgiæ’in destansı hikayesi Dalmaçya Sahilleri’nden Napa Vadisi yoluyla Kaliforniya şaraplarının dünyaca tanınmasına uzanmakta. Mondavi gibi nice vizyonerle çalışan, Amerikanca adıyla Mike Grgich, 1976 Paris Tadımı’nı kazanan ve daha geçen hafta 17 bin liraya alıcı bulabilen 1973 Montelena Chardonnay efsanesini yaratmış. Bu eli sıkabilmenin gururunu ömür boyu taşıyacağım.
Yazarın Tüm Yazıları