Düşünebiliyor musunuz?
Hastasınız, sizi hayata bağlayacak ilaçları yurtdışından getirilemediği için kullanamıyorsunuz.
Aileniz, tüm uğraşlarına rağmen ilaçlarınıza ulaşamıyor.
Doktorunuz çaresiz.
Ve, siz ölüyorsunuz.
İnsan hayatı bu kadar basit mi?
6 MİLYAR DOLAR HARCANIYOR
Hayvanlara işkence yapıp, ormanları yakanları da.
Yazımda, iki çocuklu bir ailenin, başarı hikayesini kaleme alacağım.
Bursa’da yaşayan Yurdanur İnce, 2 çocuk annesi.
Büyük kızı Safiye Öykü ile küçüğü olan Fatma Övgüm, Yurdanur Hanım’ın her şeyi.
Dünya bir tarafa kızları bir tarafa.
Çocukları için de anneleri çok özel.
Üzülmemesi için dikkatli davranıyor, gözlerinin içine bakıyor.
Hayvanlara işkence yapıp, ormanları yakanları da.
Yazımda, iki çocuklu bir ailenin, başarı hikayesini kaleme alacağım.
Bursa’da yaşayan Yurdanur İnce, 2 çocuk annesi.
Büyük kızı Safiye Öykü ile küçüğü olan Fatma Övgüm, Yurdanur Hanım’ın her şeyi.
Dünya bir tarafa kızları bir tarafa.
Çocukları için de anneleri çok özel.
Samimi bir ortamda geçen sohbetimizde kendisiyle, iki kez gittiği deprem bölgelerindeki yaşamı, yıkılan binaları, yok olan umutları, acıları, Osmangazi Belediyesi’nin yaptığı çalışmalar ile bölgede normal yaşama ne zaman geçileceğini konuştuk.
Felaketin ilk günlerinde, 400 personel ve 110 araçla bölgeye giden Osmangazi Belediyesi, 14 milyon insanın etkilendiği deprem bölgesinde güzel işler yaptı.
Arama ve kurtarma ekipleri enkaz altında kalan onlarca kişiyi kurtarıp, yüzlerce ceset çıkarttı.
Hatay ve İslahiye’de bulunan üç aş evinde her gün, binlerce kişiye üç öğün yemek dağıtıldı.
Bu hizmetlerini, ramazan ayında 3 bin kişiye sahur ve iftar yemeği ile sürdürecekler.
‘OSMANGAZİ MAHALLESİ’
Osmangazi Belediyesi depremin en fazla zarar verdiği yerleşim yerlerinden biri olan Gaziantep’in İslahiye İlçesi’nde de vardı.
Olan da; Bursa gibi çok özel bir şehre oldu.
Yöneticilik, gerçekten çok zor bir görevdir.
İsmi üzerinde, “Yönet-mek”
Yani, aldıkları doğru kararlarla yaşanan süreci sağlıklı bir şekilde idare etmek.
Diyarbakır ve Bursa’daki maçlarda yaşanan olaylar, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.
Aslında, her iki şehirde oynanan maçlarda hiç bir olay çıkmazdı.
Bursa ve Diyarbakır’daki futbol takımları arasında, 13 yıldır devam edip unutulmaya başlayan kırgınlıklar, tekrar bu boyuta gelmezdi.
Biz, “susuz bir yaşamı” hiç düşünmediğimiz için, hep rahat davrandık.
Yanlış yaptık.
Tehlike gerçekten çok büyük.
Düşünebiliyor musunuz?
Bursa gibi bir şehirde, su sıkıntısı yaşanıyor.
Nilüfer Barajı kurudu, Hiç su kalmadı.
Doğancı Barajı’ndaki doluluk oranı ise yüzde 24’e kadar düştü.
Çoğu gönüllülerden oluşan bu ekiplerde yer alanlar, gerçekten özel insanlar.
Yaşanan felaketleri, televizyonlardan izleyip, sosyal medyadan takip edebilirler.
Onlar bunu yapmıyorlar...
Gerekirse masraflarını kendi ceplerinden karşılayıp o bölgelere gidiyorlar.
Çaresizlik içinde bekleyen insanları kurtarmak için uğraşıyorlar.
Enkazda çalışırken, olası bir deprem veya göçükte ölebileceklerini, eşlerinin dul, çocuklarının da yetim kalacağını biliyorlar.
Buna rağmen, tanımadıkları kişileri yaşama döndürmek için ölüme meydan okuyorlar.
O geceyi Bursa’da yaşadıktan sonra, haber yapmak için Gölcük’te görevlendirildim.
Depremin merkezine gidince, “Bundan daha büyük felaket olmaz” dedim.
Dev gemi karada, çok katlı binalar ve oteller denizin içindeydi.
Enkaz altında kalan kişilerin, “Ne olur bizi kurtarın. Ölmez istemiyoruz” diye yalvarışları, yakınlarının çaresizlik içinde çırpınışları unutulur gibi değildi.
*
İlçede, yakınını kaybetmeyen kimse yoktu.
O yüzden, enkazdan sağ çıkanlar, yaşadıklarına sevinemiyorlardı.