Paylaş
Bakanlığın 3 aylık uyum süresinin üstünden yaklaşık 2 ay geçti. Ancak Türkiye’den Avrupa’ya giden bazı ürünler pestisit kalıntısı ve aflatoksin olduğu gerekçesiyle geri gönderiliyor. Öyle ki geçtiğimiz 3 hafta içinde; üzüm yaprağı, kurutulmuş kekik, antepfıstığı, kuru incir, kahve, limon, nohut unu gibi 20’den fazla ürün piyasadan çekilen ya da geri gönderilen ürünler arasındaydı.
Greenpeace Türkiye de İstanbul’da, 5 zincir market ve farklı semt pazarlarından toplanan 14 çeşit sebze ve meyveden alınan 155 örneği uluslararası bir laboratuvarda inceledi. Sonuç ürkütücü! Her 3 üründen 1’inde mevzuata uygunsuzluk, yüzde 61’inde de çoklu pestisit kalıntısı bulundu. İç ve dış piyasadaki gıda ürünlerinde bu kadar yüksek çıkmasının sebebi üretici mi, dağıtıcı mı, yoksa denetim eksikliği mi? Tüketici ne yapmalı? Gıda Mühendisi Ebru Akdağ ile masaya yatırdık.
HER ÜLKENİN PESTİSİT LİMİTLERİ BESLENME ŞEKLİNE GÖRE FARKLIDIR
Pestisitlerin aslında böcek, yabani ot, sürüngen ve bakterilerin yok edilmesi için kentler, bahçeler, parklar ve tarımda kullanılan kimyasallar olduğunu söylüyor Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, “Ancak” ile ekliyor: “Son yıllarda, özellikle endüstriyel tarımın yaygınlaşmasıyla, bu kimyasallar üretimde verim artışı sağlamak için bir fırsat olarak da görülüyor. Ancak elbette ‘daha fazla kar edeyim’ ya da ‘daha çok ürün alayım’ aceleciliği ile yapan üreticiler olduğu gibi bilinçsizlikten kaynaklı problemler de var. Çoğu üretici, hangi kimyasalı nasıl kullanacağı ve ne kadar bekletmesi gerektiğini bilmiyor. Diyelim ürün, ilacı attıktan sonra bir hafta içinde toplanacaksa, çiftçi aceleyle 3 günde, ürünü tarladan kaldırıveriyor. Ya da yanlış/ kaçak ürün kullanıyor. Kontrolsüz; mesela hasada yakın zamanda aşırı şekilde, kullandığı da oluyor. Bilgisizlik, denetimsizlikle birleşince de sorun daha da büyüyor.”
KÜRESEL SAVAŞLAR ETKİLİ
Bu sebeple mi yurtdışına gönderdiğimiz bazı ürünler geri dönüyor? Yanıtı şu: “Elbette bunun da etkisi vardır. Ancak daha az konuşulan bir yüzü daha var bu işin. Dünyada şu an büyük ticari savaşlar var. Dolayısıyla bazı ülkeler, aldıkları ürünler yasal limitler içinde olsa dahi, kendilerinin farklı bir uygulama yaptığını belirterek, ürünleri geri gönderiyor. Çünkü her ülkede kabul edilebilir pestisit limitleri, ülkelerin tarım politikaları ve beslenme alışkanlıklarına göre farklıdır.”
FİYAT TAKTİĞİ DE OLABİLİR
Nasıl farklı? “Basit anlatımıyla; bir ülkede patatesin fazla tüketildiğini varsayalım. Toplam pestisit limitini düşürmek için o ülkede patatese uygulanan bilimsel oran, diğer ülkelere göre daha düşük olabilir” diyor Akdağ. AB için tek limit uygulanıyor olsa da her ülkenin farklı limitleri olduğunu hatırlatarak, devam ediyor: “Dolayısıyla ‘Benim asıl limitim bu’ denilerek ürünler geri gönderilebilir. Bunun ticari bir kaygı; fiyatı düşürmek, piyasayı kırmak vs. ile yapılması da gayet mümkündür.”
NASIL DENETLENİYOR
“Türkiye’ye giren ve bizden çıkan her üründen, rastgele olacak şekilde örnekler alınır ve alınan bu örnekler laboratuvar ortamında testlerden geçer. Bu arada bir partideki bir kutu üründe sıkıntı olsa ve diğerlerinde olmasa dahi o parti tamamen geri gönderilir. Oysa o bir kutu ürün yolda nemden dolayı küflenmiş, aflatoksini artmış olabilir. Ancak yine de tüm parti iptal
edilir.”
DÖNENLERİ YEMİYORUZ AMA BİR ŞARTLA...
Peki, sınırdan dönen o ürünleri biz mi yiyoruz? Akdağ, “Piyasaya sürülmez, imha edilir. Yani biz yemiyoruz. Ancak bu noktada bir kafa karışıklığı var. Dönen ürünler eğer regülasyonumuza uyuyorsa tüketilmesinde de sorun yoktur” yorumunu yaparak, diyor ki:
AÇIK ÜRÜNLER DAHA TEHLİKELİ
“Herkesin gözü sınırda, dönen ürünlerde. Fakat şunu atlıyoruz. Eğer bir ürün ihraç edildiyse, kuvvetle muhtemel o ürünün devamı zaten iç piyasaya sürülmüştür. Yani kapıdan döneni yemesek de iç pazarda aynısını yiyor olma ihtimalimiz yüksek. Pazarda; özellikle de açıkta satılan kuruyemiş ve baharatlar, salçalar, aktarlarda satılan çay ve bitkisel karışımlar, sokakta satılan açık sütler inan daha tehlikeli.”
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bilgilendirmesine göre, pestisit ve benzeri kimyasallar böbrek, kemik ve akciğer ile çocuklarda solunum yolu ve nörolojik rahatsızlıklar, hormonal ve üreme sistemi bozukluklarına yol açabilir. Tarım ve Orman Bakanlığı ise aflatoksini, “kuvvetli zehir ve kanserojen maddeler” olarak tanımlıyor.
ETKİN DENETİM VE BİLİNÇLENDİRME ŞART
Peki çözümü ne bu işin? Hem çiftçi kar edecek hem de tüketicinin sağlığı nasıl korunacak? Cevabı şu: “Ekilen ilk tohumdan tut da sulama yöntemlerine, bitki koruma ve hasada kadar ‘uygun tarım’ yapılması, bunun için de etkin tarım politikalarının uygulanması şart. Sadece sayısının değil nitelikli denetimlerin arttırılması, Gıda Mühendisi istihdamının çoğaltılması da gerekmekte. Gıda enflasyonu böylesi yüksekken ve maalesef tüketici tarafından da talep var olduğu sürece riskli, açık ve kontrolsüz ürünler piyasada var olmaya devam edecektir. Dolayısıyla zor olsa da talebi, tüketiciyi bilinçlendirerek daha mantıklı bir noktaya çekmek zorundayız.”
SİRKELİ SUDA BEKLETMEK DE KAYNATMAK DA ÇÖZÜM DEĞİL
Akdağ, aflatoksinin nemli ve ılık ortamlarda ürediğine dikkat çekerek, şu örnekleri veriyor: “Mesela evde baharatlarımızı tezgâhta, kuru olmayan yerlerde muhafaza etmek, elimizle aflatoksin üretip, yediğimiz anlamına gelir. Ya da sokaktan çiğ süt aldınız ve güzelce kaynattınız... Aflatoksini yok edemezsiniz. Özünde varsa kaynamakla geçmez. Sebzeleri, yeşillikleri sirkeli suda bekletiniz... O da çözüm değil. Hatta üzülerek söyleyeyim sirke, bazı pestisitlerin etkisini arttırıyor. Çamaşır suyuna batırmak, sabunla yıkamak da riski azaltmak yerine arttırır.
Tek çözüm; Hastalık Koruma ve Kontrol Merkezi’nin (CDC) de ilk önerisi, akan su altında tüm yeşillikleri bolca yıkamaktır. Sert meyve sebzeler için meyve-sebze ovma fırçası kullanılabilir.”
Paylaş