PaylaÅŸ
Birçok alanda ‘dönüşüm’ Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın irade, kararlılık ve amansız takibi ile gerçekleşti.
Özel okulların da hem Türkiye’de hem de benzer coğrafyalarda tekrarlanan başarılara imza atması, Sayın Erdoğan’ın iradesi ile Sayın Yusuf Tekin’in konuyla ilgili müktesebatının hızla bütünleşmesinden geçiyor.
Türkiye içinde ‘zincir’ hale gelen bazı okullar olumlu bakışı zedelese dahi, kurucuları eğitime gönül vermiş kişiler olan okullar ise ‘insan yetiştirdiğinin farkında’ yüz akı kurumlar oluyor.
Her kademedeki devlet görevlilerimizin özel okullara gerekli önemi vermeleri gerekiyor.
Çünkü;
1) Özel okullar, devletin üzerinden ciddi bir yük alıyor; Düşünün ki, devlet bu 1,5 milyon öğrenciyi kendi bünyesinde eğitmek zorunda kalsa, bunun getireceği mali yük ve altyapı ihtiyacı muazzam boyutlarda olurdu. Ancak ne yazık ki bu katkının karşılığında anlamlı bir teşvik mekanizması bulunmuyor. Üstelik, ücret regülasyonu maddesi nedeniyle gerçeklerden kopuk bir artış sınırlamasıyla karşı karşıyalar. Bu durum, dürüstlüğün en önemli değer olması gereken eğitim kurumlarını, velilerin karşısında çeşitli finansal manevralar yapmaya zorluyor.
2) Sektörün en ciddi sorunlarından biri, devlet okullarıyla yaşanan haksız rekabet. Devlet okullarında çalışan öğretmenler, yüksek maaş, iş garantisi ve yeşil pasaport gibi önemli avantajlara sahipken, özel okullarda çalışan öğretmenler bu haklardan mahrum. Üstelik özel okulların SGK maliyetleri de çok yüksek. Bu dengesizlik, nitelikli öğretmenlerin özel sektörü tercih etmemesine neden oluyor. Çözüm için brüt maaşlarda ve sosyal haklarda eşitlik sağlanması şart.
3) İlkokul kademesinde yaşanan öğretmen açığı ise ayrı bir kriz konusu. Devlet, sosyal bilgiler öğretmenlerini veya farklı branşlardan olup deneyim kazanmış öğretmenleri sınıf öğretmeni olarak atayabilirken, özel okullar sadece sınıf öğretmenliği mezunlarını istihdam edebiliyor. Bu katı kural, zaten kısıtlı olan öğretmen havuzunu daha da daraltıyor ve eğitimin en kritik kademesinde ciddi bir soruna yol açıyor.
4) Planlama eksikliği de sektörün kanayan bir başka yarası. Okul açılışlarında fiziksel şartlarla ilgili bir ön onay mekanizması bulunmuyor. Yatırımcılar milyonlarca liralık yatırım yapıyor, ancak inşaat bittikten sonra denetim geliyor. Bu durum hem kaynak israfına hem de standart altı okulların açılmasına neden olabiliyor. Dahası, bölgesel ihtiyaç analizi yapılmadan verilen izinler, arz-talep dengesizliğine yol açıyor. Sonuçta pek çok okul ya kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor ya da el değiştirmek zorunda kalıyor.
5) Bir diğer önemli eksiklik, okulların derecelendirilmemesi. Her okul kendi belirlediği kriterlere göre fiyatlandırma yapıyor. Bir dönem gündeme gelen ama uygulamaya konulmayan akreditasyon ve derecelendirme sistemi acilen hayata geçirilmeli. Bu sistem, hem velilerin daha bilinçli tercih yapmasını sağlayacak hem de okullar arasında sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturacak.
6) Finansal sürdürülebilirlik sorunu ise tüm bu problemleri daha da derinleştiriyor. Özel okulların toplam kontenjan kapasitesinin yarısının boş olması, ciddi bir ekonomik kayıp anlamına geliyor. Bu kapasite fazlasının verimli kullanılması için devletin özel bir planlama yapması, teşvik ve kredi mekanizmalarını devreye sokması gerekiyor.
Özel okulların sorunlarının askıda kalması sadece bu kurumları değil, tüm eğitim sistemimizi olumsuz etkiliyor.
Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bir diyalog kanalının açılması, teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi, öğretmen haklarında eşitliğin sağlanması ve akreditasyon sisteminin hayata geçirilmesi gibi adımlar atılmadıkça, bu sorunların çözülmesi mümkün görünmüyor. Unutmayalım ki, özel okulların güçlenmesi demek, Türk eğitim sisteminin güçlenmesi demektir.
PaylaÅŸ