Gamze Cizreli

Mr. Big bile estetik yaptırmış ona göre

12 Haziran 2010
YAĞMUR, yağmur, yağmur... Bu hafta hem Ankara, hem İstanbul sular altındaydı. Bazen yağmurun ardından gelen gri romantizmi seviyorum ama bahar geldi diye sevinirken bu sürpriz yağmurlar biraz uzun sürdü sanki... Ama ne yağmur ne çamur beni engelleyemedi, biraz yurtdışı, biraz İstanbul, biraz da Ankara, ben yine gezdim, gördüm, anlatacağım! Efendiiiim, ilk olarak Kentpark’ta pazartesi günü açılan Harvey Nichols ile başlamak istiyorum! Seyahatten geldiğim için o gün çok yorgundum ama kısa bir süreliğine de olsa uğradım açılışa. O gün, markanın Türkiye’deki sahibi Demet Sabancı Çetindoğan ve bir uçak dolusu İstanbullu misafiriyle, Ankaramızı renklendirdiler. Siren Ertan, Martha Şavkan, Suzan Toplusoy, Feryal Gülman, Arzu Sabancı o kalabalığın içinde gözüme çarpanlar arasındaydı! Tabii bu davette Ankara’nın da bütün seçkin simaları oradaydı. Bahar desenli kemik rengi elbisesi ile Duriye Arseven her zamanki gibi bir şıklık ve zerafeti ile kalabalığın arasında göze çarpan ilk isimdi. Bir de beyaz straplez elbisesi, dize kadar bantlı siyah çizmeleri ile Simru Vardar, herkese Ankaramızın da moda ikonlarına sahip olduğunu gösterdi!

Louboutin topukla Sex and City 2’ye

O gün, birkaç kişinin ayağında geçen sene moda olan Christian Louboutin imzalı ayakkabılardan gördüm. Hani şu kırmızı tabanıyla meşhur, devlet büyüklerimizin eşlerinin de severek giydiği, seksi mi seksi yüksek topuklular... Bunun geçen sene esen bir moda dalgası olarak kalacağını umuyordum. Neden derseniz, anlatayım. Modaya uyacağım diye, söylemesi ayıp ben de aldım kendime bir çift geçen kış. Aman allahım, değil yürümek, üzerinde durmak imkansız! İnat ettim zar zor yürümek pahasına birkaç kez giydim yine de.
Bunun geçmişte kalmış tatsız bir tecrübe olduğunu sanıyordum ki... Sex and The City 2’nin filminde meşhur dörtlünün dev perdede kırmızı tabanlı Louboutinler ile üstüme üstüme geldiklerini gördüm. ‘Eyvah eyvah dedim. Bu sene Louboutin senesi olacak.’ Film daha dün vizyona girdi ama tabii ben sabırsızım, üç günlük yurtdışı kaçamağında, dayanamadım gittim. Sex And The City dizisi, hepimizin imrendiği karelerle dolu bir şehir efsanesi sanki. Hatta bizim kızlar, Olcay, Arzu, Betül ve ben aramızda hep bunun esprisini yaparız. Hangimiz Carrie hangimiz Samantha diye... O döndüre döndüre, sıkılmadan seyrettiğim dvd’leri düşününce, film benim için tam bir hayal kırıklığı idi. Ama itiraf ediyorum, esas pişmanlığım başka! O gün giydiklerimi filmden çıkar çıkmaz çöpe atmak istedim. Bir şıklık, bir şaşaa, fırfırlar, tulumlar, renkler, ışıklar... Esas benim oryantalist ruhumu eriten Abu Dabi çöllerinde geçen sahneler oldu. İşlemeli kostümler, rengarenk kaftanlar... Tek kelime ile muhteşemdi.

Estetik ameliyatın “cinsiyeti” yoktur

Özellikle o uçuş uçuş maksi elbiseleri görünce ‘Oley en sonunda dolabımdaki birkaç çiçekli upuzun elbisemi tadını çıkarta çıkarta giyebileceğim!’ dedim. Filmin bana göre en büyük bombası, Mr. Big’in estetik yaptırması. Adamda bir tazelik bir gençlik, gülüşü bile bir başka çapkın. Sarkan gıdısı gitmiş, göz altı torbalarından eser yok. Ben destekliyorum bu hareketi. Ankara’mızın erkeklerine de buradan çağrıda bulunmak istiyorum: Estetik ameliyatlar yalnızca kadınlar için değildir. Hepinizi birer Mr. Big olmaya çağırıyorum.

Pembeler-sarılar bejler bizi bekler

Bilen bilir, geçmişteki tekstil ve mağazacılık girişimimden ötürü, e biraz da merakımdan, moda ile çok ilgiliyim! Yeni kumaşlar, renkler... Sürekli takipteyim diyebilirim. Tam da yeri geldi, size biraz ipucu vereyim. Uluslararası Renk Komisyonu (INTERCOLOR) 22-28 Mayıs tarihleri arasında Londra’da toplanarak 2011 sonbaharının renklerine karar vermiş! Ana renkler sarı, yeşil ve bej. Kahverenginin acı çikolata tonu ve sarı, yeşil, pembe gibi pek çok tonun bir arada olması bir başka trend olarak belirlenmiş. Daha bugünden 2011 sonbaharının renkleri hazır. Siz de gardıroplarınızda bu renklere yer açmaya şimdiden başlayın. Tabii bu arada önümüzdeki sonbaharın renginin de kırmızı olduğunu unutmayın. Hem de en parlağından! Masalsı kıyafetler pek moda olacakmış. Herkes prenses gibi hissedecek kendini. Ne güzel işte, herkes birbirinin aynısı olmayacak. Bakarsınız herkesin kendine özgü tarzı birer birer ortaya çıkar. Siz de tarzınızı belirleyin, araya bol bol kırmızı katarak sezona bomba gibi girin.
Önümüzdeki hafta görüşünceye dek rengarenk günler geçirin, sağlıcakla, afiyetle kalın!
Yazının Devamını Oku

Başarılı kadın öyküleri gerekli

5 Haziran 2010
SICAKLAR iyiden iyiye hissettirmeye başladı kendini. Ben seviyorum yaz mevsimini. İnsan daha bir enerjik oluyor. Kışın rehavetini attık çok şükür. Güneş enerjimize enerji katmaya başladı bile! Mevsimle alakası yok, bilen bilir, yerimde duramıyorum ben! Annem hep söyler, yeter dur biraz, seni izlerken ben yoruluyorum diye. Hep yeni bir şeyler araştırayım, fikirler üreteyim, oradan oraya koşturayım. İşte hayatım böyle bir tempoda geçiyor. Geçen ay, Garanti Bankası ve Ekonomist Dergisi’nin işbirliğinde, KAGİDER’in katkılarıyla düzenlenen “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması”nda 3690 aday arasından Türkiye birincisi oldum. Ödül töreni İstanbul Four Seasons Bosphorus Oteli’ndeydi. Sahnede gözyaşlarımı tutamadım. 365 gün hiç durmadan çalışmak, büyük riskler almak, sürekli çabalamak, ve bunun karşılığında böylesine özel bir ödülle onurlandırılmak çok gurur vericiydi. Sahnede, Nietzche’nin çok sevdiğim bir şiirini okudum:
“Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin, Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.”
Perşembe günü, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nde Kadın ve Gençlik Platformu’nun düzenlediği “Başarılı Kadının Öyküsü Paneli”nde konuşmacıydım. Benim dışımda büyük değerler vardı o gün konuşmacı olarak. Türkiye’de pek çok ilke imza atmış Gönül Saray Alphan, Amasya’nın bir köyünde doğuyor, köyünün bulunduğu ilin milletvekilliğine kadar yükseliyor. Ve Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı’na aday olan ilk kadın oluyor. İkinci konuşmacı ilk kadın Nükleer Reaktör Yüksek Mühendisi Sayın Gül Göktepe, dünyada bir ilke imza atıyor. Ve ünlü flüt sanatçımız Sayın Şefika Kutluer... Türk kadınından nasıl sanatçı olunacağını bütün dünyaya kanıtlayan bir usta. Yüreğindeki müzik aşkı yüzüne nur olarak yansımış. Moderatör Bilkent Üniversitesi Dış Politika Enstitüsü Yönetim Konseyi Üyesi Prof. Dr. Emel Doğramacı’ydı. Biz Emel Hoca’mla aynı apartmanda oturuyoruz. Asansörde karşılaşıyoruz, sabahın erken saatlerinde elinde çantası koşarak spora gidiyor. Hem fiziken hem fikren daima dinç. Paneli düzenleyen bir başka başarılı kadın Sayın Rüveyda Akbay’a da buradan teşekkür ediyorum. Siz her zaman biz kadınların arkasında durdunuz, bizleri yüreklendirdiniz. Başarılı kadınların öykülerine çok ihtiyacımız var bu ülkede, elinize yüreğinize sağlık!
Geçen Cumartesi çok keyifli bir yarışmanın juri başkanlığını yaptım. Özel Yüce Okulları tarafindan organize edilen “En Güzel Sofralar Yarışıyor Yarışması”nda Ahlatlıbel piknik alanında 36 sınıf yarıştı. Hepsi de çok lezzetliydi. Ama 1-B sınıfının sofrası diğerleri arasından sıyrılıp 1. olmayı başardı ve hediyelerin sahibi oldu! Ne hoş bir düşünce, çocuklarımıza erken yaşta hem yaratıcılık hem yemek kültürü aşılıyoruz.

Maçka Residances by Armani/Casa!

Eveeet, sıra geldi İstanbul haberlerine! Geçen hafta, Armani/Casa ve Astaş Gayrimenkul’un ortaklaşa gerçekleştireceği Maçka Residences Projesi’nin Çırağan’daki lansman gecesine katıldım. Bembeyaz orkidelerle donatılmış sade ama şık bir dekor, muhteşem boğaz manzarası, davetlileri karşılayan 100 kişilik kemancı grubu ve büyük sürpriz, Grammy ödüllü Laura Pausini konseri.. Harikaydı! Abdülkadir Aksu, Egemen Bağış, Muammer Güler, İtalyan Başkonsolosu Gian Luca Alberini, Hintli aktirist Aishwarya Rai, Grease müzikalinden sanatçılar ilk gözüme çarpan isimlerdi. Ayrıca Feryal Gülman, Kaya Çilingiroğlu-Feraye Tanyolaç, erken bronzlaşmış teniyle Eda Taşpınar gibi birçok ünlü isim de vardı. Gecenin yıldızı Cengiz Abazoğlu imzalı kıyafeti ile dünyaca ünlü manken Karolina Kurkova’ydı. Derin sırt ve göğüs dekolteli bu elbiseyi ilk Çağla Şikel’in üzerinde görmüştük. İkisine de ayrı yakışmış doğrusu. E Cengiz Abazoğlu’ndan bahsediyoruz, kime neyi yakıştıracağını çok iyi biliyor tabii. Sevgili arkadaşım, Maçka Residences’ın Pazarlama Koordinatörü Sedef Baran anlattı, Kurkova da buradan ev almayı düşünüyormuş. Metrekare birim fiyatı 10-16 bin dolar aralığındaymış. Duyunca minik bir çığlık attım tabii ama şehrin tam kalbinde, dekorasyon Armani/Casa, manzara Boğaz, adalar ve Sarayburnu olunca şehrin en gözde konut projesi oluyor tabii!
Aynı gece Maçka Residences’ın davetinden sonra herkes Reina’da, Vodafone sponsorluğunda düzenlenen F1 partisine geçti. Tabii gecenin en büyük bombası muhteşem sahne performansı ile Ajda Pekkan’dı. Herkes gibi, Dünya Şampiyonu F1 Pilotu Jenson Button da gözlerini alamadı Ajda’dan!
Unutmadan, şimdiden haber vereyim istedim, önümüzdeki hafta Ankara’mızda gündem çok yoğun: Pazartesi Harvey Nichols Ankara’nın Kentpark’taki açılış kokteyli, salı öğleden sonra Beymen’de Dilara Koçak’la sağlıklı beslenme üzerine söyleşi, Cuma akşamı More Dergisi’nin Beyaz Yıldızlar partisi... Haftaya bu köşe bana dar gelecek gibi!
Yazının Devamını Oku

“My Fair Lady”den Nihavend makamına

29 Mayıs 2010
NE haftaydı ama! Geçen hafta, fırtına gibi derler ya, aynen öyle geçti benim için. Bir-iki günlük İstanbul seyahati, resmi toplantılar,davetler, açılışlar derken, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim geçen haftaki koşuşturmamı. Bu yoğunluk içinde geçen pazar akşamı öyle bir konsere gittim ki, etkisi hala üzerimde. İnönü Vakfı ve Anadolu Çağdaş Eğitim Vakfı işbirliği ile Swissotel’de burslu öğrenciler yararına düzenlenen “3 Soprano Konseri”nden bahsediyorum. Her zaman olduğu gibi Garanti Bankası üzerine düşeni yapıp, sponsor olmuş geceye.

Sopranolardan Hacı Arif Bey

Birbirinden şık ve güzel 3 genç hanımdan My Fair Lady’den tutun da, Hacı Arif Bey’in Nihavend’ine kadar bildiğimiz, sevdiğimiz müzikleri dinlemek ne kadar keyifliydi anlatamam. Gecenin ev sahibeleri, İnönü Vakfı Başkanı çok kıymetli Özden Toker Hanımefendi’nin bütün asaleti ile konuklarıyla tek tek sohbet etmesi, ANAÇEV Genel Başkanı, sivil toplumculuğun öncüsü Sayın Ayla Hatırlı Hanımefendi’nin burslu öğrenci sayısını artırmak adına hayata geçirmek istediği yeni projelerden bahsetmesi, benim için geceyi daha da anlamlı kıldı.
Bu arada gecenin bütün konukları da çok özeldi tabii. Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu ve zarif eşleri, Türkiye’deki görevini bu ayın sonunda tamamlayacak olan İtalya Büyükelçisi Carlo Marsili ve eşi Selva Marsili, Nusret Cömert, Hikmet Sami Türk ve eşi Fatoş Hanım ve Özden Hanım’ın küçük kızı Nurperi Özden... Hepsiyle tek tek sohbet etme fırsatını da buldum bu konser sayesinde. Özden Hanım’ın büyük kızı Sevgili Gülsün Bilgehan’ı aradı gözlerim. Eşi Mustafa Bey’den öğrendim ki, bir gün önceki CHP Kurultayı’nın ardından toplantıdan toplantıya koşturuyormuş, gelememiş konsere.

Kaliteli zaman

“3 Soprano Konseri”nde rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’nın güzel eşi Nilüfer Kışlalı da gecenin konukları arasındaydı. Nilüfer Kışlalı Bilkent Otel Sanitas SPA&Wellness’ın yöneticisi oldu. İstanbul’da Çırağan Palace Kempinski’nin de içinde yıllardır hanımların bir numarası olan bu SPA, Ankaralıların da yeni gözdesi olacağa benziyor. Ben bir kere gitme fırsatı buldum ve çok özenli bir hizmet aldım. Vakit bulun da, özel bakımlardan Asya masajlarına, güzellik terapilerinden spora kadar, kendinize kaliteli bir zaman ayırın. Hiç vaktimiz olmuyor diyoruz ama biraz da biz bu vakti yaratmıyoruz sanki.

Hayat iksiri

Swissotel’deki konserden çıktıktan sonra methini çok duyduğum Amrita SPA&Wellness Center’a da bir göz attım. Amrita’nın kelime anlamı ‘hayat iksiri’ymiş. Hepimizin bu hayat iksirine ihtiyacı var! 3000 metrekare, kocaman bir yer! Ve tabii içinde ne isterseniz var.
Kapalı yüzme havuzu, fitness salonu, Türk Hamamı... Deniz kristalli cila ve çikolatalı vücut bakımı çok ilgimi çekti. Bilen bilir, çikolataya da hiç dayanamam! Hemen denemek lazım. Her iki Spa da biz Ankaralıları huzurlu bir yolculuğa çıkarmak için doğru adresler.

Gelin hamamları

Ama Spa’ların pabucunu dama atacak bir moda başladı ki sormayın. Hamam! Evet, bildiğimiz Türk Hamamı.Türk Hamamı eski itibarını yeniden kazanıyor! Hamamların bazıları bu bahsettiğim SPA’larda bulunuyor;kimileri ise bildiğimiz geleneksel eski hamamlar. Ama hepsinde doğallık var tabii. Peeling de öyle, buhar da öyle. Hamamlar tekrar popüleritesine kavuşunca gelin hamamlarının da sayısı arttı. Eskiden moda olan bekarlığa veda partileri yerini kına gecelerine bıraktı.
Hatta İstanbul’da Sevgili İzzet Çapa’nın Al Jamal’da düzenlediği modern kına geceleri çok rağbet görüyor. Şimdi de hanımlar, hamamlara kutu kutu börek, zeytinyağlı dolmalar taşıyor, göbekler atıp şarkılar söyleyerek gelin hamamının tam anlamıyla hakkını veriyorlar! Rahmetli babaannem anlatırdı, eskiden anneler oğullarına hamamdan kız beğenirlermiş. Eş dost akrabanın düğünü öncesi yapılan gelin hamamına gelen kızlar, baştan aşağı süzülür, oğulları için hangisi ideal orada karar verilirmiş. E tabii makyaj yok, vücut kusurlarını örten kıyafetler yok. Hamam kız bakmak için en mantıklı yer! Bayılıyorum şu eski adetlere...

“Hamam bohçası”

Önümüz yaz, düğün mevsimi açılıyor. Bana şimdiden davetiyeler gelmeye başladı bile. Bu yaz bol bol hamam sefası yapacağız gibi gözüküyor. Şimdi diyeceksiniz ki, hamam güzel fikir ama nasıl hazırlanacağız? Bunun peştamali var, tası var. Evet, haklısınız. Size hemen bir ipucu, Ankaralıların yakından tanıdığı Türkiye’nin en önemli tekstilcilerinden Kamil Özçoban yine orijinal bir fikri hayata geçirmiş ve Park Bravo mağazalarında özel üretim hamam malzemeleri satmaya başlamış. Bana bir arkadaşım getirdi. Bayıldım! Tül bir kese, içinde eski usül arap sabunu, kese, minik bir havlu. Bu moda sadece aksesuarla da sınırlı değil. İdil Tarzi de geleneksel Osmanlı motiflerini modernize ederek günümüze uyarladığı ‘HAMAM’ markası ile eski ile yeniyi harmanlayanlardan! Peştemallerin hem ipeklileri var, hem de ham kotondan olanları, hepsi de birbirinden albenili. Moda da yavaş yavaş yüzünü geleneksele çeviriyor baksanıza!

Platform topuk üstüne mini şort

MİNİ şortlardan, platform topuklardan Ankara’ya da lazım!
Moda demişken, bu aralar dikkatimi en çok yeni moda kısa şortlar çekiyor.
Şimdi o şortlar için Eda Taşpınar’ınkiler gibi sütun bacak şart diye düşünürdüm hep! Ama baktım da, İstanbul’da kimsenin öyle bir derdi yok. Yakıştırmayı da biliyorlar. Platform topuklar yine revaçta. Ankara hanımlarının ağır duruşunu çok seviyorum ama bakıyorum da, İstanbul’daki özgüvenin Ankara’daki karşılığı ağır başlılık! Ankara’da da görsek artık şu mini şortları, platform topukları.Bizim mekanlara da bakıyorum, İstanbul profili başka, Ankara profili başka. Ama hepsi de menüden aynı şeyi sipariş ediyor.

Tahıllı salata mevsimi

Nerede yaşarsa yaşasın, ne giyerse giysin, bu sezon kadınlar yalnızca salata ile besleniyor. Hepsinin ortak seçimi de diyetisyenlerin ve beslenme koçlarının son gözdesi buğday ve mercimek salataları! Haydi bakalım, herkese yaz öncesi diyetlerinde başarılar diliyorum. Sevgili diyetisyenim Füsun Hanım’a da bu köşeden selam ve sevgiler!! Son iki haftadır gelemiyorum ama merak etmeyin “Tahıllı Salata”mı yiyorum. Siz de kendinize iyi bakın, önümüzdeki hafta görüşünceye dek, sevgiyle, afiyetle kalın.
Yazının Devamını Oku

En popüler çantadan ozon gençleşmesine

22 Mayıs 2010
NE yalan söyleyeyim, hoşuma gitti bu yazma işi. Geçen cumartesi ilk yazım yayınlandı, sabahtan itibaren susmadı telefonlarım. Eş dost kim varsa okuyan/duyan herkes aradı. E-posta kutuma gelen mesaj ve yorumlar da çok hoşuma gitti. Daha önce de çeşitli dergilerde yazdım ama bu biraz farklı bir his sanki. Ankara başka, insanı bambaşka diyorum ya hep... Başka türlü bir samimiyet var bu şehirde.

Darısı Ankaramızın başına!

Bursaspor’u canı gönülden tebrik ediyorum, ayrı. Ben bir Fenerbahçe aşığıyım, o apayrı! Her aşkta neşe de yaşanır, hayal kırıklığı da, hüzün de yaşanır, mutluluk da... Ama adı üzerinde, aşk işte,vazgeçilmez! O Pazar oğlum Ali ve ben, üzerimizde formalarımız, önce Kalamış’da Develi Restoran’ın yolunu tuttuk! Ortalık Bayram yeri gibi, davullar zurnalar... 70 yaşındaki teyzeciğim bile formasını giymiş, bir ağızdan söylenen tezahüratlara eşlik ediyor. Bir sevgi seli, bir coşku sormayın. Kesin şampiyonuz! Oradan doğru stada. Ali’ciğim futbolcularla sahaya çıkacağı için çok heyecanlı. Hani çocuklar futbolcularla elele sahaya çıkıyorlar ya, Ali de Fenerbahçe formasıyla Trabzonspor’un kalecisi Onur’un elinde çıktı sahaya. Aksi gibi kaleci Onur panter kesildi o gün. Oğlumun şansı mı, şanssızlığı mı ne desem bilemiyorum. Ama her şey bir tarafa, milyon dolarlık oyuncular yıkılmış vaziyette ağlarken, orta direk görülen futbolcular zafer şarkıları söylüyorlar!
Artık ligde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Anadolu takımları daha heyecanlı koşacaklar kupaların peşinden. Belli mi olur, bakarsınız kupalarını kaldırırken, Ankara takımlarını da görürüz bir gün!

Açık mavi Kelly Bag

Nİhayet çanta kuyruğu çilesi sona erdi! Hiç üşenmedim, geçen hafta söylediğim gibi, Roman’ın yeni koleksiyonu Organic by Roman’ın lansmanı için İstinye Park’a gittim. Hoş, bu aralar iş için çok sık İstanbul’dayım ama bu sefer gidiş amacım şu çok konuşulan kıyafetlerdi. Tabii o gün organik kıyafetler kadar gelen kalabalığın üstü başı da dikkatimi çekti! Demet Sabancı Çetindoğan, Feryal Gülman, Aslı Kuseyiroğlu, Suna Vidinli, Beyhan Bağış, Müge Sırmabıyık, Sema Güral ve şimdi hatırlayamadığım bir sürü hoş hanım şıklıkta yarış halindeydi. Kimi jean, kimi diz boyu elbiseler giymişti. Tabii her zaman olduğu gibi dikkat çekici takılar, Chanel ve Hermes çantalar ön plandaydı. Maçka’da yeni açılan Hermes, bizim hanımların Avrupa’da kuyruk bekleme çilesini de sona erdirmişe benziyor! Özellikle bu sezonun rengi açık mavi Kelly Bag’i 2-3 kişinin kolunda görünce dedim ki, tamamdır, bu yazın en popüler çantası konusunda yanılmamışım. Ama fiyatını ne siz sorun, ne ben söyleyim.

Ozon mucizesini inceledik

Geçen hafta bahsetmiştim. Tabii ki araştırıldı, söz verildiği üzere size aktarılmak üzere detaylıca “ozon”un özüne inildi! Efendim bu ozon tedavisi dedikleri olay hakikaten bir mucize! Başta Madonna olmak üzere Türkiye’de de ünlü sanatçı ve işadamlarının favorisi. Bu yöntemden yararlananlar arasında, Tansu-Özer Çiller de varmış. Her zaman zinde olmak ve delikanlı gibi yaşamak herkese nasip olmuyor. Dedikodu da olabilir ama son yaşananlara bakılırsa, hakikaten bir mucize! Nedir bu ozon tedavisi derseniz, anlatayım. Sizden alınan yaklaşık 4 ml kana ozon enjekte edilerek geri veriliyor ve bu yolla temizlenen kanınız sizde 1.5 ay gibi bir sürede detoks ve anti-aging tedavisini birarada gerçekleştiriyormuş. Düşünsenize, daha dinç kalıyorsunuz, gün boyu enerjik oluyorsunuz, az uyku size yetiyor... Artık ozon tedavisinden mi yararlanırsınız, yoksa kendi yöntemlerinizle mi yazı karşılarsınız bilmiyorum. Ama ne yapın ne edin bu tatlı mevsimi iyi karşılayın. Haftaya görüşene kadar neşe içinde, afiyetle kalın!

Hakan Kultlugün’e hüzünlü veda

Geçen hafta açılışlardan, davetlerden, orada karşılaştığım Ankaralılar’dan bahsetmiştim. Bu hafta da yine tanıdık yüzlerle dolu bir yerdeydim. Maalesef renkli elbiseler, uçuş uçuş kıyafetler yoktu bu sefer. Çok sevgili ağabeyimiz, Ankara’nın yakından tanıdığı, Paris Kuaför’ün yaratıcısı, mesleğin duayeni Hakkı Kutlugün’ün cenaze töreninden bahsediyorum.
Kocatepe Cami’nin avlusunda, yüzlerce kişi vardı o gün. Şöyle bir baktım da, yetiştirip sektöre kazandırdığı elemanlarından, Ankara cemiyet hayatının önemli isimlerine, meslektaşlarından dostlarına kadar, kimler yoktu ki! Erdem Kıramer ve MOS’tan Muammer Yaprakgül gözüme çarpanlar arasındaydı. Sevgili dostlarım Halil Bezmen ve Rengin Suar da İstanbul’dan kalkıp gelmişlerdi. Herkese kısmet olmayacak bir sevgi seli ile uğurlandın Hakkı Ağabey, mekanın cennet olsun. Ne Ankara, ne de Ankara insanı sen hiç unutmayacak.

Yazının Devamını Oku

Bahar gardroplara da uğramalı biraz

15 Mayıs 2010
YAŞASIN! Uzun, yoğun ve yorucu bir kışın ardından nihayet bahar geldi. Caddeler, sokaklar cıvıl cıvıl. Bilmem siz de fark ettiniz mi, İstanbul’a rakip erguvanlar sarmış her yanı. Güneş gökyüzünde pırıl pırıl, içim kıpır kıpır.

Baharın gelişiyle birlikte Ankara’mızda da hareketlenme başladı. Herkes dışarıda, kafeler, restoranlar sokaklara taşındı. İncecik bluzlar, merserize kazaklar... Püfür püfür akşamüstleri... Ankara her bahar olduğu gibi rengarenk. Tabii bütün bu hareketlenmede açılışların, kokteyllerin, davetlerin rolü büyük.
Sanırım bu kıpırdanma önce Vakko ile başladı. Arjantin caddesine yeni bir soluk getiren Vakko, görkemli bir parti ile açıldı. Kokteylde Ankara ve İstanbul’un iş, siyaset, moda ve sanat dünyasının önde gelen isimleri de vardı. Ev sahibi tabii ki Cem Hakko ile mağaza yöneticisi Olcay Ergun’du. Eski şaaşasını son zamanlarda yitiren Arjantin Caddesi’nin yeniden hareketleneceği ve eski itibarını tekrar kazanacağına hiç şüphe yok. Harekette bereket vardır diye boşuna dememişler! Çantadan aksesuara, eşarptan çikolataya ve tabii erkek ve kadın giyim bölümleri ile 8 yıl aradan sonra, caddeye inen Vakko’ya kocaman bir hoş geldin!
Dedim ya, davetlerle geldi bahar diye... Vakko açılışının ardından UNICEF Balosu. UNICEF’in geleneksel yardım balosu 30 Nisan gecesi Hilton’daydı. Ankara’yı Ankara yapan en önemli değerlerden biri de bu tip vakıf ve derneklerin düzenlediği yardım geceleri. Ankara cemiyet hayatını ve Ankara’da yaşayan yabancıları biraraya getiren bu gece de onlardan biriydi.
AOÇ’de piyano eşliğinde müze
Evet. Sıra geldi, Ankara’da doğup büyüyen herkesin hatırasında mutlaka bir yeri olan Atatürk Orman Çiftliği’ne... Çiftiğin müdürü sevgili Ömer Arslan, yıkık, harap şarap fabrikasını almış, eski halini çok da bozmadan, inanılmaz bir emek ve özveri ile yeni baştan yaratmış ve Ankara’ya güzel bir müze kazandırmış. Sağ olsun beni de unutmamış, müzenin açılışı için bir davetiye yollamış. Açılışta Hanri Benazus Koleksiyonu’ndan “Atatürk Orman Çiftliği’nde Geçmişin İzleri: Anılar, Yaşamlar, Mekanlar” isimli fotoğraf sergisi de vardı. Düşünün. Müzeden içeri giriyorsunuz. Yumuşacık bir piyano sesi. Ve karşınızda Atatürk’ün hiç görmediğiniz fotoğrafları. Bu atmosfer çok etkiledi beni. Sonra da düşündüm ne çok etkinlik yapılır burada diye. Zaten açılış sonrasında, Ömer Arslan da söyledi, bu mekanda bundan sonra farklı organizasyonlara da ev sahipliği yapmak istiyorlarmış. Ne güzel olur. Bu vesile ile ANAÇEV’den Sayın Ayla Hatırlı’ya ve Kadın ve Gençlik Platformu’ndan sayın Rüveyda Akbay’a seslenmek istiyorum. Yapacağınız etkinlikler için burası tam size göre. Bu etkinliklere beni de çağırmayı unutmayın lütfen!
TBMM’ye bembeyaz tayyörle gelen bahar
Şimdi defile, organizasyon dedik de, bizim Ankara’nın havasından mıdır suyundan mıdır yoksa bürokratik ciddi duruşundan mıdır bilinmez, hanımlar çok şık olmalarına rağmen yine siyah tuvaletler, gri elbiseler önplanda. Siyasetin o ağır havası da hanımların üzerine çökmüş olabilir. Bahar geldi gelmesine de, biraz da bizim Ankara’daki gardroplara uğrasa hiç fena olmayacak. Mesela, Sayın Milli Eğitim Bakanımız Nimet Çubukçu geçen kış, kırmızı paltosu ile beni kendine hayran bırakmıştı. Şimdi de daha havalar bile tam ısınmamışken bembeyaz tayyörler içinde onu mecliste görünce, işte bu dedim, siyasete renk geldi!

Yazının Devamını Oku